TIMETURK / Haber Merkezi
İhvan’ın kızlarından Esma el-Biltaci, dün 17’sinde şehit oldu. İçi kıpır kıpır gülümseyen o en son gözleri, şimdi Nil Nehri’nde akıyor... Nil ki, bir ucu cennettedir. Sidretül Münteha’nın ayakları dibinden sarktığına inanırız. O, yeryüzünün en eski suyu... Alın yazısı gibidir Afrika’nın, bir parmak izi gibidir yeryüzünün, Nil hayattır... Şimdi Esma, o gencecik kanatlarıyla Nil’e hayat taşıyan binlerce şehidin arasında akıyor... Esma gibi nice şehitler taşımıştı omuzlarında bebek Musa’yı. Musa’yı sudan çıkartacak omuzları Nil’in, Hz.Asiye’nin bereketiydi. Şimdi işte Esma, Firavuna karşı çıkan Asiye’nin kızı olduğunu tüm dünyaya ispat etmiştir...
Esma şehadetinden hemen önce şu eski şiiri paylaşmış arkadaşlarıyla:
“Onlar bizi Vetir’de namaz kılarken buldular
Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular
Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca
Allah’ın kullarını çağır da gelsinler yardıma
Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla”
Esma, Hz.Muhammed’i (sav) ve arkadaşlarını çağırmış en son feryadında. Ne oldu bize? “Evet ben Hz.Muhammed’in (s) yoldaşıyım ve geldim mustazafların yanına” diyenimiz kalmadı mı aramızda?
17 yaşınızı hatırlıyor musunuz? Unuttuysanız Esma’nın fotoğrafına bakınız. Başı hafif öne eğik, gözleri bir zıpkın gibi, binlerce ümit, ideal, heves, ütopya, hiciv, zeka, meydan okuma, merak, çağrı, hareket... Arslanla kuzu hiç yan yana durur mu? Merak eden Esma’nın son gözlerine iyice baksın... Orada zümrüt çayırlar ve orada pamukların naif sıcaklığıyla cengaverlerin ucundan kan damlayan kılıçlarının keskin pırıltısı... Ateş ve gül orada. Meleğin toprağa değdiği anın resmi asılı Esma’nın son gözlerinde...
17 yaşınızı hatırlıyor musunuz? Unuttuysanız Esma’nın fotoğrafına bakınız. Oğlunuzun kızınızın dalları yeni çiçek açmış erik ağaçlarına benzeyen omuzlarına sarılınız. Bin umutla, bin sual taşıyan o kıvılcımlı gözleri Esma’nın, bakanın kalbine ah’ın kanlı madalyalarını takıyor. “Evet, siz bir insansınız Bayım, fakat...” diye başlayan uzun bir tirad yükseliyor Esma’nın gözlerinden...
Gülümsüyor, dudaklarını sımsıkı örtmüş. Ama belli ki büyük sözler saklı içinde. Gülümsüyor bir lale gibi. Ben en çok sesini merak ediyorum Esma’nın. Konuşsaydı ne derdi bizlere, nasıl anlatırdı 17’sinde secdedeyken vurulmanın gramajını... Onun o söylenmemiş tüm kelimeleri, bir yutkunma kadar hafif ve hiçbir tartının ölçemeyeceği kadar ağır. O çocuk ses, o şehit nefes, çöllerden cennetlere esen o güzel rüzgarı sesinin... Esma, en uzun cümlesini susarak kuran şehitler kervanına katıldı dün.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...