'Bize çok kötülüğü dokunan Baransu'yu savunur muyuz?'
Nedim Şener: Baransu'yu değil gazeteciliği savunurum. Ama MGK'nın, Başbakanlık'ın ve MİT'in talimatıyla Taraf'a ve o gazeteciye soruşturma ve dava açılmasına karşıyım, karşı olacağım. Ahmet Şık: Her ne kadar Baransu gözümde gazeteci değil tetikçi bir gazetenin tetikçi çalışanı olsa da yapılan; mesleğime, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik yeni bir saldırıdır.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-11 11:43:39
Ezgi Başaran'ın Nedim Şener ve Ahmet Şık ile yaptığı Radikal gazetesindeki söyleşisi şöyle:
Geçen hafta sonundan beri ‘gazeteci milleti’, biraz da espriyle, birbirine şu soruyu soruyor: “İşe bak abi… Şimdi Baransu’yu savunmak durumunda mı kalıyoruz?” Açıkçası benim için Baransu, bir meslektaştan çok, haber konusu yahut unsurudur. O nedenle hem Balyoz belgelerini, hem de MGK fişlemelerini yayımladığında kendisine röportaj yapma teklifi götürmüşümdür. (Nedense bir türlü kabul etmedi, ayrı.) Lakin, onu bir tür haber unsuru olarak görmem, Balyoz ve MGK belgelerini yayımlamanın kitabi bir gazetecilik faaliyeti olduğunu değiştirmez. Dolayısıyla baştaki sorunun cevabı bellidir: “E tabii savunmak icap eder.” Çünkü ülkenin Başbakanı’nın yargıya talimat vermesi, Baransu’yu vatan hainliğiyle suçlaması, bir kez daha hepimize tehdittir, hepimize baskıdır. İşte bu noktada Cemaat hakkında yazdığı kitaba ‘bomba’ muamelesi yapılan Ahmet Şık’a… Hrant Dink cinayetini ‘haddinden fazla derin’ araştırarak emniyet içindeki yapılara çomak sokan Nedim Şener’e… Bu yüzden terörist damgası yiyerek- (ki bunda Taraf’ın ve Baransu’nun gazetecilik açısından utanç verici sayılacak katkıları olmuştur)-, 9 ay hapis yatan iki gazeteci dostuma sordum: Bugün Baransu’yu savunur musunuz, yoksa çok canınızı yaktığı için ‘oh olsun’ mu dersiniz? Buyrun cevapları…
OdaTV davası nedeniyle hapse atıldığınız günlerle bu günleri karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?
NEDİM: Kullanılan araç aynı, kullananlar aynı. Ama bu kez amaç farklı. Şöyle anlatayım: O tarihte hükümet ve cemaat (Polis-Yargı-Medyanın cemaat ve hükümete yakın olan bölümü) el birliği ile kendilerine muhalif gördüklerinin tutuklanmasında ortak çalışıyordu. Birinin yaptığına diğeri ses çıkarmıyordu. Birisi ‘terörist’ diye tutukluyor medyasıyla linç ediyor, diğeri “Bazı kitaplar bombaya benzer, zaten onlar gazeteci değil terörist” diyordu. Şimdi iki güç birbirine girmiş durumda.
AHMET: Eğer ki soruyu ifade ya da basın özgürlüğü bağlamında değerlendireceksek o günden bugüne değişen bir şey yok. Değişen tek şey muktedirler safında yaşanıyor. İktidarı ve gücü bölüşen AKP ve Cemaat artık birbirlerinin de rakibi haline geldi. Yaşanan kavga devletin görünen ve görünmeyen katmanlarına sahip olma savaşıdır. Bu savaş nedeniyledir ki o dönemle şu an arasındaki fark, korku ikliminin görece ‘yumuşamış’ olması. Tutuklandığımız dönemde etrafa korku salan, insanları türlü tuzaklarla, hileli ve sahte belgelerle tutuklatan, hapsetmekle tehdit eden, işsiz bıraktıran, kendileri hakkında olumsuz tek bir haber ya da yorumun çıkmasını engelleyen Cemaat şimdi aynı tuzaklarla alt edilmeye, susturulmaya çalışılıyor. İnsanlar hakkında en hafifinden kişilik infazı yapanlar şimdi aynı infazlarla karşı karşıyalar. Elbette bundan bir ders çıkaracak değiller. En iyi bildikleri şeyi yapıp, mazlum rolü oynamaya çalışacaklar.
