Öylesine... Kaynak filân göstermeden...
Şimdi aynı ikili, yine Wall Street Journal’da, sadece anlamsız iki ismi kaynak göstererek, Türkiye’nin Suriye politikası üzerinden MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedefine alan bir haber-değerlendirmeyle karşımızda...
Hakan Fidan onlara konuşmamış; kendileri söylüyor... Başbakan Tayyip Erdoğan’a başvurmuşlar; o da randevu vermemiş... Sona doğru aktardıkları bir bilgi de şu: ‘‘Türk ve Amerikalı görevliler neler konuşulduğunu söylemeye yanaşmadılar...’’ Ama, başından sonuna kimliklerini açıklamadıkları iki taraftan birilerine dayandırılıyor uzunca yazı...
Pek çok Amerikan gazetesinin editörü, böyle bir haber önüne geldiğinde, ‘‘Ya bir-iki isim ver, ya da yayımlamam’’ der; Körfez Savaşı sırasında böyle gevşek atıflar yüzünden dili yanmış olduğu için New York Times’dabile çöpe atılır bu yazı...
Neyse, derdim MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ne yapıp yapmadığı veya Türkiye’nin Suriye politikası değil; bugün herkes ne konuşuyorsa, o: Yani ‘Balyoz davası’... İkilinin yazısını da, ‘‘Acaba karar günü yayımlanmasında bir anlam var mı?’’ sorusu eşliğinde okudum zaten...
Var.
Adam Entous ile Joe Parkinson Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) ile ilgili rahatsız edici iddialarda bulunuyor... MİT’in bir zamanlar askerlerin etkisi altında olduğu iddiası sözgelimi...
Daha önemlisi, TSK’nın veya bazı generallerin Amerika ile ‘yakın bağları’ bulunduğu iddiası... İddiayı birden fazla tekrarlıyorlar...
Okuyalım isterseniz...
Bir yerde şunu yazmışlar: ‘‘2012’de, Mr. Fidan bir zamanlar askerlerin hâkim olduğu istihbarat teşkilâtını denetimine alıp gücünü genişletmeye başladı. ABD’yle yakın bağları bulunan pek çok general topluca yargılanmak üzere hapse atıldı ve Mr. Erdoğan’ın hükümetini devirmeye çalıştıkları iddiasıyla mahkum da oldu. Pentagon’da, hapis cezaları, Türkiye’deki sistem içerisindeki ordunun statüsüne ölümcül darbe vurma olarak görülüyor...’’
Neymiş efendim, iyice anladınız mı?
Yazının biraz aşağılarında daha da açık ifadeler var; okuyalım isterseniz: ‘‘NATO içerisinde en büyük ikinci orduyu teşkil eden TSK ile Washington arasında uzun yıllardır olağanüstü sıcak/yakın bir ilişki vardı...’’
İnsan bu tür satırlarla karşılaştığında ne diyeceğini bilemez hale geliyor...
Yazının ‘Balyoz’ ile ilişkisi ne?
‘Balyoz’ davasına temel teşkil eden ‘tatbikat semineri’ Türkiye’nin kaderinde silinmez bir yeri bulunan ‘1 Mart tezkeresi’nin hemen ardından yapılmıştı. İstanbul’da, Birinci Ordu Komutanlığı’nda...
Herkes tezkerenin Meclis’ten mutlaka geçeceğine inanıyordu. Bir gün önce (28 Şubat 2003) yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında komutanlar nedense sessiz kaldı... İçlerinden biri, aynı gün bir gazetede ‘‘Asker tezkereden rahatsız’’ anlamına gelecek biçimde manşet olarak kullanılmış açıklamayı da yapmıştı zaten...
Tezkere ‘askere rağmen’ geçecek, ülkeye bir çırpıda 60 bin kadar Amerikan askeri girip özellikle Güney’de yoğunlaşacaktı. Türkiye’de yükselecek anti-Amerikan hisler sokaklara taşacak, savaş bizim de iştirakimizle başladığında öldürülen her Iraklı’nın hesabı bizim siyasetçilere sorulur hale gelecekti.
Irak’ı hâlâ kana bulamaya devam eden işgalin doğurduğu terör Türkiye’yi de hedef alacaktı doğal olarak...
Sonuç? Sonuçta, ülkede yükselen harareti bastırmak görevi yine askere düşecek, önce olağanüstü hal, sonra sıkıyönetim ilân edilmek zorunda kalınacaktı...
‘Tatbikat semineri’nde konuşulanlar işte gelişi fazla uzun sürmeyecek o sonla ilgiliydi.
Entous-Parkinson ikilisi, ‘‘Onlar bizim askerler’’ demeye getiriyor ‘Balyoz’da yargılanlar için...
Yazının çıktığı Wall Street Journal gazetesi sahibinin Sabah ve atv’yi satın almak isteyen Rupert Murdoch olduğunu da eklemeli miyim?