Zaman yazarı Ilıcak'ı destekledi Erdoğan'ı eleştirdi!
Zaman Gazetesi yazarı İhsan Dağı bugünkü yazısında 'kızlı erkekli öğrenci evi' tartışmasını devam ettirdi...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-08 14:11:09
İhsan Dağı "Devletin mahreme girmesi caiz midir?" başlıklı yazısında " Nazlı Ilıcak'ın dediği gibi böyle bir tutum ne demokratlıkla bağdaşır ne de muhafazakârlıkla." Ilıcak'ı desteklerken Başbakan Erdoğan ve hükümeti de eleştirdi.
Devlet, evimize kadar elini kolunu sallaya sallaya nasıl girecek?
Senin veya başkasının, herkesin evi mahrem. Devletin ne işi var elin mahreminde? Mesele ne şu ne bu; tepemize dikilen, her şeyimize karışabileceğini sanan bir zihniyetin kendini iyice göstermesi ve de kendini sınırsız, mutlak bir güç sanması. Konumuz öğrenci evleri değil. Herkese, her şeye karışmayı normal gören bir zihniyet; insanların özel alanlarına, evlerine kadar girip müdahale etmeyi düşünen bir zihniyet bütün sınırları aşmıştır. Oysa devletin dokunamayacağı, giremeyeceği yerler vardır. İnsanların mahremine saygı göstermek üstelik muhafazakâr bir değer olmalı. Nazlı Ilıcak'ın dediği gibi böyle bir tutum ne demokratlıkla bağdaşır ne de muhafazakârlıkla.
Bu bizim bildik ‘toplum mühendisliği'. Yıllarca Kemalist devlet ‘kendi değerleri'ne (laiklik, pozitivizm) ters bulduğu için dindarları, başörtülüleri dışladı, ötekileştirdi. ‘Değerler' adına yapılıyor gibi görünse de aslında bu bir ‘iktidar biçimi', hegemonya inşa yöntemiydi. Meşru, doğru, normal olan ‘kendisi', kendi değerlerini paylaşanlardı. Diğerleri onların iktidarlarını onaylamadıkları, biat etmedikleri ve onlara benzemedikleri sürece ‘eşit yurttaşlar' olarak değil ‘anormal' varlıklar olarak görüldü.
Muhafazakâr devletin toplum mühendisliği de farklı değil. Yine ‘değerler' sahnede; dinî, millî, ahlakî değerler. Fark, bunların Kemalist değerlerin aksine devlete değil, ‘millete ait' olduğu sanısı. Elbette toplum bu değerleri genel anlamda paylaşır ama iktidar, değerler adına yönetme iddiasıyla onları devletleştirir, hegemonya kurucu bir işlevsellikle yeniden tanımlar. Hatta hayatı bile tanımlamaya başlar; ‘meşru hayat var, gayrimeşru hayat var.' Artık değerler devletin sahipliğindedir; işlevi, iktidarın meşruiyetini yeniden üretmek, yönetenlere itaati vaaz etmektir. Devlete eklemlenen değerler, toplum-merkezli özgünlüğünü ve özerkliğini kaybeder. Bizde olan budur ve evrensel anlamda muhafazakârlıkla da alakası yoktur. Şu veya bu değerlere göre toplumu tanzim etmeye çalışan devlet, o değerleri değil kendi iktidarını inşa eder. Bu nedenle değerler toplum merkezli, devletten bağımsız ve özerk kaldıklarında özgün ve kendiliğindendir, çoğuldur, tek tip değildir.
Mühendisliğe kalkışan devlet, topluma tepeden bakar. Toplum için, bireyler için neyin iyi, neyin doğru olduğunu, neyin ahlaklı olduğunu devlet belirler, sonra da aparatlarıyla bunu uygulamaya kalkışır. Jakoben ve müdahaleci devlet yani...
İktidarın ‘muhafazakâr' karakteri, sergilenen jakoben ve müdahaleci anlayışını mazur görmemizi gerektirmez. Muhafazakâr bir partinin bu niteliğini politikalarına yansıttığı bir durumu aşan noktadayız; iktidar, özel alanların kanun yoluyla düzenleneceğini söylüyor. Yani sınırlı-anayasal devlet, kişi özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı vs. aşılıyor. Şehir Üniversitesi'nden siyaset bilimci Hasan Kösebalaban'ın ifadesiyle: “Devletin özel alanda denetim yapması otoriterlikten de öte bir durum. Zira otoriter rejimler kamu alanını kontrol etmeyi kâfi görürler.”
Başbakan'ın son açıklamaları, tartışmaları böyle bambaşka bir noktaya taşıdı. Dışa vurulan zihniyet otoriterlik düzeyinden totaliterlik noktasına ulaştı. Özel alanın kanun marifetiyle denetime kalkışılması apaçık totaliter bir uygulamadır çünkü. Bu bir zihniyet meselesidir ve ‘muhafazakâr'lıkla da açıklanabilir değildir.
Belki daha derinlere gidip İslâmcı ‘yeni toplum' ütopyasına bakmak gerek. Demokratik yollarla iktidara gelen İslâmcılar, kafalarında İslâmcı ‘yeni toplum' ütopyasını silemeyince ‘postmodern otoriterlik' tezahür ediyor bünyede, değerlerle ve değerler üzerinden devşirilen toplumsal destekle meşrulaştırılan bir otoriterlik türü...
Mustafa Akyol, bir tweet'inde; “Devlet, hiç kimsenin evinin içine müdahale edip ahlak bekçiliği yapamaz. Yaparsa, demokrasiyi de çiğner, özgürlüğü de, mahremiyeti de.” diyor. Devletin sınırlarına aldırmadınız, ahlak polisliğinin tehlikelerini görmediniz diyelim. Muhafazakâr siyaset yapıyorsanız ve bir muhafazakâr için ‘mahremiyet'in önemi varsa insanların mahremleriyle uğraşmayın.
SON VİDEO HABER
Haber Ara