Bülent Keneş: Sayın Başbakan sizden ne istedik de verdiniz?
Son günlerde kaleme aldığı sert yazılarla dikkatleri üzerine çekenToday's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dershaneler ve medya konusunda ilginç cümleler kurdu…
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-27 16:15:35
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Gündem malumunuz dershaneler... Hükümet ve cemaat arasında büyüyüp giden bir tartışma var, ama bu konuya girmeden önce şunu sormak istiyorum: Siz son günlerin kelle koltukta gezen adamı mısınız? Çünkü twitterdan günlerdir süren bir linç kampanyası var... Sert eleştiriler alıyorsunuz.
“Hamama giren terler” diye bir laf vardır, bizimki de biraz öyle. Açıkçası ben çok da öyle “kelle koltukta gezen bir adam” olduğum düşüncesinde değilim. Ama öyle hiç de “tedirgin değilim” dersem yalan olur. Memlekette gazetecilik yapmanın, doğruları söylemenin çok kolay olmadığını ilk söyleyen sanırım ben değilim...Bu ülkede, maalesef, ilkeli gazetecilik yapmak çok zorlaştı. İçinden geçtiğimiz şu son süreçte,şayet ilke gazeteciliği yapıyorsanız bazı bedelleri ödemeyi göze almanız gerekiyor.
"İLKE GAZETECİLİĞİ YAPAN BEDEL ÖDEMEYİ DE GÖZE ALIR"
İlke gazeteciliğinden kastınız nedir?
Today's Zaman kurulduğundan beri biz ilke gazeteciliği yapıyoruz. Sadece burada değil gazetecilik hayatım boyunca da aslında bunu yaptım ve halen de yapmaya devam ediyorum. Bizim için kimin yönettiği değil daha çok nasıl yönettiği, kim olduğu değil ne yaptığı önemli ve biz bu bağlamda gazetenin kurulduğu 2007 Ocak ayından bu yana Türkiye'de demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, şeffaflığın ve denetimin artması, hesap verilebilirliğin bir kaide haline gelmesi, temel insan hak ve özgürlüklerinin alanının genişletilmesi, Avrupa Birliği'ni Avrupa Birliği yapan temel norm ve standartların bizim ülkemiz için de siyasi, hukuki ve ekonomik genel normlar olması konusunda hiç aralık vermeksizin çaba harcadık. Bu çabalarımızdan dolayı yakın tarihe, yani özellikle askeri vesayetin geriletildiği ana kadar, devlet içindeki derin yapıların ve ordu içerisindeki cuntaların hedefindeydik. Yani ilk kez hedef olmuyoruz .
Şu anda da hedef olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
Elbette kabul ediyorum...
"AYLARDIR HAYSİYET CELLÂTLARININ HEDEFİNDEYİZ"
Sosyal paylaşım sitesi twitter'da sizin için sert eleştiriler yapılırken Cemaate "görevden al" çağrısı da yapıldı. Cemaat bunu ne kadar ciddiye aldı ya da alır?
Biliyorsunuz bu örgütlü ve sistematik kampanyalar aylardır devam ediyor... İlk kez olmuyor. Öyle ki bu yıpratma, ötekileştirme, düşmanlaştırma, şeytanlaştırma ve bir nefret objesine dönüştürme kampanyaları hayatımızın bir normali haline geldi maalesef. Oysa hiç olmaması gereken bir şey... “Haysiyet cellatlığı” dediğimiz ve hiç kimsenin başına gelmesinden, hedef seçilmesinden haz etmeyeceği bir durum artık nerdeyse gün aşırı başımıza geliyor. Gerek Today's Zaman olarak, gerek yazarlarımız bağlamında ve gerekse bizatihi kendim hedef haline getiriliyorum.
"CEMAAT DEĞİL HİZMET HAREKETİ"
Peki, Cemaat denilmesinden rahatsız mısınız?
İlhamını Fethullah Gülen Hocaefendi’den alan Hizmet Hareketi bu toplumun da artık dünyanın da bir gerçeği. Biliyorsunuz biz “cemaat” demiyoruz zaten. Bu hareket inanç temelli bir sosyal hareket. Hizmet Hareketi benim nazarımda kendi kültürünü üreten, kendi davranış kalıplarını üreten, kendi insan profilini yetiştiren ve bunu da kültürler ötesi,hatta medeniyetler ötesi bir şekilde yapan bir sosyal hareket. Eğer ki biz buna “cemaat” dersek, bu cihanşümul hareketi çok dar kodlarla tanımlamış oluruz. Oysaki bu hareketin dünyadan çok geniş bir takipçi kitlesi var. Farklı inançlardan insanların bile desteği, emeği, gönüllü katkısı var.
Mesela Alevilerden destekçiniz var mı?