Böyle bir kavga bekliyor muydunuz?
NEDİM: Başbakan’ın baştan beri tutumu cemaat ile araya mesafe koyma yönündeydi. Mavi Marmara, mesafeli tutumu gerginliğe dönüştürdü. Bizim tutuklanmamızdan sonra Ergenekon operasyonunu yürüten istihbaratçı polisin ve savcı Zekeriya Öz’ün görevden alınmasından sonra ise o gerginlik çatışmaya dönüştü. Başbakan’ı hedef alan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanması girişimi yani 7 Şubat darbesi ise çatışmayı savaşa çevirdi. Özellikle emniyet istihbarattan, savcılıktan cemaat mensuplarının temizlenmesi sonrası savaşın açıktan yürütüleceğini gösteriyordu. Zaten Cemaat de aynı araçları kullanıyor.
AHMET: Hapisten çıkarken, komploları kuranların da yargılanacağını söylemem bir temenniden ziyade bu günlerin gelmesinin sürpriz olmayacağını bilmektendi. Zamanlamasından emin değildim o kadar. Şimdi elbette “Yesinler birbirlerini” diyorum. Ama böyle söylemem bir kenara çekilip keyifli bir sessizlikle yaşananları izleyeceğim anlamına gelmiyor. Aksine sürece nesnel bir gözle müdahil olmamız gerekiyor. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Demokratik kazanımlar, iktidarı paylaşan kirli iki gücün birbirlerini yemesini sessizce izlemekle gelmeyecek. Aksine bu savaşta tarafların kirlerini ve kimin ne olduğunu ortaya dökmek ve olması gereken demokratik teamüllerin yaygın ve yerleşik hale gelmesini sağlamaya yönelik katkı sunmak herkesin boynunun borcudur.
Başbakan’ın MGK belgelerini yayımlayan gazeteye ve Mehmet Baransu’ya vatan haini demesi sizde nasıl bir duygu yarattı? Dürüstlüğünüze güvenerek soruyorum: Ben çok çektim, o da çeksin dediniz mi?
NEDİM: Başbakan’ın o gazeteci için vatan haini demesi çok rahatsız ediciydi. Başbakan bizim için de terörist demişti ve bunu derken yalnız değildi. Adını verdiğiniz o gazeteci başta olmak üzere yandaş medya ve cemaat medyası, televizyonuyla, gazetesiyle, yazdığı kitapla bizi terörist olarak göstermek için çok uğraştı. Ama ben asla o kişi için ‘Oh olsun’ demedim, demem. Dava açılması bir yana hapishaneyi, hele hele Silivri’yi, düşmanlarım için bile istemem.
AHMET: Hayat, herkesi çelişkilerle sınayan bir öğretmen. Bugün ortaya çıkan çelişkide de bu kez kendimi sınanmış hissediyorum. Bugün Baransu’ya ‘vatan haini’ diyen zihniyetle, dün bana ve meslektaşlarıma Baransu, gazetesi ve işbirlikçileri tarafından ‘terörist’ denmesi arasında zerre fark yok. ‘Ben çektim, o da çeksin’ demem, diyemem. Her ne kadar Baransu gözümde gazeteci değil tetikçi bir gazetenin tetikçi çalışanı olsa da yapılan; mesleğime, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik yeni bir saldırıdır. Demokrasiyle arasında mesafe olmadığını düşünen herkesin de karşısında durması gerekir. Günahları ne kadar çok olursa olsun Baransu ve gazetesinin de dahil olduğu çeteler dün bizleri nasıl susturmaya çalışıyorsa bugün kendileri benzer yöntemlerle susturulmak isteniyor.
Öyleyse Baransu’yu savunursunuz?
NEDİM: Bunun en kısa cevabı; Baransu’yu değil gazeteciliği savunurum. Ama görünen o ki onu en çok bir zamanlar bize karşı beraber linç kampanyası yaptığı iktidar yanlısı gazeteciler yıpratacak. Şunu demek istiyorum: Baransu savunulacak birisi değil. Ama MGK’nın, Başbakanlık’ın ve MİT’in talimatıyla Taraf’a ve o gazeteciye soruşturma ve dava açılmasına karşıyım, karşı olacağım. O belgelerin hangi amaçla olursa olsun yayımlanması gazeteciliktir. Gazetecilik çerçevesinde bir eleştiri yapılacaksa onu meslektaşları yapar. Yargı devreye girmemeli. Hele vatan haini nitelemesi son derece yanlış. Baransu, 3 Mart 2011 günü evimde polis arama yaparken, gözaltı işlemleri sırasında beni arayanlardan birisiydi. Ama tutuklandıktan sonra birkaç yazı yazdı. 5 Mart günü Savcı Zekeriya Öz ifademi alırken bile olmayan iddiaları ortaya attı. Hanefi Avcı’nın kitabından gazete yazısı için yaptığım alıntılar ile kitabın basılı halinde olan ifade farklarından yola çıkarak benim elimde bir taslak olduğunu yazdı. Zekeriya Öz bu konuda bana tek soru bile sormamıştı. Oysa kendisi de MÖSYÖ diye bir kitap yazmış, Avcı’nın kitabından alıntılar yapmış, bazı ifadeleri değiştirerek kitabına aktarmıştı. Yani ben ne yapmışsam o da aynısı yapmıştı. Ama o kendisine yazar diyordu, bana ise terörist. Nitekim iddianameyi yazan savcı da Baransu’nun bu yazılarını aynen iddianameye geçirdi. Önce ‘Onlar terörist’ diye konuşup, iddiaları tutmayınca ‘Serbest bırakılmalılar’ gibi ikircikli bir tavır takındı. Bana bu kadar kötülük yapmış bir insandır. Benim açımdan gazeteciliği tartışmalıdır. Özeleştiri yapana kadar da bu şerhim devam edecek. Fezleke yazan polis ile iddianame yazan savcı arasındaki fark onun gazetede yazıyor olmasıdır. Asla savunulacak bir gazetecilik yapmadı. Hâlâ ‘Evde bavul var ama bu belgeler klasörden’ diyerek tehdit ediyor. Bir bakanı Twitter’dan tehdit ediyor. Gazeteci ileride kullanmak için belge, bilgi saklamaz. Kamu yararı varsa elindekini açıklarsın olur biter. Bedeli ne ise ödersin. Buna karşın Başbakanlık, MİT ve MGK’nın ona karşı soruşturma başlattırması ve dava açılmasına karşıyım. Onu savunmak için değil gazeteciliği savunmak için. Ayrıca tutuklanma gibi bir olasılık da görmüyorum.
AHMET: AKP’nin, Taraf ve Baransu’yu hedef alan saldırısı Taraf ve Baransu’ya değil açık bir biçimde gazeteciliğe yöneliktir, kimsenin kuşkusu olmasın. Benim tarafım belli. Sorun bu tür belgelerin bir plan proje dahilinde ve çıkarlar söz konusu olduğunda haberleştirilmesi. Haber dediğin, kamu çıkarını gözeten doğrulatılmış her bilginin, bilindiği anda ve kimin çıkarına dokunup dokunmadığına bakmaksızın yayımlanabilmesidir. Ancak Baransu’nun özellikle Twitter’dan yazdıklarına, söylediklerine baktığınızda açık biçimde şantaj yapmaya çalıştığını, tehdit ettiğini görüyoruz. Elinde bu türden bir belge, bilgi olacak ve sen çıkarların gereği bunu yayımlamayacaksın! Ahlaken sorunlu ve gazetecilikle açıklanamayacak bir tutum. Şunu da not etmeden geçmeyelim: Baransu ve gazetesinin de içinde olup önemli görevler üstlendiği bir çete olduğu aşikâr. Siyasal onay makamının AKP hükümeti, tetikçiliğinin cemaatçi polis ve yargı mensuplarının, medyadaki uzantılarının da bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek kamusal meşruiyet sağlamaya çalıştığı bu çetenin işlediği suçların sorgulanması gerekiyor. Hukuk ve demokrasiye bağlı kalarak soruşturulması gerekiyor. O soruşturma yapılır da herkesin ne yaptığı ortaya konduğu zaman yapılanın gazetecilik mi yoksa çete faaliyeti yürütmek mi olduğunu daha sağlıklı tartışabileceğiz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara