Yalçın Akdoğan, " Şiddet, süreç ve seçimler!" başlıklı yazısında PKK ve BDP'nin çatışma ortamından gücünü aldığına değinerek, bölgede meydana gelen son olaylarla ilgili çıkarımlarda bulundu...
İŞTE AKDOĞAN'IN O YAZISI:
PKK ve BDP, gerilim ve çatışma üzerine kurgulanmış yapılardır. Bu örgütler gelişebilmek için hava kadar gerilime, su kadar çatışmaya, güneş kadar kutuplaşmaya ihtiyaç hissederler. Etnik milliyetçilik de, ulus inşa etme süreci de ‘ayrışma’ ve ‘kutuplaşma’ esasına dayanır. Ayrıştırarak ve karşıtlık üreterek siyasi bilinç oluşturmak, kasıtlı bir çabadır.
Terör olayları bu tezgahın en önemli yakıtıdır. Ölenler, yaralananlar, tutuklananlar, takibata uğrayanlar hep değirmene su taşırlar. Çözüm sürecinde alınan eylemsizlik kararı, terör saldırılarını devre dışı bırakmış ve örgütün önemli bir motivasyon kaynağını ortadan kaldırmıştır. Bunun sıkıntısını yaşayan örgüt, boşluğu şiddet olaylarıyla, şehir merkezlerindeki illegal eylemlerle, kırsaldaki tedhiş hareketleriyle doldurmaya çalışmaktadır. Yol kesme, adam kaçırma, haraç alma, araç yakma gibi şiddet eylemleri üzerinden otorite oluşturmaya çalışan örgüt, tehdit ve baskılara devam ederek halkın gevşemesini engellemek istemektedir.
Son günlerde Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır’da yaşanan olaylar, hem gerilim üretmeyi, hem de bölgede otorite kurmayı hedefliyor. Devletin buna müsamaha etmesi, gözyumması mümkün değildir. Sürecin selameti bunlara sessiz kalmayı değil, bunların üzerine gitmeyi gerektirmektedir. Çözüm sürecini samimi olarak destekleyenler aynı terör eylemlerinde olduğu gibi şiddet olaylarında da bir eylemsizlik kararına gidilmesi gerektiğini yüksek sesle vurgulamak durumundadır.
Örgütün gerilimsiz şekilde seçime gidilmesini göze alamayacağı çok açıktır. PKK en fazla, normalleşmenin siyasi alanda kendisini hissettirmesinden korkmaktadır. Halkın iradesinin özgürce sandığa yansıması büyük bir oyunu ve kandırmacayı bozacaktır. Bunu bilen örgüt her türlü bahaneyi öne sürüp, kendisi kasıtlı bahaneler üreterek kriz çıkarmaya çalışacaktır. Şubat ve Mart aylarındaki örgütün klasik eylem tarihleri, bunun için fırsat olarak görülecektir.
BDP’nin bütçe görüşmelerini aynı amaca hizmet için fırsata çevirmeye çalışması ayrı bir sorumsuzluktur. Bir kısım ifadelerin kasıtlı olarak meşrulaştırılmaya ve kabullendirilmeye çalışılması çok yanlış bir hamledir.
Gerilimden beslenen diğer kutup olan MHP de bu olayların üzerine atlamakta, karşılıklı kayıkçı kavgası başlamaktadır.
MHP, Başbakan’ı Diyarbakır’da farklı, Edirne’de farklı konuşmakla suçlarken, PKK uzantıları ulus-devlet sisteminin tekçi söylemini devam ettirmekle suçluyor.
Bu iki iddia da yanlıştır. Başbakan ne şehirden şehire farklı söylem geliştirmektedir, ne de tekçi devlet anlayışını dile getirmektedir.
Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan söylemini Başbakan Diyarbakır Ergani’de de tekrar etmiştir ve bu ifadeleri tekçi, inkarcı, dışlayıcı anlamda kullanmadığını vurgulamıştır. Erdoğan Ergani’de şu sözleri sarfetti: “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep beraber Türkiye olacağız, güçlü Türkiye böyle olacak. Allah’ın izniyle, sizlerin desteği ve hayır duasıyla Türkiye’yi, 780 bin kilometrekarenin tamamını hiçbir ayrım yapmadan hepsini bir bütün halinde kucaklayarak huzura, refaha kavuşturacağız, hiç endişeniz olmasın. Onun için, TEK MİLLET diyoruz. Neden? Tek milletin içinde Türk var, Kürt var, Laz var, Çerkez var, Gürcü var, Abhazya var, Roman var, Boşnak var, bu ülkedeki 76 milyon var; 76 milyon tek millet. Bizi ayıranlara yüz vermeyeceğiz. İki; TEK BAYRAK diyeceğiz. İşte bayrağımız burada, bu renk şehidimizin rengi, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehitlerimizin ifadesi. Diyor ya şair, şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varımı alsın da Hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Evet, işte onun için TEK VATAN, vatanımızı bölmek, parçalamak isteyenlere asla prim vermeyeceğiz. Ve TEK DEVLET”.
Bu sözün farklı kullanımları, farklı çağrışımları olabilir. Ancak Başbakan Erdoğan farklı bir konseptte bu ifadeleri Türkiye’nin her yerinde kullanmaktadır.
Örgütün seçim hesaplarıyla gerilim tırmandırarak süreci zehirlemesi, çok büyük bir sorumsuzluk olur ve süreci enfekte eder.