Var tabii... Alevi derken Aleviler biliyorsunuz çok fragmante bir topluluk… Kendini Alevi olarak tanımlayan çok farklı gruplar var. İşte o gruplardan bazıları doğrudan Hizmet Hareketi’nin gönüldaşı diyebileceğimiz bir yakınlık içerisindeler. Bir iki ay önce Ankara'da kurulan cami- cemevi külliyesi bu durumun bir tezahürüdür.
"HİZMET HAREKETİ HERKESİ OLDUĞU GİBİ KABUL EDİYOR"
Alevileri asimile etmeye yönelik bir hareket miydi bu, böyle eleştiriler vardı?
Hayır tabii ki. Asla böyle düşünmemek lazım. Çünkü böyle düşünmeye başlarsanız o zaman gayrimüslim vatandaşlarla temasa geçtiğimizde onların da "Bizi Müslümanlaştırıyor musunuz" diye tepki göstermesi gerekir. Böyle bir şey olabilir mi!!! Elbette ki hüsnü kabul gören hal ve hareketlerinizden etkilenip benimsediğiniz dine veya yaşam tarzına sempati duyanlar ve buna dâhil olmak isteyenler olabilir. Oluyor da. Nasıl ki özünde gayrimüslimlere karşı böyle bir çaba mevzubahis değilse Alevi kardeşlerimiz, vatandaşlarımız için de öyle bir durum söz konusu değil. Böyle bir şey olsa zaten ilk reaksiyonu onlar gösterirler. Hizmet Hareketi’ni Hizmet Hareketi yapan şey herkesi olduğu gibi kabul etmesi ve saygı göstermesi.
İktidarı da olduğu gibi kabul ediyor musunuz ?
İktidarı olduğu gibi kabul etme durumu tabii yaptıklarıyla, icraatlarıyla ilintili. Çünkü İktidar herhangi bir toplumsal kesim değil. Özellikle haklarını savunabileceğimiz,özgürlük alanlarının genişletilmesine çabalayabileceğimiz bir toplumsal grup ya da sektör değil. İktidar alanı tam tersine diğer insanların yaşam tarzlarının,farklı inanç sahiplerinin, farklı düşünce sahiplerinin hak alanlarını ihlal edebilme potansiyeline ve riskine sahip olan bir unsur. Dolayısıyla iktidarı olduğu gibi kabul etmektense iktidarın olması gerektiği gibi bir hale gelmesi için çaba harcıyoruz.
İktidar tarafından kellenizin istenildiği doğru mu?
Bana ulaşan bir şey yok. Ama milletin ağzı torba değil ki büzesin, böyle şeyler konuşuluyor…
Peki cemaat nasıl bakar bu görevden al çağrısına?
“Cemaat” dediğiniz şey,bakın o yanlış anlaşılıyor: Hizmet Hareketi…
Hizmet Hareketi nasıl bakar diye sorayım o halde?
Sanıldığının aksine Hizmet Hareketi’nde emir komuta ile işleyen öyle bir hiyerarşik yapı yok. Faraza bir mercie şikâyet ediyorsunuz, o merci bir karar veriyor ve ondan sonra herşey olduğundan farklı bir şekil alıyor…Böyle bir şey yok. Bunun yerine belirli istişari süreçler var. O istişari süreçler içerisinde kararlar çıkıyor ortaya ve o kararlar sonra hayat buluyor.
Sizi ne bekliyor bu süreçte peki?
Yani ben çok önemli bir mevzu değilim. Bunu konuşmak bile istemem. Çok matah bir iş yaptığımızı da söyleyemem. Vazgeçilmez işler, sorumluluklar, yetkiler de değil bu işler. Özelden değil, genelden gitmeliyiz.
HİZMET HAREKETİ (CEMAAT) BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Hizmet hareketi için önemli değil misiniz? Sonuçta onlar için savaş vermiyor musunuz?
Hizmet Hareketi için herhangi bir önem taşıyıp taşımadığımı söylemek bana düşmez. Böyle bir şey söyleyemem ve asla söylemem. Ama şunu gönül rahatlığı içerisinde söyleyebilirim, Hizmet Hareketi benim için çok ama çok önemli...
"BEDELLER ÖDEMEYİ GÖZE ALARAK YAZDIM, YAZIYORUM"
Çok sert yazılar yazdınız son dönemde hiç korkmadınız mı, çekinmediniz mi?
Çok sert yazılar olduğu kanaatinde değilim. Ben sadece Türkiye’nin genel gidişatına dair fotoğraflar çektim. O fotoğraflar birilerinin hoşuna gidebilir, birilerinin ise hoşuna gitmeyebilir. Bu benim sorunum değildir. Ama bu fotoğrafları çeken birinin, siz de takdir edersiniz ki,Türkiye’de belirli bedeller ödemeyi göze alması gerekir... Evet, ben bahsini ettiğiniz yazıları yazmadan önce tüm muhtemel bedelleri göze aldım. Gerek bu yazdıklarımın Hizmet Hareketi içerisinden yanlış anlamalara yol açabileceğini, gerekse hükümetin ve çevresindeki grupların bütün ağırlıklarıyla üzerime geleceğini elbette düşünerek hareket ettim.
