Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Yeni Şafak yazarından hükümete öneri

Türkiye’de Gezi Parkı olaylarıyla bir kez daha gündeme gelen toplumsal ayrışma ve Arap Baharı’yla Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere değinen Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, hükümetin iç ve dış politikada söylemini gözden geçirmesi gerektiğini yazdı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-15 15:31:52

Yeni Şafak yazarından hükümete öneri


Yusuf Kaplan köşesinde, hükümetin politika üretirken yanlış yönlendirildiğini öne sürerek, “Hükümetin içeride ve dışarıda gerçekleştirdiği önemli atılımların, ayartıcı bir 'euphoria'ya (zafer sarhoşluğu'na) yol açtığını, sadece ikballerini, geleceklerini, elde ettikleri konumlarını düşünen, 'yalakalıkta sınır tanımayan' bazı kişilerin hükümeti yanlış yönlendirdiklerini, hatta bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklediklerini gözlemliyorum” ifadelerini kullandı.


Yusuf Kaplan’ın Yeni Şafak gazetesindeki “Bu gerilim giderilemezse, başaşağı gideriz!” başlıklı (15 Eylül 2013) yazısı şöyle: 


“Türkiye, zor ve zorlu bir dönemeçten geçiyor. Hem içeride hem de dışarıda karşı karşıya kaldığımız gerilimli bir dönemeç bu.

Türkiye, bu dönemeci aşabilirse, sadece Türkiye'nin değil, bölgemizin ve dünyanın alacağı şekil değişebilir, orta ve uzun vadede.


Medeniyet ufku, un ufak olmamızı engelledi

Türkiye son on yılda ekonomide, dış politikada, jeo-stratejik, jeo-ekonomik ve jeo-politik alanda ölçek büyüttü.

Anadolu coğrafyasına hapsedilen ufkunu, Osmanlı coğrafyasına ve ötesine genişletti: 1908'den itibaren 'içeriye kapatılan', Anadolu'ya sıkıştırılan Türkiye, bir anda, üç kıtaya açıldı.

Türkiye'nin ölçek büyütmesi, üç kıtaya açılması, aynı zamanda hedeflerini de büyütmesi ve doğal medeniyet coğrafyasına açılması anlamına geliyor.

Bütün bunlar, Türkiye'nin -belli belirsiz- bir medeniyet ufkuyla donandığını gösteriyor. Türkiye'nin medeniyet ufkuyla donanmaktan başka seçeneği yok zaten. Bunu iyi bilelim.

Türkiye, medeniyet ufkuyla donanmamış, ufuk genişletmemiş, ölçek büyütmemiş olsaydı, un-ufak olurdu çoktan, bunu da bir yere kaydedelim.

Fakat yolculuğun henüz başında olduğumuzu unuttuğumuzu, sanki her şeyin 'bittiği', 'ipler'in 'bizim' elimizde olduğu yanılgısına düştüğümüzü gözlemliyorum. Dünyanın acımasız gerçeklerini, Türkiye'nin travmatik gerçeklerini gözardı ettiğimizi görüyorum.

O yüzden, Türkiye'nin dışarıda fena hâlde kuşatıldığını, içeride ise sosyal-siyasî-kültürel gerilimin, had safhaya çıktığını, kontrol altına alınamazsa, bir süre sonra kontrolden çıkabileceğini göremediğimizi gözlemliyorum.


Türkiye’nin ‘umut’ olduğunu biz göremiyoruz sadece

Türkiye'nin içeride ve dışarıda gerçekleştirdiği açılımlar, bölgemizde ve dünyada büyük dalgalanmalara, büyük beklentilere yol açıyor. Sadece biz göremiyoruz bunu.

Bu dalgalanmaların ve beklentilerin, yersiz ve anlamsız olmadığını bilmiyoruz bile.

Oysa bölgeyi toparlayabilecek tek ülke Türkiye'dir. Gerek köklü tarihî tecrübesi, gerek modern süreçte Batılıların Türkiye'yi -bölgemizde tanık olduğumuz gibi- karıştırmalarına, parçalamalarına izin vermeyen stratejik zekâsı, gerekse bölge ülkelerinin ve Batı dünyasının Türkiye'siz bir şey yapılamayacağını görüyor olmaları, Türkiye'nin potansiyel gücünün ve merkezî konumunun çarpıcı göstergeleridir.

Şunu unutmayalım: Türkiye'nin bölgedeki toparlayıcı rolünü oynaması engellendiği için bölgemiz kaosun eşiğine sürükleniyor sürekli olarak.

Batılılar, Türkiye'nin, bölgeyi toparlayacak tek aktör olduğunu bizden bile çok iyi biliyorlar. O yüzden, Batılıların (Mısır darbesi ve Suriye'nin karıştırılması da dâhil) geliştirdikleri bütün stratejiler, Türkiye'nin toparlanmasını ve ayağa kalkmasını önlemeye dönük stratejilerdir.

İşte bu nedenle, Türkiye'nin öncelikle, içerideki gerilimi gidermesi şart. İçerideki gerilimin sürmesi, Türkiye'nin kendi ayağına kurşun sıkmasından ve dışarıda bizden beklenti içinde olan halkların beklentilerini kendi eliyle boşa çıkarmasından başka bir anlama gelmez.


Hükümet ‘zafer sarhoşluğu’ndan ve ‘yalaka’lardan kurtulmalı

Hükümetin içeride ve dışarıda gerçekleştirdiği önemli atılımların, ayartıcı bir 'euphoria'ya (zafer sarhoşluğu'na) yol açtığını, sadece ikballerini, geleceklerini, elde ettikleri konumlarını düşünen, 'yalakalıkta sınır tanımayan' bazı kişilerin hükümeti yanlış yönlendirdiklerini, hatta bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklediklerini gözlemliyorum.

Hükümetin, akl-ı selim sahibi, donanımlı insanların samimi bir dille yaptıkları uyarıları dikkate almaya, bütün kesimlere açılmaya, bunun için de önyargısız, ötekileştirmeden ve bütün farklılıklara saygı duyan, farklı kesimlerin kendilerini ifade etme kanallarını açık tutan kucaklayıcı bir dil ve söylem geliştirmeye ihtiyacı var.


Türkiye bu gerilimi kaldırmaz

İçeride anlamsız bir gerilim yaşanıyor. Ve gerilim gün geçtikçe büyüyor. Türkiye, bu gerilimi kaldıramaz. Bu gerilimin, Gezi hâdiseleri yaşamış, seçimlere giden bir Türkiye'yi içinden çıkılması zor bir kaosun eşiğine sürüklemesi önlenemeyebilir.

Yarın üniversiteler açılacak... Bazı çevreler, bu gerilimli ortamı fırsat bilerek, Türkiye'yi içinden çıkamayacağı bir cenderenin, bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklemekten çekinmeyecekler...

O yüzden gerilimin giderilmesi, Türkiye'de sosyal barış, karşılıklı anlayış ve kardeşlik ortamının tesis edilebilmesinin tek şartıdır.

En önemlisi de, Türkiye'de gerilimin büyümesi, Türkiye'nin dışarıda yeni ufuklara açılabilmesini de önleyecektir.

Ülke içinde büyüyen gerilim giderilmeden, iç barış tam olarak tesis edilmeden, dışarıda bir karış bile mesafe katedemeyeceğimizi bir kenara not edelim lütfen.

SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara