Dolar

34,9457

Euro

36,7055

Altın

2.982,43

Bist

10.125,46

Bu yazı Kemalistleri fena halde kızdıracak: Andımız ne işe yarıyor?

Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında: Üniversite öğrencisi yeğenim üzerinde test ettim. Kısa “Andımız” metnini, başından sonuna kadar eksiksiz okuyamadı. Fakültede, koca amfide her sene soruyorum: “Ezberden eksiksiz Andımız’ı kaç kişi okuyabilir?”

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-24 04:14:06

Bu yazı Kemalistleri fena halde kızdıracak: Andımız ne işe yarıyor?
Kendinden emin, “okuyabilirim” diyenlerin oranı yüzde 10-20 civarında çıkıyor. Ortaya bağıra çağıra söylenen bir kakafoni çıkmış. O havaya girmeden kimse, ezberinden tekrarlayamıyor. Anaokulundan itibaren çocukların senenin her günü tekrarladıkları kısa bir metni hatırlamakta bu kadar zorlanmaları normal mi? “Andımız kaldırılmalı” diyenler, bu kısa metnin içeriğine ve vurgularına itiraz ediyorlar. Dinî bir ritüel havasında çocuklara, faşizmin ırkçı böbürlenmesini ve solidarizmini telkin etmek insanlığa da medenî bir toplum halinde yaşama arzusuna da aykırı. Gerçekten içeriğe göre iki şey yapıyorsunuz: Kendinizle övünüyorsunuz, sonra bir bütünün içinde erimeye, kendi insanî hasletlerinizi ve bireyselliğinizi o belirsiz ruh içinde eriterek yok etmeye rıza gösteriyorsunuz. Üstelik bu faşist telkini, küçücük çocuklara yapıyorsunuz. Ama yine de içerikten daha kötüsü var.

“Andımız”, okulun bize özgü eğitim anlayışının, daha doğrusu disiplin tarzının merkezinde yer alıyor. Çocuklar okulun bahçesinde toplanıyor. Kısa bir oyun veya kaynaşma fırsatı ve sonrasında Andımız’ı okumak üzere sınıf sınıf kuyruğa giriyorlar. O yaşa göre yapılabilecek en ciddi şeyi yapıp, içeriğini anlamadıkları bir metni bağıra çağıra okuyorlar. Varlıklarını “armağan” ettikleri için, geriye ne kaldıysa onunla öğretmenlerinin peşine takılıp, düzen içinde sırayla sınıflarına giriyorlar. Sıcakta, soğukta bu ilkel ritüelin çarkları arasından geçip-yontulup terbiye ediliyorlar ve ancak ondan sonra, öğretmenin vereceği bilgileri almaya hak kazanıyorlar. Mesele andımızın içeriğinden önce bu kişiliksizleştiren disiplin ritüelinin kendisi. Aynı törensel uygulamaları, Andımız’ın içeriğini bütünüyle değiştirip demokratik ve insanî bir içerikle tekrarlamaya kalksanız ne olur? İnanın hiçbir şey değişmez.

23 Nisan ve 19 Mayıs bayramlarındaki fon gösterilerinin kaldırılması üzerine birkaç eğitimci ile konuşuyorduk. Halinden, tavrından ve konuşmasından oldukça muhafazakâr olduğu anlaşılan biri -ki büyük bir ilin millî eğitim müdürü idi- ısrarlı bir şekilde şu itirazı dile getirmişti: “Peki biz öğrencileri ne ile meşgul edeceğiz.” Andımız, bir endoktrinasyon aracı olmaktan önce bir disiplin aracı. Eğitim sistemimiz, andımızın merkezde yer aldığı bu disiplin anlayışına dayanıyor. Öğretmen, kendisini Andımız’daki gibi çocuğu yoğurup biçimlendirecek ve ona kendi kafasına göre bir kişilik kazandıracak aşkın bir otorite rolünde görüyor. Andımız öğretmeni, ruh ve kişilik terbiyecisi haline getiriyor. Bu yazdıklarıma öğretmenlerimizin “ne var ki bunda” diyeceklerini biliyorum. Burada var olan yanlışı görene kadar, eğitim sistemini düzeltmenin imkânı yok. Hatta, bu genel yanlış öğretmenin üzerindeki “öğretmenlik” sorumluluğunu kaldırdığı için, okul üstlendiği görevi bu yüzden yerine getiremiyor. Öğretmen kendisini sadece “eğitmen” olarak görüyor. Okul, disiplinin kazandırıldığı bir “eğitim mekânı”na, dershaneler de öğrenimin yapıldığı okula dönüşüyor.

Düpedüz yanlış olan bir şeyi genel kurala dönüştürdüğünüz zaman anlamını çözemediğiniz alışkanlıklar ortaya çıkıyor. Andımız, işte bu türden bir alışkanlık. Bu kadar ciddi bir saçmalığı, sorgulamadan tekrarladığınız için, sorgulama yeteneğiniz de gelişemiyor. Gözünüzün önüne, sabah okulun kapısından sıraya dizilmeden ve andımızı tekrarlamadan giren çocukları getirin. Öğretmen daha çok öğretmen olmak zorunda kalmaz mı? Demek ki andımız, öğrenimi engellemekten başka bir işe yaramıyor..

Haber Ara