“BİR YERDEN SONRA DOLUYOR İNSAN”
Peki demediler mi size Hizmet Hareketi’nden, "Bülent sen biraz dur ya da bu kadar yazma" diye?
Dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan, kardeşlerimizden bunu iyi niyetle söyleyenler elbette oldu ve var. Ama bir yerden sonra doluyorsunuz, taşıyorsunuz.
Peki Sayın Gülen'le görüşmeniz oldu mu?
Hocaefendi’yle çok sık görüşen biri değilim.
“HOCAEFENDİ İLE ÇOK SIK GÖRÜŞMÜYORUZ”
Son zamanlarda?
Son zamanlarda da görüşmedim. En son geçtiğimiz Mayıs ayında bir Amerika seyahati sırasında uğramıştım. Ondan sonra şahsen görüşmedim. Ama ben Hocaefendi'nin kendi mecrası üzerinden yapmış olduğu bütün sohbetlerinin hiçbirini kaçırmadan dinlemeye çalışıyorum. Ve oradan kendime bir yol belirliyorum.
Gazetenin yayın politikasına bir müdahalesi söz konusu mu Gülen'in?
Hayır yok. Yani uzun vadeli 6 ayda 8 ayda bir gidiyorsam, yolum düşüyorsa gündeme biz getiriyorsak spesifik olarak gazeteye dair birkaç cümle söylüyor. Hocaefendi'nin işi başından aşkın. Bu kadar yoğunluğu arasında Today 's Zaman ya da Sunday Zaman'a sıra gelmez.
"HİZMET İÇİN ÖNEMLİ BİRİ OLMAYABİLİRİM"
Tüm Türkiye’nin kilitlendiği bu dershaneler mevzusuna girmek istiyorum. İktidarla Cemaat ilk kez bu kadar açık şekilde karşı karşıya geldi. Siz neden dershanelerin kapatılmasına bu kadar karşısınız ve hükümet sizce neden bu kadar ısrarlı bu konuda?
Ben dershane konusundaki tartışmayı bir eğitim tartışması olarak görmüyorum. Bu benim şahsi görüşüm. Burada konuştuklarımızın hepsi de benim şahsi görüşümdür. “Biz” diye konuşmam aldığımız terbiye ve tevazuu gereği. Yani Hizmet adına konuşamam, hareketi temsil edemem. Hizmet Hareketi elbette benim için çok önemlidir. Ama belirttiğim gibi ben Hizmet için hiç de önemli biri olmayabilirim. Öyle de olması gerekir zaten.
"ASIL SORUN DERSHANELER DEĞİL"
Siz neresindesiniz bu dershaneler meselesinin?
Şöyle söyleyeyim, dershane sorununu çok daha büyük bir sorunun küçük bir parçası olarak görüyorum. Bu da sadece Hizmet Hareketi’ni ilgilendiren bir sorun değil, Türkiye'nin nereye gittiğiyle ilintili bir sorun…
"HİZMETLE HÜKÜMET ARASINDAKİ SORUN YENİ DEĞİL"
Nereye gidiyor Türkiye?
Maalesef iyi bir yere gitmiyoruz. Nasıl ki kızlı-erkekli evler tartışması başlatılabiliyorsa; nasıl ki ülkenin farklı yaşam tarzlarına sahip kesimleri yahut farklı düşüncelere sahip kesimleri tek tek hizaya getirilip bir şekle, bir forma sokuluyor ya da susturuluyorsa, burada da öyle bir sorun var. “Neden Hizmet Hareketi bu kadar net bir tavır aldı?” diye soracak olursanız malumunuz Hizmetle Hükümet arasındaki sorun ve gerilim yeni değil. Daha uzun bir tarihe dayanıyor.
"HÜKÜMETİN BU ALANA GİRMEYE HAKKI YOKTUR"
Ama önceden bunu kabul etmiyorlardı. Böyle bir çatışmanın ya da anlaşmazlığın olduğunu söyleyenler fitne fesat yapmakla suçlanıyordu...
Daha önce bürokratik kadrolarda, değişik devlet kuruluşunda Hizmet Hareketi’ne yakın olduğu düşünülen insanlar tasfiye ediliyordu. O tasfiyeler de zaten ayyuka çıkmıştı.Ama Hizmet Hareketi’nin ne medyasında, ne sosyal mecralarda, ne de Hizmet Hareketi’nin kurumları üzerinden bunlara yönelik hiçbir itiraz dillendirilmedi. Belki itiraz sayılabilecek bir şeyler varsa Hocaefendi’nin üstü kapalı da olsa, ima yolluyla da olsa, yapmış olduğu bazı açıklamalar oldu. Bunları da anlayan anladı anlamayan anlamadı.13 Ağustos'ta ise Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 11 maddelik bir bildirisi geldi ve bu durum kamulaştırıldı. Neden o konularda o güne dek bir gündem oluşturulmadı? Çünkü seçilmiş iktidarın bürokratik kesimlerde her türü icraatı ve her türlü tasarrufta bulunma hakkı vardır. Ve sivil bir hareket olarak Hizmet Hareketi de buna saygı gösterir. İktidar bir bürokratı ister tasfiye eder, isterse atar. Zaten hükümet, yıllarca dişiyle, tırnağıyla emeğiyle hukuk çerçevesinde böyle bir pozisyona gelmiş insanları bürokratik pozisyonlardan, emniyetten, yargı kurumlarından ve benzeri yerlerden tasfiye etti. Yine de her şey buraya kadar normaldi. Bunlar neticede hükümetin icraat alanına dahil konular olduğu için ses çıkarılmadı. Ama dershaneler konusunda ilk kez kamunun ve hükümetin alanının dışına çıkıldı.Doğrudan özel teşebbüs, insanların özel teşebbüs hakkından kaynaklanan ve bir sorunun sonucunda ortaya çıkmış olan bir alana girdi hükümet. Bu kadar da olmaz! Herhangi bir hükümetin seçilmişte olsa veya hangi yoldan gelmiş olursa olsun bunu yapmaya hakkı yoktur.
"DERSHANELER HÜKÜMETİN MÜDAHALE EDEMEYECEĞİ BİR ALAN"
Hükümetin eğitim reformu kapsamında değerlendirmiyor musunuz bu dershaneler konusunu?
Alakası yok. Bence dershaneler çok büyük bir problemin küçük bir parçası...
"KAMUDAN DA SOSYAL HAYATTAN DA TASFİYE"
Başbakan'ın hiç mi haklılık payı yok peki bu dershaneler olayında, maddi durumu olmayan aileleri düşünürsek?
Öyle pazarlanıyor ama, değil. Dershaneler kapanınca eğitimde fırsat eşitliği yakalanacak mı sanıyorsunuz? Nasıl dönüştürecekler bunları? Bu ülkedeki özel okul sayısından ve fiyatlarından haberleri yok galiba? Bu iş neye benziyor biliyor musunuz tıpkı Başbakan'ın kızlı-erkekli öğrenci evleri çıkışına... Ben de asla oğlum ya da kızımın böyle bir yaşam şeklini tercih etmesine izin vermem. Ama buna Başbakan değil, ben karar veririm. Başbakan da olsa benim mahremime giremez. Çünkü devletin, hükümetin böyle bir yetkisi yok. Nasıl ki bu konuya,-iktidar özel hayatıma müdahale edemez- gözüyle bakıyorsam; dershane konusuna da böyle bakıyorum... Dershaneleri hükümetin müdahale edemeyeceği bir alan olarak görüyorum. Çünkü bu ülkede piyasa ekonomisi var ve ortaya çıkan bir talep sonucu bir arz oluşmuş. Bunu denetleyebilirsiniz ama talebi ortadan kaldırmadan arzı ortadan kaldıramazsınız.Kamu sektöründe Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş insanları tek tek tasfiye ettiler. Hadi onu anladık, seçilmiş iktidar istediğiyle çalışır istediğiyle çalışmaz. Ama aynı iktidarın Hizmet Hareketi’nin birinci faaliyet alanlarından biri olan eğitim sektöründe zücaciyedükkânına girmiş fil gibi ve üstelik hiç bir açıklama yapma ihtiyacı duymadan, sektörün muhataplarıyla görüşmeden bir şeyler yapması, karar alması söz konusu olunca buradan başka bir şey çıkıyor. Kamudan tasfiye artı sosyal hayattan da tasfiye anlamı çıkıyor... Hizmet Hareketi’nin kendi faaliyetlerinin odaklandığı alan açısından da, Türkiye’nin genel gidişatı açısından da bakıldığında bu dershaneler mevzuunda bir yanlışlık var.
"BAŞBAKAN ERDOĞAN KENDİNİ DEVLET GİBİ GÖRÜYOR"
İktidar cemaati neden tasfiye ediyor, sebebi ne?
Ediyor değil ettiler... Bunu Cem Küçük dâhil birçok yazar da zaten kaleme aldı. Çünkü Sayın Başbakan artık kendisini devlet olarak düşünüyor. Devlete de şirk kabul etmiyor. Hiçbir itiraz, hiçbir farklı görüş olsun istemiyor... Herkes önünde eğilsin adeta kendisini kutsasın istiyor, hiçbir alternatif bakış istemiyor.
"GİDİŞAT HAYRA ALAMET DEĞİL"
Bunun adı nedir, bir nevi faşizm ya da diktatörlük mü?
Ben bir şey demek istemiyorum siz koyun adını... Ama bu gidişat hayra alamet bir gidişat değil... Bu otoriterleşme eğiliminin artması toplumun birçok kesimini rahatsız ettiği gibi Hizmet Hareketi’nden insanları da rahatsız ediyor.
Yol arkadaşlığı bitti mi?
Biz hiç bir zaman AKP'li olmadık ki...
"AKP ESKİ KEMALİST MİLİTARİST DEVLET GİBİ"
Dikkatimi çekti, sürekli AKP diyorsunuz AK Parti demiyorsunuz?
Evet, şike yasasından sonra yani Aralık 2011’den bu yana AKP diyorum. Çünkü bir pisliğin üzerini örtüyorsanız her türlü pisliğin üzerini örtebilirsiniz. Bir yolsuzluğu kapatıyorsanız ve onun için özel yasa çıkarıyorsanız her türlü pisliğin üstünü kapatan yasalar da yapabilirsiniz. Ben kuruluşundan bu yana AKP'ye oy vermiş, bu partinin demokratikleşme politikalarını desteklemiş biri olarak bunları konuşuyorum. Benim verdiğim destek AKP'nin kurumsal kimliğine ya da Başbakan Erdoğan'ın şahsına verdiğim bir destek değildi. AKP'nin izlemiş olduğu veya vaat etmiş olduğu demokratikleşme politikalarına vermiş olduğum destekti. Ama velakin 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinden sonra askeri vesayet iyice geriletildi, medya belli bir kıvama getirildi. “Tamamen devlet benim oldu" düşüncesine kapıldılar... Tıpkı eski Kemalist-militarist devlet gibi farklılıkları bastırmaya, susturmaya, sindirmeye yöneldiler...
"HÜKÜMET YANDAŞI OLMADIĞIMIZ GİBİ KARŞITI DA DEĞİLİZ"
Başbakan için ne zaman "karşı taraf" oldunuz?
Bunu bana değil Sayın Başbakan'a sormak lazım. Benim için hükümetin kim olduğu, ne olduğu değil hükümetin ne yaptığı önemli. Bakın bugün itibariyle çok reformist işler yapmaya başlansın biz gene sanki AKP'liymişiz gibi bir görüntü verebiliriz. Ama biz hükümet yanlısı değiliz. Sadece hükümetin demokratikleşme politikalarına destek veriyoruz, antidemokratik gördüğümüz politika ve adımlarına da karşı çıkıyoruz. Demokratikleşme konusunda atılan adımlar daha baskın olunca bizim de desteğimiz eleştirilerimize daha baskın oluyordu. Ve biz sanki hükümet yandaşıymışız gibi bir algı oluşuyordu. Bugün ise yanlışlar çok fazla öne çıkıyorsa ve bizde bunu eleştiriyorsak, bu bizim suçumuz değil. Yani ne yandaşız, ne de AKP hükümeti karşıtı.
"KİM DOKUNMUŞ DA KÜL OLMUŞ?"
Cemaate dokunan yanar mı?
(Bir gazete kupürü getiriyor arşivden Bülent Bey ve bu soruya onun üzerinden yanıt veriyor:) Kim yanmış şimdiye kadar? Bakın Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya yıllarca bu ülkede Fethullah Gülen hakkında yazılar yazdı, ne oldu yandı mı? Nuh Mete Yüksel'e bir şey oldu mu? Birçok isim sayabilirim ve bu insanların hepsi hala piyasada... Gülen hakkında onlarca kitaba imza atan bir yayınevi sahibi diyor ki, "Gülen'e dokunan yansaydı ben şimdiye dek kül olmuştum. " Farklı ilişkileri, bağlantıları olan kişiler deşifre olunca hemen topu Gülen'e atıyor. “Her şeyi Gülen yaptı” oluyor. Çünkü,sistematik bir şekilde öyle bir algı yaratıldı.
"MESELE DERSHANE YA DA EĞİTİM MESELESİ DEĞİL"
Kapanır mı dershaneler, süreç nerde biter?
