Alpay: Otokratlarla İslamcılar arasında Araplar
Zaman Gazetesi yazarı Şahin Alpay bugünkü yazısında: Son Kahire ziyaretim sırasında yazdığım bir yazıda, Koptik Hıristiyanların haftalık gazetesi Watani’nin başyazarı Yusuf Sidhom ile sohbetimden söz etmiştim.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-27 03:27:08
Sidhom, Mısır’da demokrasiye geçiş sürecinin geleceği için umutlu olup olmadığını sorduğumda şöyle demişti: “Türkiye’de 60 yıl aldıysa, izninizle Mısır’da 5 yıl sürebilir…” (18 Ekim 2011) Bir yıl kadar sonra, ilk seçilmiş başkan Muhammed Mursi’nin otoriterleşme eğilimlerinin yükselmesi üzerine kaleme aldığım bir yazıda da şöyle yazmıştım: “Batı’da ve bizde, Tahrir Devrimi üzerinden henüz iki yıl dahi geçmeden Mısır’da bir ‘din diktatörlüğü’ kurulduğunu ilan edenler çok acele ediyorlar, ama demokrasinin yerleşmesi muhakkak ki 5 yıldan fazla sürebilir… Ama (Türkiye ve Mısır) iki ülkede de, çoğunlukçu-çoğulcu demokrasi arasında savrulmalar sonunda bir dengeye varılacağını; demokratların özgürlüğü ve çoğulculuğu, özgürlük yanlılarının da demokrasiyi benimseyeceklerini umut edebiliriz.” (8 Aralık 2012)
Bu analizin iki açıdan doğrulandığı söylenebilir: Eğer Türkiye’nin bugün dahi özgürlükçü demokrasiyi yerleştirdiği söylenemiyor ise, Mısır’da gerçekleşmesinin daha hayli zaman alacağı muhakkak. Özgürlükçü demokrasinin yerleşmesi için iki ülkede de demokratların özgürlüğü ve çoğulculuğu, özgürlük ve çoğulculuk yanlılarının da demokrasiyi benimsemeleri gerekecek. Batı’da da böyle olmadı mı? Özgürlükçü demokrasinin yerleşmesi uzun süren kanlı mücadeleler sonunda; temel hak ve özgürlükleri savunan liberallerle, “bir kişi, bir oy” ilkesini savunan sosyalistlerin mutabakatıyla gerçekleşmedi mi?
Devrimler ertesinde Arap dünyasında yaşananlara bakıldığında görülen şu: Esas mücadele bir yanda her türden otokrasi yanlıları ile öte yanda her türden İslamcılar arasında cereyan ediyor. Devrimlere öncülük eden özgürlük ve çoğulculuk yanlıları ise, bu iki kamp arasında sıkışmış konumda. Mısır’da net görüldüğü üzere önce otokrasiye karşı İslamcılara destek verdiler; sonra İslamcılara karşı otokratlara. Yakında militarist otokratlara karşı tavır almaları kimseyi şaşırtmayacak.
“Ortadaki” kesimin sözcülerinden biri, Türkiye ve Mısır’da asker–sivil ilişkileri üzerine uzmanlaşan genç bir akademisyen olan Marwa Maziad. Maziad’ın yakında El Cezire için kaleme aldığı analizde yazdıkları dikkate değer. Şöyle diyor: “Şurası bir gerçek ki, Müslüman Kardeşler, AK Parti değildir. Başbakan Erdoğan Mısır’ı ziyareti sırasında ‘Ben laik Türk devletinin Müslüman başbakanıyım’ dediğinde MK, ona cevaben kendi modeliyle Mısır’ın iç işlerine karışmaya hakkı olmadığını söyledi. AK Parti kendisini ‘dinsel bir akım’ değil, ‘muhafazakar demokrat’ parti olarak nitelerken MK, belki İran’ın Sünni versiyonunu uygulamayı öngördü. Birçokları bunun Mısır’da uygulanamayacağını söyledi, ama MK tersini savundu ve iktidarı yitirdi. Belki Erdoğan’ın MK ile arasına mesafe koyması gerekirdi, ama yapmadı… Tümüyle haklı veya haksız, Mısırlıların çoğu MK’in Mısır’ı ‘kolonileştirmeye’ çalıştığına hükmetti. MK liberallere, Hıristiyanlara ve yandaşı olmayanlara, mevcudiyetleri hoşgörüyle karşılanabilecek ama asla ülkenin asli unsurları olarak görülemeyecek ‘ulusal azınlıklar’ olarak baktı.” (21 Ağustos)
Mısır’ın 3 Temmuz’u giderek, Türkiye’nin 12 Eylül’üne benzemekte. 12 Eylül’de Türkiye’nin büyük çoğunluğu, milliyetçi sağ ile komünist sol arasında büyüyen kanlı kavga ve politikacıların uzlaşmazlığı karşısında askere umut bağlamıştı. Ama çok kısa zaman sonra, cuntanın uyguladığı zulüm karşısında buna bin pişman oldu.
Haber Ara