Beşiktaş, operasyon, Galatasaray, Terim, mektep, kibir
Umur Talu: “Galatasaray’ın seçkin ağabeyleri” ki bazen “ağalar” diyebiliriz, asırlık lise kapısı önünde kayıp evladını arayan asırlık “Berfo Analar” yerine, Cemil’ini gözaltında yok eden Kenan Evrenler’i tercih etmişti…
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-09-27 15:43:51
Umur Talu'nun Bianet'te yer alan "Beşiktaş, operasyon, Galatasaray, Terim, mektep, kibir" başlıklı (27 Eylül 2013) yazısı şöyle:
Maç bitmeden yazılara ara vermiştim…
Maç başlamadan devam edeyim aynı yerden.
Önce parantez.
Beşiktaşlı olarak, Beşiktaş’a iktidar ve polis nefretinden eminim.
Nasıl bireyler kafadan suçlu sayılıyorsa, tribünler de öyleydi zaten.
“Bir kısım” Beşiktaş “seyircisi” de bilerek bilmeyerek altın sahada sundu fırsatı.
En ciddi taraftar grubu “Çarşı”, en teknik adamı “sosyalist” olanı zaten sevmez bir takım ak adamlar!
Biliç’e 3 maç cezayla sosyalisti susturursun, seyircisiz dört maçla Çarşı’yı, gözaltına alıp zaten “öteki” olan Alen’i.
Bu imkânı sağlayan sahadaki delikanlılara da şükranlarını sunarsın!
Birbiriyle savaşan değil, barışan, buluşan taraftarları da topla ki, topsuz oyunda dikenli bahçe kalmasın!
Şimdi yazacaklarım ise bir Galatasaraylı olarak!
Futbol takımı taraftarı değil; kendi 12 yıl, ailesi de beş kuşak lisede okumuş, öğretmenlik yapmış, eh futbolsa, orada onu da oynamış biri olarak.
Fatih Terim’in gönderilişi öyle “Başkan-Teknik Direktör uyuşmazlığı” değil, daha köklü bir şey.
Küllerinden yeniden doğmak isteyen “Galatasaray seçkinciliği”; kendi de kibirli, bir nevi elitist, Adana Demirspor manasından uzak olsa da “avam, kabadayı” teknik direktörle ipleri kopardı.
Yok. Daha da fazlası:
“Cumhuriyetçi, laikçi, ulusalcı, beyaz sermayeci” bir “Galatasaraylılık”; iktidarla, iktidar yanaşması federasyonla (başkanıyla), Başbakan’la yakın temasta olan, “Milli Takım” kararını öyle alan Terim’in işine son verdi!
Bu idari-teknik mücadele değil, “ideolojik savaş”tır.
Olabilir diyeceğim ama şunları sormadan edemeyeceğim.
Bir zamanlar Terim kupaları Mehmet Ağar’a armağan ederken (merhume kızı için bile olsa) “hassas camia”nın umurunda olmamıştı.
“Galatasaray’ın seçkin ağabeyleri” ki bazen “ağalar” diyebiliriz, asırlık lise kapısı önünde kayıp evladını arayan asırlık “Berfo Analar” yerine, Cemil’ini gözaltında yok eden Kenan Evrenler’i tercih etmişti çünkü.
Her cumartesi o muhteşem, kimi için seçkincilik abidesi, benim için hakiki toplumculuk, dayanışma, “iyi insan okulu” Galatasaray önünde, 13 yaşında yok edilen Seyhan’ını soran Ramazan Amca yerine, Ağarlar’ı benimsemişlerdi.
Bir kez olsun, kapıdan başlarını uzatıp sormadılar o insanlara.
Bir kez olsun, “memlekete hayırlı evlat yetiştiren” okulun parmaklıklarından parmaklarını uzatıp “memleketin kayıp evlatları”na dokunmadılar.
Bir kez olsun o çocukların asit kuyusundaki kemikleri için kapıda durmadılar.
Lise, üniversite salonlarına (elbet “para verdi” diye) okulla ilgisi bile olmayan işadamı-medya patronu isimlerini çakarken; bu medya halktan hangi hakikatleri gizledi, hangi insani-toplumsal felaketlere sebep oldu, hangi kayıplarda dahli bulundu diye düşünmediler bile.
Hala “Lise-Üniversite (Vakıf)-Kulüp-Beyaz Medya-Beyaz Sermaye” harmanında, siyasete, hem de “solcu cilalı” aday imalatıyla meşguller.
Üstelik “soldan, solcudan, sosyalistten” olanca nefretleriyle!
“Seçkin cumhuriyetçilik” kimyasının cumhuriyetçiliğin kökenindeki özgürlük, eşitlik, dayanışma kavramlarında da ne yazık ki herkese yer yok.
Oysa o değerler, sadece seçkin çocukları değil, Anadolu’nun yoksul çocukları “leyli meccaniler”i alıp pencere üzerine pencere, ufuk üzerine ufuk açabilen o okulun hücrelerinde mevcuttu.
Farklı kökenlerden çocukları kardeşleştiren damarlarında mevcuttu.
Onları iş dünyasında, medyada, siyasette, hayatta ve hayat olan futbolda seçkincilik kibrinde boğanların özgürlükçülüğü kendine…
Eşitlik zaten konu dışı; dayanışma ise toplumsal değil, camiaya, cemaate dair.
Şimdiki iktidar karşıtlığı saygın olabilirdi belki; her fırsatta darbecilere, toplumun evlatlarını katledenlere müthiş sevgi, saygılar sunulmamış olsaydı.
Bu kibrin, seri şampiyonluklarda “Ulusoy-Ağar-Terim” üçlüsüyle “ahlaki-etik-siyasi” problemi olmamıştı.
Şimdi iktidar baskısından (tamam, doğru) yakınırken de, tarih boyu bu ülkede insanları yok eden baskı ve zulümlerle pek problemi olmaması gibi.
Dolayısıyla ortada ilke milke de yok.
Kibrin oportünizmi…
Oportünizmin kibri!
Doğuştan Beşiktaşlıyım; siyahını da beyazını da biraz bilirim.
Ama Galatasaray Lisesi ilk mektebe gireli de 50 yıl olmuş; onun da özünde cici beylerin, hanımefendilerin, ağabeylerin, ağaların yamulttuğu gibi olmadığını; sıraların, duvarların ayrımcılık değil, dayanışma, kardeşlik, eşitlik, adalet, özgürlük fısıldadığını da epey bilirim.
SON VİDEO HABER
Haber Ara