Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Solun ‘namus’u ve dönüşümü

Taner Akçam solda yaygın bir kültür haline gelen “namus bekçiliği” eleştirisini, sol hareketin gelişim seyrine oturtuyor.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-11-22 16:33:11

Solun ‘namus’u ve dönüşümü


Türkiye’de sol hareketin geçmişinde etkin konumda bulunmuş bir isim olan Taner Akçam, Taraf gazetesinde bugün kaleme aldığı yazıda Türkiye solunun kadın-erkek ilişkileri ve ahlak/namus kavramlarına yaklaşımında yaşanan değişimi ele alıyor.

68 hareketinin aslında her yönüyle bir özgürlük hareketi olduğunu söyleyen Akçam, Türkiye’de de bu süreçte Batı’da olduğu gibi kadın-erkek ilişkilerinin tam bir serbestliğin hedeflendiğini ama bilahare “gecekondu kültürü” yüzünden solun özgürlükçü yaklaşımını terk ettiğini söylüyor. Bu süreçte ortaya konan ahlaki tutumları bir sapma şeklinde değerlendiren Akçam, sonraki aşamada solun bu ‘sapma’ eğiliminden kurtulduğunu tespit ediyor!

Karma öğrenci evleri tartışması üzerinden sürdürülen tartışma gündemine oturtulan yazıda solun -yazarın ifadesiyle- “namus bekçiliği”ne eğilim gösterdiği dönem karanlık ve tehlikeli bir sapma olarak ele alınmış ve tahfif edilmiş. Buradan yazarın solun şu anda içinde bulunduğu yozlaşma halini anlamlı ve olumlu bulduğu anlaşılıyor. Batıcı-modernist bir zihin yapısına sahip bir yazarın ahlak, namus vb. tartışmalara nasıl yaklaştığı çok önemli sayılmaz ama Türkiye’de sol hareketin bu konuda geçirdiği değişimin tam bir dejenerasyon ve çürüme olgusu olduğu açık.

***

1968 hareketi aslında bir özgürlük hareketi idi

Taner Akçam / Taraf


1968 hareketi aslında bir özgürlük hareketi idi. Cinsellik bu özgürlüğün en önemli parçası idi. Gençler, evlilik ile cinsellik arasındaki ayrılmaz bağı koparmak istiyorlardı. Ve galiba ilk kuşak bunu başardı da... Fakat özellikle 12 Mart 1971 askerî darbesi sonrası gelişen gençlik hareketinde giderek artan bir muhafazakârlaşma gözlendi. 1968’in özgürlükçülerinden, 1970’li yılların “mahallenin namusunu” koruyan, kimin kiminle evlenmesi gerektiğine karar veren örgütleri çıktı.

ODTÜ bu bakımdan ilginç bir laboratuar sayılabilir.

12 Mart sonrası ODTÜ’de gelişen gençlik hareketi oldukça özgürlükçü idi diyebilirim. Hafızam beni yanıltmıyorsa, gençlerin düzenlediği ilk eylemlerden birisi Kız Yurduüzerindeki yasakların kaldırılması idi. O yıllarda, kız yurdu kapıları hafta için 9:00’da hafta sonu 24:00’te kapatılıyordu; hatta hafta içi belli saatlerden sonra erkeklerin kız yurdu kantinine girmeleri bile yasaktı. Üstelik kız yurdunun alt pencereleri demirlik ile kapalıydı; erkekler girmesin diye.

Bu yasakları protesto etmek için, kantini erkeklerin terk etmesi gereken saatte kalabalık bir erkek grubu kız yurduna girdi. Eylemi, Dev-Genç ismine çağrışım yaparak “Sev Genç eylemi” olarak tanımlayıp şakalaşanlar oldu.

Bir başka gün yurdun kapanış saatini protesto için tüm kız yurdu dışarı çıktı ve içeri girmedi. Tüm akşam türküler, marşlar söylendi. Pencerelerdeki demirler söküldü atıldı.

Yasaklara sonra ne oldu hatırlamıyorum.

Daha sonra gençler, üniversiteleri terk edip inançları doğrultusunda halkı örgütlemek için gecekondulara gitmeye başladılar. Sanırım bu süreçle birlikte “halka ters düşmemek” adına birtakım muhafazakâr değerleri benimseme dönemi başladı.

Sanki şöyle bir mekanizma işledi:

Halkın gözünde gençler “komünist” idi ve “komünistler kapıya şapka asanlar” idi. Şimdiki kuşaklar hatırlamaz, o yıllarda “kapıya şapka asmak” tabiri, solcuları karalamak için kullanılırdı. Buna göre, “komünistler” ana-kız tanımazlardı, onlara göre herkes herkesle yatabilirdi. İstediğiniz kapıyı çalıp, içeridekilere sahip olabilirdiniz (tabii ki sadece erkekler). Eğer bir evin kapısında şapka görürseniz, o evde “iş gören” bir erkek vardı ve başka kapıya gitmeniz gerekirdi. Kadını erkeğin malı ve seks objesi olarak gören bu ilkel seksist bakış muhafazakârlar arasında çok yaygındı ve özellikle İslami-sağ çevreler bu propagandayı yayıyorlardı.

