Dolar

32,2734

Euro

35,0993

Altın

2.475,89

Bist

10.422,75

'6 kişinin ölüm emrini Tuğgeneral Mete Sayar verdi'

Şırnak'ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü beldesinde 14 Haziran 1993 tarihinde 6 köylünün askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürülmesine ilişkin, dönemin Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar'ın da aralarında bulunduğu subayların yargılanmasına Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanacak.

11 Yıl Önce Güncellendi

2013-11-05 12:00:12

'6 kişinin ölüm emrini Tuğgeneral Mete Sayar verdi'

Hazırlanan iddianamede, Görümlü beldesi yakınlarında köylere baskın yapılarak 13 kişinin gözaltına alındığı ve aralarında çocukların da bulunduğu 6 kişinin öldürüldüğü belirtildi.

ANF'de yer alan habere göre; Görümlü  beldesine bağlı köylere yapılan baskında 6 köylünün gözaltına alındıktan sonra öldürülmesi olayına ilişkin aralarında Tuğgeneral Mete Sayar, Görümlü 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanı emekli Albay Hasan Basri Vural, 3. Bölük Tim Komutanı Üsteğmen İbrahim Kıraç, Yüzbaşı Murat Ali Yıldız, Kayseri Hava İndirme Tugayına bağlı Teğmen Serdar Tekin ile 2. Komando Tabur Komutanlığından Tansel Erok'un yargılanmasına yarın Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanacak.

Cumhuriyet Savcısı Tayyip Eroğlu tarafından hazırlanan iddianamede, olay tarihinde Tekirdağ Ulaş'tan gelen 61.Mekanize Tugay Komutanlığı 1.Mekanize Piyade Tabur Komutanlığı'nın ve Kayseri'den gelen 1.Komando Tugayı 2. Komando Tabur Komutanlığının iç güvenlik harekatlarında görevlendirilmek üzere geçici olarak Şırnak ili Silopi İlçesi Görümlü Jandarma Karakol Komutanlığının bulunduğu alanda konuşlandıkları, komutanlığını Tuğgeneral şüpheli Mete Sayar'ın yaptığı 23.Jandarma Sınır Tugay Komutanlığının harekat kontrolüne verildiği, 13 Haziran 1993 günü saat 23:45 sıralarında Görümlü köyü yakınlarında konuşmu bulunan askeri üs bölgesi ile üs emniyeti için Kesiktepe'ye çıkarılan emniyet timine PKK'lılarca Görümlü Selçik, Koyunören köyleri içerisinden ve yakın çevrelerinden baskın tarzında saldırıda bulunulması sonucu 6 askerin öldüğü,1 subay ve 2 erin yaralandığı, ertesi sabah bir gün sonra helikopter ile Tuğgeneral Mete Sayar'ın Görümlü'deki Tabur'a gelerek 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanı şüpheli Hasan Basri Vural'a bazı köylülerin isimlerinin yazılı olduğu kağıdı vererek bu kişilerin Tabur'a gelmelerini emrettiği, şüpheli Hasan Basri Vural'ın emri üzerine 2. Komando Tabur Komutanlığından Tansel Erok ile 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanlığından 3. Bölüm Tim Komutanı İbrahim Kıraç komutasında askerlerin Görümlü ve mezraları ile Koyunören köyüne giderek köylüleri meydanda topladıkları, Görümlü Köyünden Hükmet Şimşek, Hamdo Şimşek, Mehmet Salih Demirhan, Abdulkerim Özdemir, Mihyedin Özdemir, Telli Özdemir, Ramazan Özdemir, Halit Özdemir, köyün imamı İbrahim Akıl'ı, Derecik mezrasından Şemdin Cülaz ile Abdurrahman Kayek'i , Koyunören köyünden Ömer Kurtay'ın isimlerini okuyarak diğer köylülerden ayırdıkları, köy içinde darp ettikleri, Süryani olan Hükmet Şimşek veya oğlu Hamdo Şimşek'e ait olan haçı alarak köy imamı olan İbrahim Akıl'ın boynuna taktıkları ve bayıltana kadar dövdükleri, telsizle Mete Sayar'ın emri üzerine köyden ayrılmadan önce bu kişilerin evlerini yaktıkları, sonra Tabur'a getirdikleri, Görümlü Jandarma Karakol Komutanı Harun Yıldırım'ın araya girerek Özdemir ailesinin devlet yanlısı olduğunu, Ömer Kurtay ve Abdurrahman Kayek'in çocuklarının rızalarıyla örgüte katılmadıklarını, örgüt tarafından zorla kaçırıldığını söylemesi üzerine Ramazan, Abdülkerim, Telli, Mihyedin Özdemir ile Ömer Kurtay ve Abdurahman Kayek'in bir süre işkence gördükten sonra serbest bırakıldıkları, Halit Özdemir'in ise kurtarılamadığı, Tuğgeneral Mete Sayar'ın "Bu şerefsizleri öldürün" diye talimat verdikten sonra helikoptere binerek Tabur'dan ayrıldığı belirtildi.

İddianamede, Mete Sayar'ın ayılmasından sonra Görümlü 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanı emekli Albay Hasan Basri Vural'ın talimatıyla Yüzbaşı Murat Ali Yılmaz'ın komuta ettiği 3. Bölük ile Üsteğmen İbrahim Kırıç'ın komuta ettiği timin köylüleri dövmeye başladıkları, daha sonra Şemdin Cülaz, İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, Hamdo Şimşek ve Hükmet Şimşek'i içtima alanında yan yana sıraya dizdikleri, başta Üsteğmen İbrahim Kıraç olmak üzere timindeki askerler ile 3. Bölük Komutanı Yüzbaşı Murat Ali Yılmaz, açık bilgileri tespit edilemeyen Elazığ Maden ilçesinden 1. Bölük Astsubayı Murat, Balıkesirli 2. Bölükten Davut Astsubay, Kayseri Hava İndirme Tugayı'ndan Teğmen Serdar Tekin'in dizden aşağı olmak üzere 6 köylüye G3 tüfeği ile ateş ettikleri, sonra da 6 köylüyü bir çok askerin taradıkları ve cesetlerini bilinmeyen bir yere gömdükleri kaydedildi.

Hazırlanan iddianamede, söz konusu suçun İç Güvenlik Harekatına katılmak için geçici görevle Tekirdağ'dan ve Kayseri'den gelen şüpheliler tarafından bir sefer işlendiğinin iddia edilmesi ve şüphelilerin bu suçu sürekli olarak işlediklerine dair yeterli şüpheyi oluşturacak delilin elde edilememesi, suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmaması nedeniyle atılı suçun örgütsel bir faaliyet olmadığı ve davanın Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi'nin görev alanına gireceği belirtilerek, sanıkların 765 sayılı TCK'nın 450/5 maddesinde düzenlenen "birden ziyade kimseyi öldürmek" suçunu oluşturduğu belirtilerek ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılmaları istendi.

'PKK'YE KATILDILAR DEYİP DOSYAYI KAPATTILAR'

İddianamede, olayın hemen sonrasında yakınlarını kaybeden köylülerin Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdukları ancak bir sonuç çıkmadığı belirtilerek yapılan başvurular şöyle sıralandı:

30 Aralık 1993 tarihinde Silopi Cumhuriyet Savcılığı'na dilekçe veren Güle Şimşek, 7 ay kadar önce sabah saatlerinde Görümlü köyünde bulunan Komando birliğinden askerlerin köylerine gelip arama yaptıklarını, daha sonra kocası Hamdo Şimşek ile oğlu Hikmet Şimşek'i götürdükleri ve o tarihten beri eşinden ve oğlundan haber alamadığını, eşi ve çocuklarının bulunmasını istedi. Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerinin düzenledikleri 1 Şubat 1994 tarihli tutanak ile, Hamdo Şimşek’in Merkez Jandarma Karakolu kayıtlarına göre gözaltına alınmadığı, ayrıca komşu askeri birlikle operasyon kuvvetleriyle yapılan araştırmalarda bu şahsın gözaltına alınmadığı bildirildi.

25 Mayıs 1994 tarihinde düzenlenen tutanakta ise, "Karakollarımızda ve diğer birliklerde yapılan araştırmalarda bu şahıslarla ilgili herhangi bir kaydın bulunmadığı" belirtilerek, baba-oğulun PKK'nın dağ kadrosuna katılmış olabileceği ileri sürüldü.

Silopi Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan soruştuma dosyasında, Hamdo ve Hükmet Şimşek'in askerler tarafından gözaltına alınmadığı, PKK'nın dağ kadrosuna katıldıkları yazılarak fezleke DGM Savcılığı'na gönderildi. Soruşturma DGM tarafından yürütülürken, jandarma 16 Eylül 1995 tarihinde tuttuğu tutanakta, Hamdo ve Hükmet Şimşek'in iki yıldan beri köylerine gelmedikleri, köyde akrabalarının bulunmadığı, Hıristiyan olmaları nedeniyle muhtemelen Fransa'ya göç ettiklerinin sanıldığı yazıldı. 30 Aralık 1995 tarihinde tutulan tutanakta ise baba-oğulun PKK'nın dağ kadrosuna katıldıklarının tespit edildiği yazıldı.

Mevlüde Cülaz, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na 15 Ağustos 2002 tarihinde verdiği ifadesinde, 1993 yılında Görümlü Köyüne 4-5 km mesafede bulunan Derecik mezrasında eşi ve 5 çocuğu ile birlikte yaşadığını, 13 Haziran 1993 gecesi Görümlü tarafından yoğun şekilde silah seslerin geldiğini, ertesi sabah Görümlü ve Selçik köyleri tarafından çok sayıda askerin geldiğini, herkesi bir tarlada topladıklarını, eşi Şemdin Cülaz ile Abdurahman Kayek’i kalabalığın arasından çıkartıp götürdüklerini, başka askerlerin de kendilerinin ve Abdurrahman’ın evini yaktıklarını, askerlerin gitmelerinden sonra mezraya gidip yangından eşyalarından bir kısmını kurtardıklarını, ancak o sırada Selçik köyü tarafından gelen askerlerin eşyalarını da yaktıklarını, aynı günün akşamı Abdurahman Kayek’in geri geldiğini, kendilerine Görümlü Jandarma

Karakolu'na götürülüp işkence edildiğini, kendisinin serbest bırakıldığını anlattığını, bir süre sonra da Abdurrahman’ın ailesiyle birlikte Irak’a göç ettiğini, ancak eşinden bir daha haber alamadıklarını ileri sürerek şikayetçi oldu.

Ali Demirhan, 16 Haziran 2003 tarihinde verdiği ifadesinde, 1993 tarihinde Görümlü köyünde oturduğunu, Mehmet Salih Demirhan’ın babası olduğunu, tam olarak tarihini hatırlamamakla 1993 yılında çıkan çatışmanın ardından sabah erken vakitte Görümlü Taburu'nda bulunan askerler tarafından evlerinin arandığını ve oğlu Mehmet Salih’i gözaltına aldıklarını, bildiği kadarıyla köyden Hamdo Şimşek, Hükmet Şimşek, İbrahim, Halit Özdemir ile köylülerden öğrendiği kadarıyla Deresor köyünden Şemdin Cülaz’ın da gözaltına alındığını duyduğunu, o tarihten sonra oğlundan haber alamadığını belirtti.

ALIKONULUP SERBEST BIRAKILANLARIN İFADELERİ

İddianamede, olay tarihinde gözaltına alındıktan sonra öldürülmek üzere iken Görümlü Jandarma Karakol Komutanı'nın "Bunlar devlet yanlısıdır, öldürmeyin" diyerek serbest bırakılanların ifadelerine de şu şekilde yer verildi:

Ramazan Özdemir 9 Mart 2012 tarihinde Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği ifadesinde şunları söyledi: 1993 yılında zamanı ve ayını bilmediği bir günde çatışma çıktığını, çatışma sonrası gün ise Jandarma Taburuna bağlı askerlerin köye geldiğini, herkesi toplayarak Yeni Mahalleye götürdüklerini, buradan da 9 kişiyi alarak tabura götürdüklerini, bu kişilerin kendisi, Muhittin, Abdulkerim, Telli, Halit Özdemir, İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan, Hamdo Şimşek ve Hükmet Şimşek olduğunu, tabura girdiklerinde bir yere dizdiklerini, yine başka köyde ikamet eden Abdurahman Kayek'i de gördüğünü, sıraya dizildiklerinde bir kişinin soru sorduğunu, kendilerinin de çatışmayı bilmediklerini söylediklerini, helikopter ile Mete Sayar paşanın geldiğini ve “Siz ne yaptınız ” dediğini ve orada bulunan komutanlara “ Bunlar sizindir ne yaparsanız yapın ” diyerek helikopter ile taburdan ayrıldığını, tabur içerisinde askerlerin kendilerini dövdüğünü, daha sonra Karakol Komutanı Harun Astsubayın alıp karakola götürdüğünü, askerlerin döverken silah seslerinin geldiğini, ayrı ayrı gruplara ayırarak taburun içerisinde tutulduklarını, kendisinin, Telli Özdemir, Mehmet Salih Demirhan ve İbrahim Akıl ile beraber olduklarını, buradan bir askerin gelerek "Özdemirler kim ise gelsin" dediğini, kendisi ve Telli Özdemir’in askeri takip ederek bir dut ağacının altına oturduklarını, bu sırada sivil giyimli birinin gelip "Siz hala ölmediniz mi" diyerek Telli Özdemir'e tekme attığını, bu sırada Harun Astsubayın geldiğini ve bu sivil giyimliye “Bunlara dokunmayın” diyerek karakola götürüldüklerini, akşam üzeri de serbest bırakıldıklarını, Taburdan serbest bırakılınca Harun Astsubay'a Halit'i sorduğunu, onun da serbest bırakılacağını söylediğini, ancak Halit’in aradan zaman geçmesine rağmen eve gelmediğini, Taburda köylülerin öldürülüp öldürülmediğini bilmediğini, ancak alınan kişilerin geri dönmediğini, öldürülmüşler ise de yerlerini bilmediğini, Ömer Kurtay’ın da taburdan serbest bırakıldığını beyan etmiştir.

Abdulkerim Özdemir 16 Haziran 2003, 21 Mart 2003 ve 9 Nisan 2012 tarihli ifadelerinde; köy meydanında toplandıktan sonra şu anda isimlerini hatırlamadığı bir grup kişi ile Jandarma taburuna askerlerle birlikte yaya olarak gittiklerini, askeri araçla giden olup olmadığını bilmediğini, ancak kalabalık bir grup olarak gittiklerini, Görümlü Jandarma taburu nizamiyesinden Muhittin, Halit, Telli, Ramazan Özdemir ile birlikte girdiklerini, kendileri ile birlikte toplam 10 kişinin daha nizamiyeden içeri girdiğini, İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan, Hamdo Şimşek ve oğlu Hükmet Şimşek, Şemdin Cülaz’ın tabura alınan kişiler arasında olduğunu, Muhittin Özdemir, Telli Özdemir, Ramazan Özdemir ile kendisini farklı bir yerde nizamiyeden girişte bulunan bir ağacın dibinde oturttuklarını, diğerlerini ise Helikopter pisti tarafına doğru götürdüklerini, aradan bir müddet sonra silah seslerinin geldiğini, bir ara askerlerin birkaç kişiyi sürükleyerek araba garajlarının olduğu yerin arka tarafına doğru götürdüklerini gördüğünü, ancak bu kişilerin kim olduğunu bilmediğini, yine Abdurrahman Kayek ve Koyunören’den Ömer isimli bir kişiyi de tabur içerisinde gördüğünü, daha sonra taburdan nasıl ayrıldığını da hatırlamadığını, ismini hatırlamadığı karakol komutanının kendilerine gitmelerini söylediğini, bunun üzerine karakol komutanına diğer kişileri de sorduğunu, "onlar gittiler" dediğini, ancak nizamiyeden çıkan kişi görmediğini, daha sonra evlerine gittiğinde evinin ve başkaca evlerin de yanmış olduğunu gördüğünü, taburda kalan 6 kişiyi hiç görmediğini, bu kişilerin terör örgütüne katıldığına dair bir duyumunun da olmadığını, nizamiye girişinde Mete Sayar paşanın konuştuğunu da hatırladığını, çatışma ile ilgili soru sorduğunu, bilgilerinin olmadığını söylediklerini beyan etmiştir.

Mihyedin Özdemir'in 5 Nisan 2012 tarihinde verdiği ifadesinde, 1993 yılı Mayıs veya Haziran aylarında akşam saatlerinde silah sesleri gelmeye başladığını, çatışma çıktığını, bu çatışmanın uzun süre devam ettiğini, çatışmanın Kesiktepe mevkiinde olduğunu, sabahleyin yaklaşık 50-60 kadar askerin Görümlü Köyüne geldiklerini, bir üsteğmenin köy Muhtarı Ahmet Tamyer ve Mehmet Özdemir'in eşliğinde evleri tek tek dolaştığını, komutanın elindeki isim listesini okuduğunu, listede kendisi ile birlikte ağabeyi Ramazan, Halit ve Abdulkerim’in isimlerinin bulunduğunu, beraber dışarı çıktıklarını, bu arada evde bulunan diğerlerinin de evden dışarı çıktığını, komutan elindeki bir cismi tutuşturmak suretiyle evi yaktığını, daha sonra ağabeyleri Ramazan, Halit ve Abdulkerim ile birlikte köy meydanına götürüldüklerini, Görümlü Köyünde başkaca kişilerin de evlerinin yandığını gördüğünü, evleri yanan kişilerden bir kaçının isimlerinin İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan olduğunu, köy meydanında yaklaşık 200 kişi toplandıklarını, köyle Jandarma Taburu arasındaki mesafenin yaklaşık 500 metre olduğunu, köy meydanından askerlerin kendisi dahil 9 kişiyi alarak yaya vaziyette jandarma taburuna gittiklerini, gittiklerinde bakım istasyonunun olduğu yerde sıraya dizildiklerini, diz üstü oturur şekilde beklerken Şırnak Tugay Komutanı olan Mete Sayar'ın gelerek kendilerine "Ya bana bir PKK'lı yeri göstereceksiniz ya da erzak deposu göstereceksiniz ya da sizi öldüreceğim" dediğini, yüzleri Mete Sayar'a dönük olduğunu, ayağı kalkarak "Paşam biz PKK'lı değiliz" dediğini, daha önceden Mete Sayar ile tanıştığını ve ziyaretine gittiğini, Mete Sayar’ın kendisine "Sen orasını boş ver" dediğini, tabura gittiklerinde Mete Sayar’ın taburda olduğunu, kısa bir süre sonra helikopter sesinin geldiğini Mete Sayar’ın gittiğini tahmin ettiğini, daha sonra orada bulunan askerlerin kendilerini tek tek alarak helikopter pistinin yanında bulunan dut ağacının yanına götürmeye başladıklarını, ancak sıra kendisine geldiği zaman götürmediklerini, bulunduğu yerden dut ağacının olduğu yerde sivil giyimli 4 kişinin Ramazan Özdemir ve Telli Özdemir'i tekme tokat dövdüklerini görünce orada bulunan Görümlü Karakol Komutanı olan Harun Başçavuş'a kardeşlerini gösterdiğini, bu sırada Abdulkerim Özdemir’in helikopter pisti taraflarına kaçarak yanına geldiğini, kendisine yanına oturmasını söylediğini, bu sırada bir askerin gelerek Abdulkerim Özdemir'i de darp ederek gittiğini, Harun Başçavuş'u daha önceden tanıdığını, kardeşlerinden Ramazan ve Telli Özdemir'i dayak yemekten kurtararak alıp yanlarına getirdiğini, ancak dediği gibi İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan, Hamdo Şimşek, Hükmet Şimşek ve kardeşi Halit Özdemir'i helikopter pisti taraflarına götürdükten sonra görmediğini, zira gözden kaybolduklarını, ancak yaklaşık 5-10 dakika sonra G3 silah seslerinin geldiğini, bir kaç kişinin ateş ettiğini, bunu silah seslerinden anladığını, yaklaşık 20 civarı silah sesi geldiğini, silah sesleri kesildiğinde askerlerden bir tanesinin kendisine "hepsi öldü" şeklinde cümle kullandığını... duyduğunu beyan etmiştir.

Olay tarihinde askerliğini yapan Yusuf Özdemir'de verdiği ifade iddianameye şöyle yansıdı:

1992 yılında 72/3 tertip olarak acemi birliğini tamamladıktan sonra usta birliği olarak Tekirdağ ili Ulaş Piyade Taburuna gittiğini, o yıllarda terör olaylarının yoğun olması sebebiyle bu Taburun Silopi ilçesi Görümlü köyüne 12 Nisan 1993’te aktarıldığını ve tezkeresine kadar Görümlü köyünde askerlik yaptığını, Kayseri'den gelen Hava indirme Tugayı’nın da Görümlü Köyünde konuşlandığını, o yıllarda Görümlü köyünde herhangi bir Jandarma Karakolunun mevcut olmadığını, bu sebeple subayların prefabrik binalarda, askerlerin ise çadırlarda kaldığını, çadırda kaldıkları 8 aylık süre zarfında Tekirdağ Ulaş piyade tabur komutanının Binbaşı Hasan Basri VURAL , 3.Bölük Tim komutanının üsteğmen İbrahim KIRAÇ olduğunu, ayrıca Murat Ali Yılmaz adında bir yüzbaşının da olduğunu, O dönemin Şırnak Tugay Komutanının ise Mete Sayar olduğunu, 12 Nisan 1993 tarihinde Silopi’ye geldikten sonra 14 Mayıs 1993 tarihinde Görümlü yakınlarında bulunan Kesiktepe mevkiinde bir çatışma olduğunu, bu çatışmada Tekirdağ Taburuna bağlı 2 askerin şehit olduğunu, 10 askerin de yaralandığını, çatışma sona erdikten sonra Mete SAYAR ’ın helikopter ile taburları ziyarete geldiğini, cebinden bir kağıt çıkararak tabur komutanı Hasan Basri Vural'a verdiğini ve “Bu köylüleri buraya getirin” diye talimat verdiğini, bunu bizzat duyduğunu, bunun üzerine 3. Bölükten Üsteğmen İbrahim Kıraç'ın timinin, köylüleri almak için Görümlü köyüne gittiklerini, köy ile tabur arasındaki mesafenin yaklaşık 1 kilometre kadar olduğunu, bir saat sonra Üsteğmen İbrahim Kıraç, beraberinde 7 köylü ile beraber tabura geri geldiğini, bu sırada Mete Sayar paşanın "Bu şerefsizleri öldürün" şeklinde askerlere talimat verdikten sonra helikopterine binerek taburdan ayrıldığını, Mete Sayar'ın "Bu şerefsizleri öldürün" şeklindeki talimatını net olarak duyduğunu, köylülerin isim ve soy isimlerini bilmediğini, sadece getirilen köylülerden bir tanesinin soy isminin Özdemir olduğunu kendi soyadının da Özdemir olması sebebiyle hatırladığını, bu 7 köylüyü içtima alanına çıkarttıklarını, köylülerden bir tanesinin boynunda haç olduğunu, bu haçı alarak bir başka köylünün boynuna taktıklarını, bu konuda talimatları Hasan Basri Vural’ın verdiğini, Hasan Basri komutanın bu haçı hoca ismini verdiği köylüye taktırdığını, bu olanları canlı olarak görüp duyduğunu, daha sonra Hasan Basri Vural'ın hoca dediği köylüye "Niye tabura saldırıldığı zaman siz yardım ediyorsunuz" diye sorduğunu, hocanın da kendisine “Biz yardım etmiyoruz” diye cevap verdiğini, daha sonra Murat Ali Yılmaz Yüzbaşının komuta ettiği 3.bölük ile İbrahim Kıraç Üsteğmenin komuta ettiği timin tekme tokat köylülere vurmaya başladıklarını, bu talimatın Hasan Basri Vural Binbaşıdan geldiğini, bu dayak olayından sonra 7 köylüden bir tanesini Hasan Basri Vural'ın emri ile dışarı çıkarttıklarını, bu şekilde ellerinde 6 köylünün kaldığını, daha sonra 6 köylüyü içtima alanında yan yana sıraya dizildiğini, başta İbrahim Kıraç Üsteğmen olmak üzere timindeki askerlerin dizden aşağı olmak üzere 6 köylüye G3 ile ateş ettiklerini, bunu net olarak gördüğünü, Murat Ali Yılmaz 'ın da köylülere ateş edenlerin arasında olduğunu, bu ateş talimatının da Hasan Basri Vural’dan geldiğini, kendisi ile beraber yaklaşık 200-300 kadar askerin de bu olaya tanık olduğunu, daha sonra köylüleri yaralandıkları ayaklarından bağlayarak Land araçlara kafaları yere gelecek şekilde bağlandığını ve tabur içerisinde dolaştırıldığını, bunu da çok net olarak gördüğünü, yaklaşık 10-15 dakika dolaştırma işleminin bu şekilde devam ettikten sonra içtima alanına 6 köylünün tekrar getirildiğini, içlerinden sadece bir tanesinden iniltiler geldiğini, akabinde 6 köylüyü bir çok askerin taradığını ve ölülerin taburdaki garajın arka tarafında bulunan kuyulara doğru götürüldüğünü, bu 6 köylünün kurşunlandıktan sonraki akıbetlerini, nereye gömüldüklerini bilmediğini, ancak taburda konuşulanlara göre kimilerinin Kesiktepenin arkasına götürülerek atıldıklarını, kimilerinin de kuyuların oraya atıldıklarını söylediklerini beyan etmiştir.

Yarın Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek davanın ilk duruşmasına yargılanan subaylar katılmazken, öldürülenlerin yakınları, olayın tanıkları ve sivl toplum örgüt temsilcilerinin duruşmayı takip edeceği öğrenildi.

Haber Ara