Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Hayrettin Karaman: Gazeteci de haddini bilmeli

Yenişafak Gazetesi yazarı Hayrettin Karaman bugünkü yazısında Gazetecileri sert bir dille eleştirdi...

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-10-24 09:37:23

Hayrettin Karaman: Gazeteci de haddini bilmeli
Her şeyi bilen bir Allah'tır, Hz. Peygamber (s.a.) bile, kendisine bir şey sorulduğunda eğer Allah'tan bilgi gelmemiş ise 'Bunu bilmiyorum' der, din konusunda bile kendi akıl, tecrübe ve duygularına dayalı bir açıklama yapmaz, mutlaka Allah'tan aldığı bilgiyi naklederdi; çünkü dini bildiren yalnızca Allah'tır. Dünyaya ait tıp, teknik, üretim, ulaşım gibi konularda bazen toplum içinde edindiği bilgiyi nakleder, eğer bu bilgi isabetli olmazsa 'siz dünya işinizi daha iyi bilirsiniz' derdi. Tıp konusunda da söylediklerinin çoğu vahiy dışı beşeri bilgidir, din hükmü olarak değerlendirilemez.

Hakkıyla ilim sahibi olmuş bir alim, bir uzman, bir bilim adamı mütevazı olur, her konuda konuşmaz, konuştuğu her konuda da kesin ve keskin konuşmaz; 'Ben böyle düşünüyorum, bu sonuca ulaştım, ama yanılabilirim' der, araştırma ve danışmalarına devam eder.

Bir Peygamber, bir din alimi, bir bilim adamı böyle iken bizim gazetecilere bakın –bu noktada 'müstesnalar kaideyi bozmaz' diyerek ihtiyat tedbirini alıyorum- köşe yazarları, haberciler, yorumcular, tv konuşmacıları maşallah her şeyi biliyorlar, her konuda konuşuyorlar, çoğunun bir bağlantısı var; ya ücrete, ya gruba, ya ideolojiye, ya nefrete veya muhabbete...

Tabii olarak ülkemizde ve dünyada insanların pek çok, çeşitli ve önemli bir kısmı çetrefil, zor, hatta kısa vadede çözülemez meseleleri var. Bu meseleler hakkında gönül istiyor ki, daima iyi bilenler konuşsun ve hiçbir sebeple doğru bilgiyi saklamasın, saptırmasın. Bunu yapanlar var, Allah onlardan razı olsun ve sayılarını arttırsın!

Televizyonlar, radyolar, gazete ve dergiler bilgiye, habere, yoruma, görüntüye... muhtaçlar; bunlar olmadan onlar olamıyor. Ama bu kadar basın yayına muhtaç olduklarını bulmak oldukça zor; onlar da (bir kısmı) yalana, yanlışa, kalitesize yöneliyorlar.

Kıtlığa dayanan bu arıza en masumu. Asıl vahim olanı ise şunlardır:

1.Bilen de bilmeyen de konuşuyor ve yazıyor.

2.Bilen bilgisini çıkar ve ideolojisine göre kullanıyor. Doğru olanı yerinde ve zamanında söylemiyor.

3. Ülkemizde ve dünyada mevcut problemler ve bunların çözümüne yönelik faaliyetler söz konusu olduğunda herkes rahatça, bazen ölçüyü ve insafı da kaçırarak tenkitlerini sıralıyor; sıra çözüme, tavsiyeye, doğru, uygun, faydalı, halledici... olana gelince söz bitiyor. Ya bilmiyorlar ya da bildikleri halde 'işlerine gelmediği için' söylemiyorlar.

Doğru, uygun, işe yarar olanı bilmiyorlarsa yapılanı nasıl tenkit ediyorlar; doğruyu bilmeyenin yanlışı bilmesi nasıl mümkün oluyor!?

Doğru olanı biliyorlarsa bunu söylemeyip insanların ve dünyanın zarar görmesini nasıl içlerine sindiriyorlar!?

Biz Müslümanlar, insanların yapıp ettiklerinin, ağızlarından çıkan her kelimenin silinmez bir deftere kaydedildiğine, bir gün gelip hesabının sorulacağına inanıyoruz. Hiç olmazsa bu inanca ortak olanlar sözlerine sahip olsalar, sözün ve sükûtun sorumluluğunu unutmasalar!

Haber Ara