Dolar

34,8903

Euro

36,5504

Altın

3.008,52

Bist

10.058,63

Dershane gerilimine 'İncil’li gönderme

Türkiye yazarı Yıldıray Oğur, cemaat ile hükümet arasındaki dershane gerilimine “İncil”li göndermede bulundu. Oğur’un Matta 22’de yer alan “Sezar’ın hakkı Sezar’a Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” ayetine yer verip yazının başlığını da “Başbakan’ın hakkı Başbakan’a, Hocaefendi’nin hakkı Hocaefendi’ye” şeklinde oluşturması dikkat çekti.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-11-27 14:08:41

Dershane gerilimine 'İncil’li gönderme


O zaman sormak gerekiyor; Oğur’a göre Sezar kim Tanrı kim?...

İşte yanıtın kodlarını bulacağımız Türkiye Yazarı Yıldıray Oğur’un yazısı:

Başbakan’ın hakkı Başbakan’a, Hocaefendi’nin hakkı Hocaefendi’ye…

“Bunun üzerine Ferisiler çıkıp gittiler. İsa’yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla düzen kurdular. Hirodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi öğrencileri İsa’ya gelip, 'Öğretmenimiz' dediler, 'Senin dürüst biri olduğunu, Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayırım yapmazsın. Peki, söyle bize, sence Sezar’a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi?' İsa onların kötü niyetlerini bildiğinden, 'Ey ikiyüzlüler!' dedi. 'Beni neden deniyorsunuz? Vergi öderken kullandığınız parayı gösterin bana!' Ona bir dinar getirdiler. İsa, 'Bu resim, bu yazı kimin?' diye sordu. 'Sezar’ın' dediler. O zaman İsa, 'Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin' dedi. Bu sözleri duyunca şaştılar, İsa’yı bırakıp gittiler.” (Matta 22:14)

Dershane tartışmasına İncil’le başlamak için haklı sebepler var. Çünkü iki haftadır süren tartışmada sessizce mutabık olunan tek cümle şu: “Mesele dershane değil sen anlamadın mı?”

Uzun süre üstü fitne diye örtülen AK Parti-Cemaat arasındaki kavgada, sonunda perde yırtıldı ve biriken cerahat dışarı çıktı. Buna ancak cerahat boşalması denebilir, çünkü iki haftanın ardından elde açık kapalı tehditler, kaset iddiaları, insanların eşlerine, özel hayatlarına kadar varan ağır sözler, şantajlar, karşılıklı İran ve İsrail ajanı ilan etmeler kaldı. Cemaati eleştiren yazarlar Samanyolu’ndaki Karanlık Kurul’da milyonlar önünde Ergenekoncuların oyuncağı yapıldı, cemaat yazarları, gazetecileri AK Parti’ye yakın profesyonel Twitter hesaplarından “ajan”, “sızma” ilan edildi.

Bir sınavda “Bütün bunların sebebi ne değildir” diye bir soru gelse iyi bir dershane öğrencisi kesinlikle d-Dershane seçeneğini işaretlerdi.

Dershanelerin kapatılması konusunda cemaat çevrelerinden yükselen “Peki, okullar arasındaki bu eşitsizlik sürerken dershaneler kapanınca üst sınıflardan gelmeyen gençler nasıl üniversiteye girecek” sorusu hâlâ cevabını bulamamış haklı bir sorudur. Ama bu haklı eleştiri, dershane sistemine yarı uhrevi manalar yükleyip, “böyle geldi böyle gider” diye diyaloğu kapatmayı anlaşılır kılmaz. Hele eski devlet zihniyetinin halefi emniyetçilerin aklına uyup “Oslo’da PKK’ya dershaneleri kapatma sözü verdiler” teorilerine inanmaya başladığınızda artık ortada konuşulacak hiçbir şey de kalmamış demektir. Bu anlayışın ucunun 7 Şubat’ta MİT Müsteşarını tutuklama girişimine çıkması da hiç şaşırtıcı olmaz. (Halbuki Oslo kayıtları ortada, orada eski MİT başkan yardımcısı Afet Güneş dershaneleri değil, MEB’in okullarını yerel yönetimlere devretmekten bahsediyor.)

Bu çıkmaz yolların ucu, son altı yıllık demokratikleşme kazanımlarını, vesayet düzenine attırılan geri adımları geri getirecek yollara doğru uzanır gider. Son pişmanlık da fayda etmez.

Bir anda cemaatsever kesilenler, bir anda AK Parti’yi cemaate karşı kışkırtanlardan ibret almayanlara askerî vesayet rejiminin daha iki yıl önce sönümlendiğini, 90 yıl dindarlara da zulmeden rejimden henüz resmen kurtulmadığımızı, en son Gezi Parkı ayaklanmasında tekrar nükseden İslamofobik, oryantalist dilin dost zannedilen laik demokratların bile hâlâ resmî dili olduğunu hatırlatmakta fayda var. 28 Şubat'ta Erbakan’ı kararları imzalamakla suçlayanlar, Hocaefendi’yi hükümeti çekilmeye çağıran açıklamaları için eleştirenler arada bir gözlerinin önüne Çevik Bir’i getirip, o günlerin ağır havasını hatırlayıp kendilerine gelebilir. Yoksa haksız yere hapse atılmış bir gazetecinin sevincini de gizlemeden ifade ettiği gibi bu çatışma ancak iki tarafı da bitirecek bir nükleer savaşa neden olabilir. Bunu dört gözle bekleyenleri görmek için kalp gözünün açık olmasına da gerek yok.

Hükümete muhalefet etmek, CHP’yi desteklemek, hükümetin Orta Doğu politikasını beğenmemek, İsrail’le ABD’yle ilişkilerin iyi götürülmesini istemek, çözüm sürecine karşı çıkmak, Mavi Marmara’yı tasvip etmemek cemaatin hakkıdır. Bir sivil toplum örgütü olarak ya da medyasında ya da bir lobi grubu olarak bunu yaptığı için eleştirilemez. Dershane örneğinde olduğu gibi hükümetin icraatlarına da demokratik yollardan direnme hakkı vardır. Bunlara alışsak iyi olur.

Peki ya mesele ne o zaman? Bugün dershane, dün çözüm süreci, ondan önce Mısır, Gezi Parkı ile ortaya çıkan çatışmayı oluşturan esas sorun nedir? Uzun bir girizgâhı hak eden bir mesele bu. İşte Matta 22.14’e ancak şimdi gelebildik. Artık o esas meseleyi de perdelerin arkasından çıkarak ama serinkanlılıkla konuşmanın zamanı geldi.

(Haber10)
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara