İran taraftarlığının sidre-i müntehası
Mustafa İslamoğlu'nın 'Suriye'yi İran'a teslim edelim' sözleri tartışılmaya devam ediyor. İhsan Şenocak'ın İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi'ndeki tefsir derslerinde İslamoğlu'yla ilgili yöneltilen soruya verdiği cevap...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-10-09 11:53:07
İhsan ŞENOCAK: Kardeşim! Naklettiğiniz bu ifadelerde ilme muhatap olacak bir muhteva mı var ki, ilmî ve tarihî açıdan nasıl mülahaza edilebileceğini soruyorsunuz.
Eğer bu şahıs İran konsolosluğunda çalışan Fars milletine mensup bodrolu bir muvazzaf olsaydı, yüreğinin bir tarafında kalan vicdan, “bu kadarı da söylenemez, Fatih’in şehrinde, Yavuz Sultan’ın gölgesinde Müslüman katili Safevi propagandası yapılmaz.” derdi.
Eğer bu ifade hakikaten ona aitse bu, hiçbir akıl hastası uzmanın dahi tedavi edemeyeceği bir cinnet halidir. Bu ifade, sefahat kelimesinin bile omuzlarında taşıyamayacağı bir şahsiyet kırılmasıdır. Hakikate, tedavi kabul etmeyen bir hasta gibi direnen, hiçbir şekilde münazara çağrılarına cevap vermeyen bu marazlıdan artık sorumlu değiliz. Bizim de aklımıza ve sabrımıza mukayyet olmamızın bir sınırı var. Sahabe-i Kiram Efendilerimize söven insanlara “Ehl-i Beyt” deyip Allah Resulü’nün muazzez ve mutahhar ailesini telvis eden bir meddaha karşı sabrımızın bir sınırı var. Artık bana Müslüman çocukların katili İran’dan yana tavır alarak açıkça Şia’ya müdafi, Ehl-i Sünnet’e muarız olduğunu ilan eden, -sorunuzda da beyan ettiğiniz gibi- ümmetin gözüne baka baka mugalata yapan bu şahsa dair lütfen soru sormayınız. Fakat son bir fasıl olarak ondan etkilenen kardeşlerimiz adına şunu söyleyeyim:
“Suriye’yi hangi İran’a verecek. Maliki ile kolkola Bağdat’ta Müslüman katleden İran’a mı? Suriye’de Şebbiha haydutları ile birlikte adı Ebu Bekir, adı Ömer diye iki yaşında ki masum bebekleri boğazlayan İran’a mı? Otuz küsür yıldır ümmet coğrafyasında “İslam birliği” diyerek taraftar toplayan, içerde ise Ehl-i Sünnet’e mensup Müslümanları asimile eden İran’a mı?
Acaba İran’da Sünnet ve Cemaat akidesine mensup bir imam Cuma hutbesinde; “Ey İran! Madem ki Suriye’nin yüzde doksanı Ehl-i Sünnet’tir ve madem ki Fransızlar adına Suriye’de yönetimi gaspeden Nusayriler azınlıktır. Madem ki sen, seçim yaparak kemiyete değer verdiğini ilan etmektesin. O halde Ey İran! Değer verdiğin kemiyet hatırına Suriye’den elini çek ve Suriye’yi –Onun söylediğinin zıddına Türkiye’ye değil- Suriyelilere bırak” diyebilir mi?” Derse ikinci hafta hutbe îrat edebilir mi?
Ne İranlı bir elçilik memurunun, ne de Devlet yetkilisinin teklif dahi edemeyeceği bir ifadeyi İstanbul minberlerinde ilan etmek, tecavüze uğrayan bir kadına, “Irz düşmanına teslim ol” çağrısı yapmaktan daha bayağı bir ameliyedir. Bu durum Şia meddahı olmayı da aşan bir sefahat halidir. Şüphesiz ki malum şahsın, bu son ifadesiyle Şia menfaatlerini koruyup kollama hususunda hangi makamı ihraz ettiğine milletimiz karar verecektir. Bundan sonra bir Müslüman olarak ona yapabileceğimiz tek iyilik şekli, karşılaştığımız ilk mecliste onu, uzaktan seyredip de bir türlü içine giremediği Ehl-i Sünnet’in ilim ve fikir havzasına tutup da sokmak olacaktır.
İhsan ŞENOCAK-İfam Tefsir Derslerinden
SON VİDEO HABER
Haber Ara