'Atatürk cumhuriyeti kurarken kaç promil alkollüydü?' sözüne elcevap yazı!
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne geçen hafta Atatürk ile ilgili yazmış olduğu alkol yazısına gelen tepkilerden sonra bugünkü yazısında tekrar Atatürk ve içkiyi ele aldı...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-09-17 04:12:10
Alkolün reklamını ve özendirilmesini sınırlandıran düzenleme hakkında yazdığım yazıya, Atatürkçülerden garip tepkiler aldım. İtirazım Atatürk’ün alkol tüketimini özendiren bir reklam aracı olarak kullanılmasına idi. Kulüp Rakısı üzerindeki etiketi örnek vermiştim. “Bu resimdeki Atatürk değil” itirazı pek makul değil; zira etiket üzerindeki figür ana hatlarıyla muhafaza edilirken yüzler üç defa değişikliğe uğramış. 1950’lerden beri kullanılan son halinde, başlangıçtaki kişilerden eser yok. Daha ötesi bu rakı adını Atatürk’ün uğrak yeri olan İstanbul’daki Kulüp’ten alıyor. Tekel, reklam adına, bu efsaneye hiç itiraz etmiyor. Son illüstrasyon bu efsaneye uymak için Atatürk’e benzetilmiş. Tekel içki fabrikaları özelleştirildikten sonra, Kulüp Rakısı’nı üretmeye devam eden Mey İçki, 2006’da Atatürk’ün 125. doğum yıldönümü münasebetiyle İstanbul Valiliği’nin düzenlediği törende bir stand açmış. Peki o standda ne yapmış? Törene katılanlara Kulüp Rakısı ikram etmiş. Akşamcılar arasında “Atatürk içkisi” muhabbeti bu yüzden hâlâ devam eder. Bugün Atatürk’ün “alkollü içki reklamı imgesi” olarak kullanıldığı başka örnekler de var. Can Dündar’ın Sarı Zeybek belgeselinden sonra üretilmeye başlanan aynı isimli bir rakı ve adı doğrudan “Ata” olan başka bir rakı. Atatürk’ü rakı masasına meze yapmak çilingir sofralarının adabından mıdır?
Elbette gerçek tarih, “O resimdeki Atatürk değildi” diyenleri haklı çıkaracak kadar farklı. 12 yıl boyunca özel uşaklığını yapan Cemal Grande, Hürriyet’in yayımladığı hatıralarında Atatürk’ün her gece yarım kilo sadece Dimitrokolo marka bir rakı içtiğini naklediyor. Hatıralarda, Atatürk’ün içkili muhabbetlerine dair çok detay var. Sadece Kadir Gecesi içmediği ve Nutuk’u yazarken uzun süre alkol kullanmadığı gibi. Bu içki masası muhabbetleri arasında salondaki avizelere tabanca ile atış talimi yapmak, Maarif Vekaleti’ne atadığı Reşit Galib’i iki askerle güreştirmek gibi ayrıntılar da var. Cumhuriyet’in kurucusunun içki masalarına meze yapılmasına ve alkol tüketiminin onun arkasına saklanarak özendirilmesine itiraz etmek, Atatürk’ü sevip sayanların namus borcu olmalı. Olmuyorsa? O zaman itiraz edeceğimiz başka bir şey var. Benim sözlerime takılanların kalıp halinde tekrarladığı bir iddia var: “Bu ülkeyi Atatürk kurtardı, içkisine karışamazsın.” Bu hükümden sarhoş kafayla ülke kurtulacağı ve devlet kurulacağı sonucu çıkıyorsa, Atatürkçülük’ten geçinenlerin perişan hali, bu gerçek olmayan tarihi anlayışının eseri olmalı. Bu anlayış düzelmeden, bu saplantıda takılıp kalanların bugünün gerçek dünyasına adım atması mümkün değil.
Atatürk, üstün güçleri olan tarih öncesi bir mitoloji kahramanı değildi. Milli Mücadele’yi, her biri tecrübeli ve aklı başında vatanseverlerden oluşan geniş bir kadro ile organize bir şekilde yürüttü. Milli Mücadele’nin bir İttihat Terakki organizasyonu olduğu tezi, resmî tarihin onca çabasına rağmen bugün ayakta kalan tutarlı tek tezdir. Hikâyeye, daha Atatürk Samsun’a adım atmadan Rauf Orbay’ın Bandırma’nın Emre köyünde Ethem Bey’in kapısını çalması ile başlayıp, Erzurum’da kıdemce daha yüksek Kazım Karabekir’in Atatürk karşısında hazırola geçmesi ile devam etmek lazım. Sonrası, büyük bir kısmı ayık kafayla yazılmayan Cumhuriyet tarihinde bu kahramanlardan hiçbirine rastlayamazsınız. Sarhoş kafayla ne tarih yapılır, ne de yazılır. Millî Mücadele fedakâr bir kadro ile yürütüldü. Sonra, iktidar mücadelesinde bu kadro tasfiye edildi. Atatürkçülerin inandığı tarih de Milli Mücadele’nin değil, sonrasında iktidar mücadelesini kazananların tarihi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara