Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ahmet Hakan'dan Mehmet Barlas'a Kenan Evren üzerinden cevap!

ürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, Sabah gazetesi başyazarı Mehmet Barlas’ın Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'a Gezi Parkı eylemlerine destek veren yazarlarına uyarmasını tavsiye etmesini eleştirdi. Hakan, “Ancak uyarıyla yazı yazmayı içine sindiren bir adam, başkalarının da uyarıyla yazı yazacağını zanneder” dedi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-21 05:03:53

Ahmet Hakan'dan Mehmet Barlas'a Kenan Evren üzerinden cevap!



Mehmet Barlas, dün (20 Eylül 2013) yayımlanan yazısında Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'a Gezi Parkı eylemlerine destek veren yazarlarına uyarmasını tavsiye etmişti. Aydın Doğan'ın çözüm sürecinde grubun alt yayınlarına gönderdiği "Yayınlarınızda barışın dili hakim olsun" içerikli mektubu anımsatan Barlas, "Yeni bir uyarı şart" arabaşlığı altında "Bu tür bir uyarının sokak eylemlerinin desteklenmemesi veya körüklenmemesi konusunda da tekrarlanmasının sayılamayacak kadar çok yararı var" ifadesini kullanmıştı.

Ahmet Hakan ise, Hürriyet’teki yazısında “Uyarı” arabaşlığında Mehmet Barlas’a karşılık verdi. Hakan’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

Uyarı


Mehmet Barlas yazı yazmış.

Demiş ki:

“Aydın Doğan yazarlarını uyarsın”.

*

Kişi herkesi kendi gibi sanır.

Ancak uyarıyla yazı yazmayı içine sindiren bir adam, başkalarının da uyarıyla yazı yazacağını zanneder.

*

12 Eylül’ün zulüm günlerinde 12 Eylül’ün kudretli generali Kenan Evren’i malikânesinde ağırlardı Mehmet Barlas.

O buluşmalarda Kenan Evren kendisini uyarır mıydı acaba?

Belki de Mehmet Barlas, Kenan Evren’e “Paşam şu köşe yazarlarını biraz uyarsanız, kulaklarını çekiverin şu yaramazların. İşten attırın, hapse tıkın” falan derdi.

*

Sonuç?

En liberal, en demokrat geçinenimiz patrona yazar gammazlayıp “Uyar” diyor.

Gerçekten de çivisi çıktı Türkiye’nin.



Söz konusu olan Mehmet Barlas'ın Sabah gazetesindeki (20 Eylül 2013) yazısı ise şöyle:

Varlıkları da, dilleri de, kültürleri de yok sayılan Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt vatandaşları, yönetime siyaset yoluyla katılma noktasındalar... Anayasa Mahkemesi artık musluk kapatır gibi partileri kapatamıyor. TBMM'de Kürt kökenli seçmenlerin oylarına dayanan BDP'nin grubu var artık.

Cumhuriyetin ideolojik yapısının ürünü olan "Vesayetçi sistem" buharlaştı... Derin devletin kalıntıları hâlâ bürokraside ve belirli çevrelerde var. Ama siyasette artık onlar son sözü söyleyecek konumda değiller. Son sözü "Seçim sandığı" söylüyor.
"Köylülük" fiilen tarih oldu. Yeni ve eski kentliler çoğunluğu oluşturuyor... Ekonomik gözlemciler artık buğday rekoltesini değil, borsa endekslerini gözlemekte. İstanbul trafiği tıkandı mı, bütün haberler ikinci plana düşüyor. Artık köylü değil kentli efendimiz...

Anarşi mi, polis mi?


Bir gerçek tabii ki hâlâ geçerli... Geçmişi değiştirmek tabii ki mümkün değil. Ama aynı şekilde ne bugün dünü yaşamak, ne de değişimi durdurmak mümkündür.

Yurttaki ve dünyadaki değişimi anlayıp ona uyum göstermek yerine dünün alışkanlıkları ile bugüne yön verebileceklerini zannedenleri, sadece hayal kırıklıkları bekliyor.

PKK'nın bile silah yerine siyasete sarılmaya çalıştığı bu dönemde, kırsal kesimde rafa kaldırılan şiddeti kentlere taşımak, gerçekten akla ve mantığa sığmıyor. Maskeli yüzleri ve ellerinde molotof kokteylleri ile yolları kesenlere karşı, toplum her zaman "Polis"in yanında yer alacaktır.


Sürekli yanılgı


Gezi eylemlerinin ilk kuşak saf ve temiz direnişçilerinin yerine geçen profesyonel şiddet eylemcilerinin bırakın siyasete yön vermelerini, siyaseti etkilemeleri bile mümkün değildir. Bu gerçeğin ışığında özellikle medyanın, şiddet eylemlerinin amplifikatörü rolünden hızla sıyrılması şarttır.

Medyanın siyaset üzerindeki etkisinin fazla olmadığını geçmiş dönemlerdeki her seçim sonucu ile anlamış olmamız gerekiyor. Bir avuç insanın tepede birbirleri ile çekişmeleri, seçim sandıklarına yansımıyor. Kendilerini en akıllı ve en etkili kişiler olarak gören köşe yazarlarının, ne tür siyasi yanılgılara sözcü olduklarını defalarca görmedik mi?

Türk siyasetinin geleceğini belirleyecek olan 50 milyon seçmen, siyasi partilerden hizmete dönük yarış, demokratik rekabetin nezaket kurallarına uyum ve Türkiye'nin yarınına dönük güven duygusunun pekiştirilmesini bekliyor.


Yeni bir uyarı şart


Bu açıdan hepimizin sayı ile kendimize gelmemiz şarttır.

Hatırlarsınız... "Barış Açılımı" başladığı zaman Aydın Doğan gazetelerinin yazarlarına mektup yazıp, açılımı sabote etmemeleri için onları uyarmıştı.

Bu tür bir uyarının sokak eylemlerinin desteklenmemesi veya körüklenmemesi konusunda da tekrarlanmasının sayılamayacak kadar çok yararı var.

Bizden hatırlatması...


 

Haber Ara