Dolar

34,9500

Euro

36,7136

Altın

2.990,82

Bist

10.058,28

Siyaset ve toplum için öncelikli tehdit hangisi?

Elbette hiç kimse operasyon üzerinden inşa edilmek istenen algı ve varılmak istenen sonucu konuşmayalım, kritik etmeyelim diyemez. Ama…

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-12-23 14:38:47

Siyaset ve toplum için öncelikli tehdit hangisi?


SİYASET VE TOPLUM İÇİN ÖNCELİKLİ TEHDİT HANGİSİ?


Kenan Alpay *

Yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan 24 kişinin tutuklanıp Metris Cezaevine gönderilmesi zannedilenin aksine hayırlı gelişmelere vesile olacaktır. Tutuklamaları Cemaatin güç gösterisi veya Hükümetin zaafa düşürülmesi olarak algılamak, ülkenin operasyona açık hale gelmesi şeklinde nitelemek yerinde bir değerlendirme sayılmaz.

Elbette hiç kimse operasyon üzerinden inşa edilmek istenen algı ve varılmak istenen sonucu konuşmayalım, kritik etmeyelim diyemez. Lakin bir de bu operasyonu mümkün kılan aktörler ve ilişki ağları sanki yokmuş ya da çok da önemli değilmiş gibi davranılamaz herhalde. Operasyona karşı çıkarken yolsuzluğu, yolsuzluğa karşı çıkarken de sonu bürokratik oligarşinin yeni bir darbe girişimi sayılabilecek polis ve yargı üzerinden yürütülen kapsamlı operasyonu değersizleştirici bütün söylemler siyaset ve toplumun aleyhine işlemektedir.

RÜŞVETİN ÇÜRÜTEMEYECEĞİ VAR MI?


Genel bir retorik olarak “rüşvete karşıyız, yolsuzluğa müsaade etmeyiz” tarzı beyanlar mevcut durumu izahta yeterli değil. FG Cemaatinin emniyet ve yargı üzerinden yürütüp belirli yayın organlarıyla takviye ettiği operasyona destek veren iç ve dış unsurlara dikkat çekmekle halledilebilecek bir yerde durmuyoruz. Gezi eylemlerinde Hükümetin despot-diktatör olduğu yönünde algı inşa etmeye çalışanlar şimdi başka bir algı inşa etme peşindeler.

Son operasyonla birlikte yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, komisyonculuk gibi ahlaken ve hukuken makul karşılanması mümkün olmayan vasıflarla mücehhez bir siyaset imajı yaratmaya yoğunlaşıldığı sır değil. Pekâlâ, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın çocuklarının içinde olduğu ilişki ağının, para alışverişinin bu imajı haklılaştırmak ve perçinlemek gibi bir rolü oynadığını söyleyebiliriz.

Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan’ı bu kirli ilişki ağlarında kritik bir role oturtan ne gibi meziyet, tecrübe ve birikimleri var bilemiyoruz. Ancak “bakanın oğlu” olmak gibi kazanılmış değil verili bir statü sayesinde elde ettikleri bu ayrıcalığın faturasını ne Hükümetin ne de Hükümeti destekleyen kitlelerin yüklenmek gibi bir mecburiyeti var. Bu kriz durumdan en acil çıkış yolu kanaatimce hiçbir surette suçun şahsiliğini filan bahane etmeden Güler ve Çağlayan’ın bakanlıktan derhal istifa etmesidir.

Evlerinin içinde dönen dolaplardan, aile mensuplarının döndürdüğü kirli çarklardan habersiz olmak bile başlı başına büyük bir suçtur. Bu suçun sahipleri Başbakan Erdoğan’ın arkasına saklanarak, FG Cemaatinin kadroları tarafından işletilen usulsüzlükleri dillerine dolayarak, dikkatleri ABD-İsrail-CHP-FG Cemaati ittifakının hedeflerine yönelterek üstlendikleri ağır vebalden sıyrılmaya kalkışmamalıdırlar. Hiç kimsenin de bu kirli cürümden sıyrılma kurnazlığına göz yummaması gerekir.

“Büyük resme bakmak lazım, küresel hesapları görmeden olmaz” falan gibi gerekçelerle bakan, vekil, bürokrat, başkan veya bunların yakınları tarafından sergilenen ahlak ve hukuk dışı eylem ve ilişki biçimlerini cezalandırmayı görmezden gelmek, ertelemek ne işe yarar biliyor musunuz? Sadece uçuruma sürüklenmeyi hızlandırmaya yarar. Polis ve yargının bürokratik oligarşi vampirini hortlatmaya girişen usulsüzlüklerine olduğu kadar iktidar imkânlarıyla usulsüz zenginlikler kotarmaya çalışan açgözlü yeni yetme asalaklara da onlara bu fırsatı tanıyan maddi-manevi babalarına da güçlü, yüksek sesli ve köklü bir biçimde muhalefet edilmelidir. Ne kadar güçlü toplumsal desteğe sahip olursa olsun rüşvetin çürütemeyeceği hiç bir siyaset ve iktidar gelmemiştir şimdiye kadar. (...) 

* Haksöz

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ…

Haber Ara