Herhalde bu propagandanın yarattığı baskıdan da olsa gerek, gençler giderek “halkımızın değerlerini” benimsemeye başladılar. 1968’in özgürlükçülerinden 1970’lerin “mahalle namusu” koruyucularına böyle geçildi.

Aşağıdaki bildiri ODTÜ’de dağıtıldı. Dağıtan ODTÜ Öğrenci Temsilciliği. Öğrencileri, halkımızın değerlerine ters düşmemeye çağırıyor. El ele dolaşmak, öpüşmek gibi uygunsuz davranışlardan uzak durmaları isteniyor. Bildirinin önemli kısımları şöyle:

“ODTÜ’lü devrimciler, yurtseverler, ilericiler ve aydınlar olarak burjuvazinin halkımız ve gençlik üzerinde, onları bu mücadeleden soyutlamak için yürüttüğü yoz kültür politikasının esiri olmamalıyız. Şunu bilmeliyiz ki, gerçek yurtsever, gerçek devrimci her şeyden önce kendi öz devrimini yapmak için çaba harcayan kişidir. Devrimciler yeni düzenin yaratacağı yeni insanın bu yoz düzen içindeki temsilcileri olmamalıdır.

(...)

Devrimci bir geleneğe sahip ve bunda da kararlı olan ODTÜ’de hala en basit toplu yaşama kurallarına ve insanlar arasındaki dostluk, kardeşlik ve sevgi ilkelerine ters düşen ilişkilere tanık olmak utanç vericidir.

Arkadaşlarımız faşizmin kanlı elleri tarafından hunharca katledilirken, faşizme karşı mücadelede yiğitçe şehit düşerken, burada pastanede, kantinlerde, çimenlerin üzerinde, yurt kapılarında erkek ve kız arkadaşların en basit toplu yaşama ilkelerine bile ters düşen ilişki ve davranışlarına tanık olmak utanç vericidir.

Faşizmin katlettiği arkadaşlarımız için, faşizmi lanetlemek ve mücadele bilinç ve kararlılığımızı yükseltmek için forum yaparken, aynı zamanda çimenlerde, şurada burada erkek ve kız arkadaşların kayıtsız ve saygısızca diye nitelendireceğimiz ilişki ve davranışlarına tanık olmak utanç vericidir.

ODTÜ gibi devrimci mücadelede sesini duyurmuş yerini belirlemiş bir okulda, jandarma ve işçilerin böyle davranışlara tanık olmasının onlar üzerinde nasıl olumsuz bir etki bırakacağını, burjuvazinin yalan ve iftiralarına kanmalarına nasıl bir zemin hazırlayacağını düşünmeli ve bunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamalıyız.

Burjuvazi bu tür davranış ve ilişkileri körükler. Gençliğin bilinçlenip halkın mücadelesi saflarında yerini alması yerine, onun bu tür yoz ilişkiler içine girmesi burjuvazinin işine gelir. 12 Mart açık faşizm dönemi sonrasında ODTÜ’de el altından esrar sattırması, diskotek açması ve bu tür girişimleri desteklemesi hep gençliği kendi yoz kültürü içinde eritmek, bilinçlenmesini ve gerçekleri görmesini engellemek içindi. Ama ODTÜ öğrencileri bu oyuna gelmedi. Şu anda aramızda az da olsa rastlanan bu tür davranışlara tavır ve ilişkilere göz yummamalıyız.

Devrimcilere, aydın ve yurtsever gençliğe, onların verdikleri bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine leke sürecek her türlü yoz anlayış ve davranışlara karşı mücadele edelim.

Devrimci Selamlar”

Keşke Yaşanmasaydı

Maalesef sadece bildiri dağıtılmakla da yetinilmedi. Ahlak zabıtaları da oluşturuldu. Bu Ahlak ekipleri ODTÜ çamları arasında dolaşarak, uygunsuz durumdaki gençleri yakalıyorlardı. Bu ekipler tarafından yakalanan insanlar, bugün başlarından geçenleri gülerek anlatıyorlar.

Bu kuşak bugün 50 ve 60’larında, gerek bu bildiriyi dağıtanlar, ahlak zabıtalığı yapanlar gerekse bu zabıtalar tarafından yakalananlar, yapılanları biraz çocukluk olarak da görüp üzerine gülüyorlar.

Keşke yaşanmasaydı... Ve daha önemlisi, bugünkü gençler yaşamasınlar böyle anlamsız, saçma baskıları.

Erdoğan’ın nizam ve intizam vermek istediği geçler arasında bizim kuşağın çocukları da var. Bence boşuna uğraşıyor. Doku değişti Türkiye’de. (Haksöz Haber)

Haber Ara