Bakın ben bunu çok hayati bir mesele olarak görmüyorum. Dershanelerin kaderinden ziyade Hizmet Hareketi’ne yönelik açıktan bir düşmanlık ve bir tasfiye girişimi olarak algılanıyor bu durum. Ben büyük fotoğrafa bakıyorum. 80'li 90'lı yıllarda memlekette 3 bin 700 tane köy boşaltıldı, yüzbinlerce insan evinden yurdundan oldu. O yıllarla mukayese edildiğinde dershaneler yanında çerez kalır. Peki şimdi yaşananlar ne anlama geliyor? Bir sormak lazım: Biz yeniden o 80'li, 90’lı yıllardaki despotik devlete mi dönüyoruz? İşte gelinen bu süreç bir kaygı oluşturuyor. Hizmet Hareketi’ne gönül verenlerce kurulmuş dershane oranı yüzde 25'lerde. Yüzde 75'lik kesim ne olacak? Çok kaygılılar: Bazı dershaneler diyor ki: "Yüzde 25’lik kesim için bizi de yakıyorsunuz." Bu bir dershane, eğitim meselesi değil. Bu bence demokrasi meselesi. Bu Türkiye'de rejimin, sistemin nereye gittiğiyle ilgili bir mesele. Yani o kadar vahim bir durum. Hiçbir zaman peşin hükümlü AKP düşmanı olmayan bizlerin yapmaya çalıştığı bu vahim gidişata “hayır!” demekten ibaret. Yaptığımız bir kahramanlık değil, sadece ilkesel bir duruş.
“BİZ TASFİYELERE KARŞIYIZ”
İktidarın bu dershaneler ısrarı sürerse Hizmet Hareketi içinden yeni bir Gezi çıkma olasılığı var mıdır?
(Gülüyor) Sosyal medya biraz öyle gibi ama, biz tabii buna öyle diyemeyiz. Biliyorsunuz günlerdir dershaneler konusu twitter’ı sallıyor. Trend Topic listesinden 24 saat düşmüyor. Bu hareketi anlamamız lazım. Twitter’da bir espri vardı: "Hükümet twitter’ın patronuyla anlaşmış cemaatten olanların twitter hesaplarını kapatın demiş " şeklinde. Cevap olarak "140 ülkedede mi?" denilmiş. Bu Hareketi iyi anlamalı. Dershaneler elbette ki önemli. Ama asıl biz büyük tasfiye süreçlerine karşıyız. Özel sektöre niye karışıyorsun kardeşim sen ya? Madem ki dershanelerin yararına inanmıyorsunuz, toplumun yüzde ellisi size oy veriyor. Çağrı yapın o insanlara çocuklarını dershaneler göndermesinler...
“BİRİLERİ DÜDÜK ÇALIYOR DİYE HERKES HİZAYA GİREMEZ”
Dediniz ya AKP düşmanı olmadık. Ben şunu merak ediyorum, dershaneler kapatılırsa ne olur tepkiniz?
Biz CHP ve MHP düşmanı da olmadık hiç bir zaman. Sadece politikalarını eleştirdik. Bugün ise AKP'nin politikalarını çok arkaik bulduğumuzdan onları eleştiriyoruz. Sorunuza gelecek olursak,Hizmet Hareketi’nde “birileri düdük çalıyor, herkes hizaya giriyor” diye bir durum yok.
“BU MEMLEKET YAŞANMAZ HALE GELİR”
AK Parti’den Elitaş dedi ki "Dershanelerin kapanması hükümete oy kaybettirmez." Cemaate gönül veren büyük bir oranı düşünürsek siz ne dersiniz?
Ben zaten bunu anlamıyorum. Vicdan, adalet, hak, hukuk ile güç dengelerini karıştırmamak lazım. Bakın bu ülkede yüzde 50 de destek alabilirsiniz, yüzde 60 da… Ama bu ülkeyi toplumun sadece yüzde1’lik bir kesimini bile huzurlu yaşatamaz hale getirirseniz, bu memleketin tamamı da yaşanmaz hale gelir. Asla yanlış anlaşılmasın Hizmet Hareketi bunu bu hale getirecek diye söylemiyorum. Ama ister Aleviler, ister Kürtler deyin, bu toplumun yüzde 100'ünü kucaklamak zorundasınız . Eğer kucaklamazsanız hem onların huzurunu kaçırırsınız, hem kendi huzurunuzu. Gezi Parkı eylemlerine katılanların toplam Türkiye nüfusuna oranı nedir? Var mıdır yüzde 1, yüzde 2… Zannetmiyorum.Ama ülkeyi iki ay 3 ay kilitlediler. İnsanları sokaklara dökmek bu mudur istediğiniz, burası çıkar yol değil. Hizmet Hareketi toplumda huzur olsun, barış olsun istiyor. Farklılıkların toplumda birarada yaşayabilme becerisini kazanabilmesini istiyor. Kendi yaşam alanının tehdit altına girmesini istemediği gibi kendisi ile taban tabana zıt insanların da yaşam tarzına saygı duyulmasını istiyor.
“ÜLKE ADETA GİZLİ KABİNE İLE YÖNETİLİYOR”
Bülent Arınç dershaneler konusunda Başbakan'dan daha ılımlı konuşmuş "Rasyonel olmak zorundayız" demişti ama Başbakan yaptığı açıklama ile bir kez daha Arınç'ı açığa düşürdü. Arınç cemaate daha yakın bir isim mi?
