Atalay: Cenevre direnişe mezar olur!
Suriye'de neredeyse her gün yüzlerce insan ölüyor. Esed rejiminin kimyasal silah kullanarak masum halkı katletmesi yaşananları daha da korkunç hale getiriyor. Suriye’de yaşanan katliamın geldiği noktayı Timeturk yazarı Osman Atalay değerlendirdi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-21 15:21:55
‘Halkı ilaçtan, gıdadan, elektrikten ve sudan mahrum ederek direniş grupları üzerinde bir baskı oluşturarak onları Cenevre’ye zorlamak istiyorlar’ diyen Atalay, “Direnişçiler Cenevre’ye katılırsa Cenevre direniş için mezar olur” dedi.
Atalay, yüz binlerin üzerinde insanın katledildiği bir ülkede masa başından insanların barışa zorlanamayacağını belirterek, halk çözüm olarak Esad’ın gitmesini şart koştuğunu söyledi.
SURİYE BUGÜN BOSNA’NIN TRAJEDİSİNİ YAŞIYOR
Suriye’deki iç savaşın geldiği nokta nedir?
Her şeyden önce tarihi bir katliam var. Suriye’nin hem tarihi katlediliyor hem de insanları. Derin tarihi mirasa ve zenginliklere sahip Şam, Hama, Humus gibi şehirlerin rejim tarafından bombalarla yok edildiğine şahit oluyoruz. Çok içler acısı bir durum. Olayın bir siyasi yanı bir de insani yanı var. Hem siyasi trajedisi hem de insani trajedisi yönüyle nerden bakarsak bakalım gerçekten son yirmi yılın belki de en acımasız savaşı. Geçmişte Bosna’da Avrupa’nın göbeğinde yaşanan katliamlarla müthiş bir benzerlik var. Sırpların büyük bir kin ve nefretle Bosna’da gerçekleştirdikleri katliamın aynısı şu an İslam dünyasının göbeğinde yaşanıyor. Suriye bugün Bosna’nın trajedisini yaşıyor. Ve bu katliama adeta seyirci kalan bir İslam ülkeleri var.
CAMİLER BOMBALANIYOR
Halep’in camileri bombalanıyor. Zekeriya Peygamberin mezarının bulunduğu caminin bile yerle bir edildiğini görüyoruz. Böylesine acımasız bir savaş var. Ve dünyada kullanılması yasak olan varil bombaları kullanılıyor. Rejim İsrail’e karşı kullanmak için topladığını iddia ettiği birçok ağır bombaları, kimyasal silahları bugün masum halkına karşı kullanıyor. Suriye toprakları bugün ikiye bölünmüş durumda. Batıda rejim kendi konumunu sağlam tutmaya çalışırken ülkenin doğusu ve kuzey tarafları ise direnişçilerin elinde. Yüz binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Yüz bin civarında insan cezaevinde ya da kayıp bilinmiyor. Yine bu civarlarda sakat ve yaralı insanlar var. Dört milyon iç göç, beş milyon dış göç var. Suriye’de çok büyük bir salgın hastalık tehlikesi kapıda... Özellikle Suriye’nin sağlık sektöründe alt yapısının yüzde otuz beş çökmüş durumda. Yüzde yirmisi tahrip olmuş durumda. Çok sayıda doktor ülkeyi terk etmiş durumda. Suriye şu an hastalıklarla tek başına mücadele edebilecek durumda değil. Sınır tanımayan doktorlar Suriye’ye sağlık yardımı götürebilmek için defalarca Birleşmiş Milletlere başvurdular ama bu doktorlara izin verilmiyor. Yine insanı yardım konusunda birçok şehir sürekli havadan bombalandığı için bazı bölgelerde yoğun bir şekilde açlık tehlikesi var. Kimyasal silahlarla ilgili olarak Amerika ve Rusya çok ciddi kararlar alarak kimyasal silah denetçilerine çok ciddi bir çalışma ortamı hazırladılar. Ama görüyoruz ki insani yardım ulaştırılabilmesi konusunda aynı yaptırım uygulanmıyor.
BEŞŞAR ESAD’LI BİR ÇÖZÜM ARAYIŞI
Baas rejiminin şimdiye kadar ayakta kalması kime/neye bağlı?
Batı ve Amerika Beşar Esad’ın gitmesini istiyordu ama son bir buçuk yıldır artık Amerika ve Rusya Esad’ın gitmesini istemiyor. Avrupa’nın bu anlamda çok fazla yaptırım gücü yok. İran zaten başından beri Esad’ın hem ekonomik anlamda hem askeri anlamda savunucusu ve destekçisi oldu. Jeostratejik olarak İran’ın çıkarları vardı. Rusya dönem dönem çekimser kaldı. Beşşarlı çözümü savundu. Ya da Beşar gitsin rejim kalsın fikrini savundu Rusya. Ama son gelinen noktada Amerika, Rusya ve İran bir noktada anlaşmış oldular. Esad’ın iktidarda kalma düşüncesi kimyasal silahların teslim edilmesiyle pekişti. Gelinen noktada kimyasal silahların teslimi konusu en çok İsrail’i rahatlattı. Bu tehlike de kalmadığı için artık Amerika ve Rusya Beşşar Esad’lı bir çözüm arayışı içine girdiler. Mesela tabi sadece nükleer silahların teslimi değil. Suriye’de insanlar eğer göçe mecbur bırakılırsa uluslararası camia Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan eder diye düşünülüyordu. Tampon bölge oluşturulur düşüncesi vardı Amerika’nın. Ama John Kerry’nin gelmesiyle birlikte Amerika’nın politikası değişti. Bunu tabi Obama da teyit etti. Suriye’de Beşşar Esad sonrasında kimin geleceğine dair düşünceleri vardı. Suriye’de İslamcıların başa gelmesini istemedikleri için lojistik destek sağlanmasına da karşı olduklarını bildirdiler. Ve Amerika yeni bir Mısır’la karşılaşmak istemedi Suriye’de.
Suriye Mısır gibi değildir. Orada yüzde yetmiş bir Sünni nüfus vardır. Yüzde otuz civarında ise diğer azınlıklar vardır. Tabi yıllardır diktatörlükle yönetilmiş bir baskı rejimi altında bulunan halk bir noktadan sonra kendi siyasetini, özgürlük ve demokrasi talebini canını ödeyerek elde etme girişiminde bulundu. Ve bu da Suriye’yi bu noktaya getirdi. Eğer Esad ayaklanmaların başladığı ilk üç ayda vermiş olduğu reform sözünü tutmuş olsaydı belki uzlaşmış olsaydı bu duruma gelinmeyebilirdi.
SURİYE’YE ÖZGÜ BİR DURUM
Bu kadar uzun süreceği tahmin ediliyor muydu?
Rejim bu direnişi kısa sürede son erdireceğini düşünüyordu ama hiç kimse bu kadar süreceğini tahmin edemiyordu. Lojistik destek verilmesi, Amerika’nın, Lübnan Hizbullahının askeri ve ekonomik desteği ile iş çok farklı boyutlara geldi. Zaten bir müddet sonra gelinen noktada direniş de sürpriz oldu. Ve Suriye bir Afganistan’a dönüyor. Suriye en iyi ihtimalle Irak’a en kötü ihtimalle de Afganistan’a benzer. Tabi hiç kimsenin hesabı tutmadı ama direnişçiler hiçbir zaman iddialı konuşmadılar rejim gibi. Sadece savaşacaklarını söylediler ama rejim oldukça iddialı konuştu. Bu iş çok çabuk biter gözüyle bakılıyordu. Ne Batı’nın ne de İslam dünyasının tahmin edemediği Suriye’ye özgü bir durum ortaya çıktı.
