Dolar

34,9533

Euro

36,7005

Altın

2.997,96

Bist

10.009,59

İhsan Dağı: Uzlaşmak imkânsız mı?

Zaman Gazetesi yazarı İhsan Dağı bugünkü yazısında, yolsuzluk operasyonuyla birlikte gittikçe büyüyen hükümet-cemaat gerginliğinde uzlaşı yollarını değerlendirdi...

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-12-24 06:28:15

İhsan Dağı: Uzlaşmak imkânsız mı?

Son gelişmeler bir kez daha gösterdi ki Türkiye'nin yeni bir toplumsal uzlaşıya ihtiyacı var.

Yeni anayasa bu nedenle gerekliydi. Olmadı. Toplumda bu yönde büyük bir talep ve beklenti olmasına ve son seçimlerde tüm siyasi partiler bu yönde söz vermelerine rağmen Meclis'te uzlaşamadılar.

Barışı daha fazla zedelememek, hukuku şiddete teslim olmaktan kurtarmak, herkes için asgari özgürlük ortamını muhafaza etmek isteyenler birlikte yaşamanın gerektirdiği ‘ortak değerler ve kurumlar' üzerinde anlaşabilmeli. Yoksa Türkiye orman kanunlarının geçer kural olduğu, kimsenin kimseye ‘meşru' gözle bakmadığı, siyasetin bir ölüm kalım mücadelesi olarak algılandığı kısır döngüyü asla aşamayacak.

Temel ortak değerler ve kurumlar üzerine anlaşmak, yani oyunun meşru kurallarını belirlemek zor da değil. Amerika'yı yeniden keşfetmemiz gerekmiyor. Temelleri ‘özgürlükçü demokrasi' olan bir rejimden söz ediyoruz. Seçilenin yönettiği, ancak yönetirken de tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına aldığı, saygı duyduğu bir yönetim.

Bilinmez de değil, zor da... Ama olmuyor. Galiba devlet katında, ‘hukuk ve özgürlükler rejimi' çerçevesinde kalınarak ülkenin yönetilemeyeceğine ilişkin bir kural var! İktidar olunca ‘ilk atılacaklar' listesinin başında hukuk ve özgürlükler geliyor. Askerî vesayet rejiminde ve AKP yönetimi altında bu durum değişmiyorsa mesele kimin yönettiği değil, nasıl yönettiği. Meşruiyet ‘kim'likte değil, işte bu ‘nasıl'da gizli...

Tarih boyunca gördüğümüz bütün anayasa benzeri metinler devleti sınırlandırmak üzere geliştirildi; devleti yönetenlerin keyfiliğini hukukla, hak ve özgürlüklerle sınırlandırmaya çalıştı. 1876'dan, hatta 1839'dan itibaren bu ülkede de modern anlamda ‘sınırlı devlet' arayışları başladı. Bu trend tersine çevrilemez.

1920-1923 arası bağımsızlık mücadelesi verilirken bile Erzurumlu Hüseyin Avni Bey ve arkadaşları Meclis'te oluşması muhtemel ‘tek adam' yönetimine karşı direnişlerini bırakmadılar. Trabzonlu Ali Şükür Bey, Kurtuluş Savaşı'nın en zor dönemlerinde bile Hürriyet-i Şahsiye, yani kişi özgürlüklerini yönetimin tasallutundan koruyacak bir yasa tasarısı getirdi Meclis'e. Şaibeli 1946 seçimlerinden sonra Menderes ve Demokrat Parti'nin bir numaralı gündemi yargı gözetimi ve denetimi altında ‘adil ve özgür' bir seçim kanunu yaptırmak oldu.

Kısaca, Türkiye'nin demokrasisinin oldukça kıt olduğu dönemlerde bile hak, hukuk ve adalet arayışı ortadan kalkmadı. Bu arayış bitmez. Başkalarının hakları ve özgürlükleri pahasına yönetmeye kalkışarak siyaseti ve hatta hayatı çatışmanın içine atmaktansa adil bir yönetim üzerine uzlaşmak mümkün.

John Rawls'ın meşhur ‘ilk durum' ve ‘bilinmezlik perdesi' bize yol gösterebilir bu konuda. ‘İlk durum'da, yani toplumsal sözleşmenin inşa anında insanlar ve gruplar kendi konumlarını, imkânlarını, güçlerini, yeteneklerini, statülerini ‘bilmeden' asgari adalet ilkeleri üzerinde uzlaşabilirler.

İktidarda kimin olduğunu bilmeden, sizin mi yoksa muhaliflerinizin mi ülkeyi yöneteceğinden emin olmadan iktidar-toplum ilişkilerini, devletin gücünü ve sınırlarını tanımayı deneyelim! Böyle bir durumda; iktidara mutlak yetkiler verir misiniz? Yoksa onu temel hak ve özgürlüklerle sınırlandırmak mı istersiniz? Unutmuyorsunuz değil mi iktidar makamında ‘muhalifinizin' oturma ihtimalini?

İktidarı hukukla sınırlandırmaz mısınız? Devletin, kamu harcamalarının şeffaf olmasını istemez misiniz? Çoğunluk olanın her şeyi yapabileceği bir rejim mi öngörürsünüz, yoksa kanun yapıcının aşamayacağı evrensel hukuk ilkeleri mi?

Çoğunluk iktidarının hem yasamayı, hem yürütmeyi, hem de yargıyı tümüyle denetlediği bir kuvvetler birliği mi istersiniz, yoksa bunları ayırır ve birbirini dengeler ve denetler hale mi getirirsiniz? Unutmuyorsunuz değil mi iktidarda ‘siz' olduğunuz kadar, rakipleriniz de olabilir ve bu yıllar sürebilir...

Ha, eğer iktidarınızın ebedi olduğunu varsayıyorsanız, bunu sağlayacak mekanizmalara sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, evet bunların hiçbirine ihtiyaç duymazsınız...

Haber Ara