“O yakın, öteki uzak” diye bakmıyorum ben meseleye. Bunlar o insanların bileceği iş. Ama şuna iyi bakmak lazım: AKP'de bugün 327 milletvekili var. Gidin bunların çocuklarına bir bakın, acaba kaç tanesi dershaneye gitmiyor ya da gitmemiş? Ancak AKP milletvekillerinin ve hatta kabinenin artık hiç bir önemi yok. Çünkü bir avuç insanla ülke adeta gizli bir kabine tarafından yönetiliyor.
Bakın ben kendi hayatımı anlatayım size. Ben hizmetin dershanelerine gitmedim. Meslek lisesinde torna tesviye okudum. İki yıl çiftçilik yaptım, ondan sonra okumaya karar verdim. Birazcık dershaneye gittim, kendi alanımda ilk 60’a girdim ve Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandım. Meslek lisesinde doğru dürüst ders görmedim ki sınavda bana herhangi bir faydası olsun.Şimdi dershaneler yasaklanırsa meslek lisesinde okuyanlar ne olacak? Meslek lisesine kim gidiyor; fakir fukara çocuğu. Annesinin babasının kendisi için ön gördüğü bir yaşamı, bir kaderi yaşamak için gidiyor. Aileler çocuğunun tez elden meslek sahibi olmasını istiyor. Çünkü okutmaya gücü yok ve yahut kendi vizyonu o kadar. Ama o çocuk ben neden üniversite okumayayım demeyecek mi? O noktaya geldiğinde dershaneler olmadan nasıl üniversiteyi kazanacak? Meslek lisesinden alamadığı bilgilerle mi? Neden siz bu gençlerin elinden bu imkânı alıyorsunuz kardeşim!
Dershanelerde bu eğitim sisteminin başarısız yanından beslenmiyor mu?
Beslenebilir…
“BUGÜN REFERANDUM OLSA YİNE EVET DERİZ”
Peki hala “yetmez ama evet”çi misiniz? Kendinizde hiç suç aramıyor musunuz, “mezardakiler bile gerekirse oy kullansın”dan buralara gelmek tek taraflı olmasa gerek?
Bunu bize çok söylüyorlar.“Biz size söyledik dinlemediniz” diye eleştiriler alıyoruz. Ama asla pişman değiliz. Referandum konusu Türkiye için çok tarihi bir konuydu. Bugün yine benzer bir referandum olsa biz yine” evet” deriz. Biz demokrasi konusunda atılan her adıma destek verdik, vermeye de devam ediyoruz.
“FAŞİSTİK BİR EĞİLİM BAŞ GÖSTERDİ”
Peki bu “yetmez ama evet”çilikle iktidarın elini güçlendirmediniz mi, birazda siz iktidarı şikayet ettiğiniz bu durumlara getirmediniz mi?
Referandum iktidarın elini güçlendirmedi, çok başka birşeydi.Biz iktidarın her dediğine “evet” demedik. Bilakis 2008 sonlarına doğru iktidarda yine bir rahatlık ve gevşeme oldu. Tırnak içinde söylüyorum “faşistik bir eğilim” baş gösterdi. “Tek millet, tek devlet, tek dil” vs.sloganları atıldığı bir dönemdi. Aşırı dışlayıcı, aşırı tepeden bakan o Kemalist zihniyeti çağrıştıracak bir söylem sadır oldu Başbakan’ın ağzından ve bu bir süre devam etti. Her ay yayınladığımız MetroPoll anketinde halka “eski Tayyip mi, yeni Tayyip mi? diye soruldu. Halk enteresan bir şekilde “eski Tayyip, yeni Tayyip” söylemini yadırgamadı. Halkın yüzde 68’i “Eski Tayyip’i özlüyoruz” dedi. Biz bunu 2008’in sonunda Today’s Zaman’ın manşeti yaptık, bize kimse “Ya kardeşim daha düne kadar kolkolaydınız” demesin. Bunu diyorlar ama yanlış söylüyorlar. Biz o zamanda yanlış olarak ne gördüysek onu eleştirdik. Diyorum ya bizim ilklerimiz var.
“MESELE HAKAN FİDAN DEĞİL, O SADECE BİR BÜROKRAT”
Asıl kriz 7 Şubat’la, Hakan Fidan ile mi başladı?
Şaşıracaksınız ama benim tanıdığım tek bir savcı yok. Tek bir savcı ile tanıştım, o da oğlumun sınıfındaki bir çocuğun velisiydi. Herhangi bir polis şefi de tanımıyorum ve bu işlerden hiç anlamam. Today’s Zaman MİT olayına gene ilkeler çerçevesinde bir tepki verdi. İlkeler üzerinden hareket ettiğimizde Genelkurmay Başkanı’nı sorgulayan, koca koca ordu komutanlarını sorgulayan,yargılayan, yüksek bürokratik görevlerde bulunmuş insanları sorgulayan yargılayabilen bir hukuk sisteminin önünde herkesin eşit olması gerekir. Bir savcı haklı ya da haksız sebeplerden dolayı herhangi bir bürokratla ilgili soruşturma yapıyorsa hükümetin üzerine düşen görev bunu kolaylaştırmaktır ki gerçek ortaya çıksın. Bunu farklı bir komplonun parçası olarak görmek doğru değildir. Hakan Fidan değildir mevzu. Sayın Fidan bir bürokrat. Onun yerinde başka biri de olabilirdi.
Mesela aynı dönemde David Cameron gitti Meclis’te sorgulandı. İsrail’de Cumhurbaşkanı mahkûm oldu. Başka ülkelerde buna benzer farklı şeyler oldu. Siz eğer hukuk devleti olma iddiasındaysanız hiç kimsenin hukuk karşısında dokunulmazlığı olmaz, olamaz. Bakın orada da farklı bir oyun oynandı. Yasalar gereği bir Başbakan’ın Yüce Divan dışında herhangi bir mahkemede yargılanması söz konusu değil. Ama kamuoyunda bunu “savcı esas Başbakan’ı hedef alıyor” diye yansıttılar. Bunlar palavra. Dediğim gibi ben ne bir savcı tanırım, ne bir polis şefi. Demokratik hukuk devletinin gerekleri çerçevesinde bir tepki koyuyorum. Bugün yine 7 Şubat gibi bir durum olsa yine aynı tepkiyi koyarım.Çünkü hukuk önünde herkes eşittir. “Hukuk önünde herkes eşit değil”diyenlere de iyi gözle bakmam, saygı duymam.
İktidar ve cemaat arasındaki asıl sorunu hala anlayamadım madem dershane değilse ne, şu an neyin mücadelesi veriliyor, taraflar neyi tam olarak bölüşemiyor?
Mücadele yok, neyin mücadelesinden bahsediyorsunuz?
Tüm Türkiye’nin günlerdir izlediği bir atışma, bir mücadele var, bunu inkâr etmeyeceksiniz sanırım?
Mücadele yok, hak savunusu var. Bir irade birilerinin hakkına tecavüz ediyor. Birileri de o hakka sahip çıkıyor. Hakkını savunmaya çalışıyor.
“BİR İRADE BİRİLERİNİN HAKKINA TECAVÜZ EDİYOR”
Başbakan dershaneler “kapanacak “diyor, Fethullah Gülen ise“kapanmayacak” diyor, tartışma ise her iki tarafa yakın insanların da müdahilliğiyle alevleniyor. Ve bunlar Türkiye’nin gözü önünde yaşanıyor, bunlar artık gizlenmiyor. Neden?
Diyelim ben sizi öldürmek istiyorum, siz de “hayır beni öldüremezsiniz” deyip mücadele ediyorsunuz. Tüm bu yaşananlarda işte böyle bir şey. Gerilimin gizlenmemesinin nedeni şu, çünkü bunun öncesi de var. 13 Ağustos 2012 tarihli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 11 maddelik bildirgesinde Hizmet Hareketi açıkça bu gerilimi ortaya koydu. Aradaki ayrılık sebebi olan ve uzlaşılmayan sorunlar olduğu da o bildiride belirtildi. Hükümet bazı iddiaları kendi medya organları ya da kendi yetkilileri tarafından ortaya atıyor. Mesela Başbakan’ın dinlenilmesi ya da Erdoğan’ın koruma ekibinin tasfiye edilmesi gibi.O bildiride deniliyor ki madem öyle bir iddianız var üzerine gidin, yargının işini kolaylaştırın. Bu iddiayı ortaya atıyorsunuz, zan oluşturuyorsunuz ama üzerine gitmiyorsunuz. Peki, niye gitmiyorsunuz?
Tüm bunlarda cemaati mi işaret ettiler, şüpheler o yönde miydi?
Ettiler tabii. Bu sır değil ki. Herkesin diline dolandı…
Neden hep bu dinlenme vb. iddialarda hemen cemaatin ismi geçiyor?
Çünkü böyle bir algı oluşturuldu. Oluşturulmaya da devam ediyor. Ergenekon, Balyoz konusunda sanki hükümet hiç bu konuya dâhil değilmiş de Hizmet yaptırmış gibi bir algı yaratılmadı mı? Bunu Hocaefendi söyledi. Ben ise bu işlerden anlamam. Gazeteciyim, sadece analiz yaparım.
AK Parti’ye oy veren ve destekleyen bir isimdiniz ama son dönemde epey şikâyetçisiniz bu partinin icraatlarından, peki yerel seçimlerde cemaat kimi destekler?
Bakın iyi bir AKP’li değildim. Sadece AKP’ye oy verdim. Ben partiye değil partinin vaatleri ve programına oy verdim. Bu saatten sonrasını da bilemem.
RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
SON VİDEO HABER
Haber Ara