Direnişin gücü nereden geliyor?
Rejimin kırk beş yıllık bir diktatörlük olması, hiçbir fikre, örgütlenmeye müsaade etmemesi, yılların baskısı ve her şeyden önemlisi bir azınlık rejimi olması direnişin inançla sürmesinin başlıca nedenlerinden. Tabi en önemli nedenlerden birisi de rejimin yüz binden fazla insanı katletmiş olmasıdır. Camilerin, pazar yerlerinin, evlerin, hastanelerin bombalanması yine sebepler arasında. Bütün bunlar mücadele eden insanları mücadelelerini daha da güçlendiriyor.
CENEVRE’YE ZORLANIYORLAR!
Peki bundan sonraki süreçte ne olur?
Suriye ambargo altına alındı, direniş bölgesine insani hiçbir yardımın girilmesine müsaade edilmiyor. Bunun da sebebi son günlerde Cenevre’ye zorlamak direnişçileri. Halkı ilaçtan, gıdadan, elektrikten ve sudan mahrum ederek direniş grupları üzerinde bir baskı oluşturarak onları Cenevre’ye zorlamak istiyorlar. Bu durum Amerika’nın Rusya ile ve İran ile Suriye konusunda aynı fikirde bulunması, Beşşarlı çözümde diretmeleri Suriye’nin Afganistan’a benzeyeceği düşüncesini güçlendiriyor.
YENİ BİR KARZAİ ARAYIŞI
Yaklaşık on senedir Karzai’yi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Karzai’ye giden parasal yardımların, kurulan bankaların Karzai’nin kardeşi tarafından kontrol edildiğini Amerikalı ve İngiliz ajanlarının raporlarından öğreniyoruz. Yeni bir Karzai aranıyor Afganistan’da ama bulunamıyor. Taliban’ı artık nasıl Afganistan’ın yeni sahibi yapabiliriz derdine düşmüş durumdalar. Ve Batı bugün bunun çalışmalarını yapıyor. O açıdan üzücü olan şu ki Afganistan’da NATO ülkeleri çok büyük silah ve para gücüne rağmen maalesef Karzai ile istediklerini elde edemediler. Ve Afganistan’dan yavaş yavaş çekilmeye başlıyorlar.
Suriye Batı için ikinci bir Afganistan olacaktır. Çünkü her şey çok ortada... Yüz binlerin üzerinde insanın katledildiği bir ülkede siz masa başında insanları barışa zorlayamazsınız. Çünkü yakınlarını kaybeden aileler Esad’ın gitmesini şart koşuyorlar. Bugün Suriye direnişçilerine dayatılan Cenevre kesinlikle çözüm olmayacaktır.
DARBE MISIR İLE VURULDU
Ve Arap devrimlerine en büyük darbe Mısır ile vuruldu. Mısır sonrasında zaten Libya’da karışıklık devam ederken Tunus’ta da sürekli olarak ekonomik çözümsüzlüğe mahkûm etme çabası başladı. Eğer gerçekten bir devrim gerçekleştirilmiş olsaydı İsrail nefes bile alamazdı. Amerika zaten Suriye’den sonra Ortadoğu politikasında yeni bir denklem kurdu.
RUHANİ İLE GELEN YUMUŞAMA
Nasıl bir denklem kuruldu?
Ortadoğu’da bugüne kadar Suudi Arabistan üzerinden götürdüğü politikasında çok ciddi bir değişiklik başlatmış durumda. İngiltere ve Amerika’nın yeni Ortadoğu stratejisinde artık İran ile konuşarak yeni bir Ortadoğu denklemi kurmak var. Artık Amerika Ortadoğu’ya İran penceresinden bakacaktır.
İran’ın da kendi oluşturduğu bir gücü var ortada. Bu gücü kendi perspektifinden baktığımızda İran’ın bir Irak, Lübnan, Suriye ve bazı Körfez ülkelerindeki gücü Amerika tarafından yeni bir şans verme stratejisine dönüştü. Bu da tabi İran’ın İsrail’e karşı çok sert ve radikal söylemlerinde Ahmedinejad’ın gitmesiyle ve Ruhani’nin gelmesiyle bir yumuşama oldu. Ruhani’nin yeni rolü çatışarak değil diyalogla yeni bir strateji oluşturmaktır. Son üç yılda ne Amerika’nın ne de İsrail’in gündeminde Hizbullah yoktur. El Kaide vardır. Hatta El Kaide’ye karşı bölgede yeni bir mücadele konuşulmaktadır. Bölgede devrilen liderlerin hepsi kendileri gittiklerinde yerlerine El Kaide’nin geleceğini söylerlerdi. El Kaide burayı ateş topuna çevirir diyorlardı. Yeni bir konsept gelişiyor. Bunu özellikle Suriye’de görüyoruz. Suriye direnişi üzerinde Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın gerçekten çok ciddi yönlendirmesi, etkisi var. Suriye muhalefetinin başarısızlığı Suriye muhalefetinin kendi dinamikliklerinden kaynaklanmıyor.
VİCDANİ BİR POLİTİKA!
Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik eleştiriler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin izlediği politika son derece vicdani bir politikadır. Dün Bosna’da, Kosova’da, Çeçenistan’da, Gazze’de ne kadar tutarlıysa bugün Suriye’de de aynı şekilde tutarlıdır. Doğrudur, gerçekçidir. Uçuşa yasak bölge beklentimiz vardı. Eğer uçuşa yasak bölge ilan edilseydi katliamlar bu derece yaşanmazdı. Çünkü bütün katliamlar uçaklardan atılan bombalar, füzelerle oluyor. Türkiye’nin böyle bir beklentisi var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden beklentimiz vardı. İran ve Rusya faktörünü hesaba katarak bir strateji geliştirebilir miydik diye düşünüyorum.. İran’ın Suriye ile olan ilişkisi yaklaşık otuz yıllık bir ilişkidir. İran’ı destekleyen İran’ın Araplara açılan tek kapısıydı Suriye. İran’ın politik, stratejik çıkarları vardı Suriye’de. İran ile Suriye’nin ilişkisi et tırnak ilişkisi gibiydi. İran savaşın başından beri Esad’ın arkasında duracağını söylemişti. Gene Rusya’nın Suriye ile otuz beş yıllık bir soğuk savaş döneminden beri askeri, siyasi, ekonomik bir ilişkisi var. Ve Suriye İslam dünyasının hep kaybedeni olmuştur. Rusya’ya baktığımızda Arap dünyasında tek tutunacağı dalı Suriye’dir. Rusya Saddam’ı kaybetti, Kaddafi’yi kaybetti. İslam dünyasında nerede bir katliam varsa Rusya’yı orada görüyoruz. Bütün bunları hesaba katmalıydık. İran Suriye’yi otuz yıldır kendi toprağı gibi görüyor. Tabi bu süreçte Amerika’da bir tane Amerika olmadığını da bir kez daha görmüş olduk. Suriye politikamız vicdanen, ahlaken, dinen çok yerindedir.
TÜRKİYE ORTADOĞU’YA SAHİP ÇIKTI
Dış politikada bir ülkeye sahip çıkıyorsanız onu her türlü bedeli göze alarak yaparsınız. Türkiye içerde Ergenekon davası ile uğraşırken, çözüm süreci ile ilgileniyor iken ve üstüne bir de Gezi olayları çıktı. Böyle olunca hem iç politikada hem dış politikada dağılmalar oldu. Türkiye’nin Ortadoğu’ya sahip çıkışı aslında Körfez ülkelerinde de bir tedirginliğe sebep oldu. Sadece Batı değil Ortadoğu krallıkları da tedirgin oldu. Bu yüzden Türkiye’ye iç politikada çok büyük çekmelerin takıldığına inanıyorum.
KÖRFEZ ÜLKELERİ TEDİRGİN
Türkiye yeni Osmanlı oluyor söylemi, tedirginliği Körfez ülkelerinde, Arap diktatörlüklerinde de oldu. Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik açılımı desteklendi ama sadece o ülkelerin hakları tarafından desteklendi. O açıdan dikkat ederseniz hem Batı hem de Körfez ülkeleri hemen bir araya gelerek Arap devrimlerinin nasıl başarısızlığa uğratılabileceği yönünde çalışmalar başlattılar. Ve bunu etkisini bir yıl içerisinde Mısır’da gördük. Mısır ayağa kalkarsa Araplar ayağa kalkar. Arap devrimlerine en büyük sekteyi Körfez ülkeleri vurdu. Suriye muhalefetini ellerinden geldiğince sabote ederek patinaj yapar duruma getirdiler.
Kışın gelmesiyle birlikte önümüzdeki aylarda bu çatışmalarda bir yavaşlama bekleniyor mu?
Zaten dikkat ederseniz çatışmalar bir ileri bir geri şeklinde ilerliyor. Yoğun bir ambargo oluştu. Her türlü yardımın önü kesilmeye çalışılıyor. Bunun da tek sebebi halkı, direnişi masaya oturtmak. Cenevre’ye zorlamak. Ama Cenevre’den hiç bir şey çıkmaz. Bu anlamda Cenevre Suriye direnişinin cenazesi olur sadece. Bunu böyle bilmek lazım…
BATI DOĞRU ALGILAYAMIYOR
Afganistan’da iflas eden bir NATO var. Oradaki dengelere baktığımızda da çözümsüzlük var. Aynı şekilde Suriye’yi Batı doğru şekilde algılayamıyor.
Dediğiniz gibi kış geliyor. Ortada işin hem siyasi trajedisi var hem de insani trajedisi var. İnsani boyut gerçekten içler acısı. Salgın hastalık tehlikesi ile açık tehlikesi ile karşı karşıya bir halk var.
İHH olarak bu alandaki çalışmalarınız nelerdir?
Yaklaşık olarak üç yıldır çeşitli yardım çalışmalarımız var. Özellikle sağlık ve gıda yardımlarında bulunuyoruz.
Peki yardımları ulaştırabiliyor musunuz?
Evet ulaştırabiliyoruz. Suriye’nin içerisindeki sivil toplum örgütleri vasıtasıyla bölgelerde gıda yardımlarımız, giysi yardımlarımız, ilaç yardımlarımız var. Sosyal projelerimiz var. Ayrıca konteynır kentler ve çadır kentlere yönelik çalışmalarımız var. Tabi bu konteynır kentlerde ve çadır kentlerde öncelikli olarak dul ve yetim aileler öncelikleniyor. Türkiye’nin Suriye sınırında yaklaşık yüz elli bine yakın insan çadır kentlerde ve konteynır kentlerde yaşıyor. Bunların sürekli olarak gıdaya yardıma ihtiyaçları var. Ekmek fırınlarımız var tırlardan oluşan.
DURUM VAHİM!
Sağlık projelerimiz var. Özellikle doktorların sağlık kontrolü yaptığı çadır kentlerimiz var. Tabi bizim gibi birçok sivil toplum örgütü de yardımlarda bulunuyor. Anadolu halkına çok teşekkür etmek gerekiyor bu konuda. Gerçekten çok iyi bir sınav veriyorlar. Suriye’nin insani trajedisini ön planda tutmamız lazım. Suriye’de insanlar günde tek bir öğün yemek yiyebilmenin hesabını yapıyorlar. Durumun ne kadar vahim olduğunu buradan anlayabiliriz.
HÜLYA ÖZKAN / HABER10
Haber Ara