Abdülhamit Bilici: Obama’nın sözü, Erdoğan’ın sorumluluğu!
Zaman Gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici: ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin son Mısır yorumu, darbeye ‘darbe’ deme noktasında Afrika kadar dahi ilkeli duramayan Batı’nın yol açtığı hayal kırıklığını daha ileriye taşıdı.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-03 03:17:50
Çünkü darbeye darbe diyemeyen Kerry, Pakistan’daki bir televizyonda yaptığı konuşmada, “Mısır’da ordunun demokrasiyi inşa ettiğini, Mursi’yi milyonların talebi üzerine görevden aldığını” söyledi. Ortalama bir demokratın kanını donduracak şu sözler ona ait: “Bana göre asker, yönetime el koymadı. Ülkeyi yöneten sivil bir hükümet var. Gerçekte ordu, demokrasiyi restore ediyor.”
Sanki konuşan, demokrasi idealine hep vurgu yapan, bu ilkeyi dış politikanın da parçası sayan Amerika yönetiminin değil, yarı kapalı bir rejimin sözcüsü. Üstelik Mısır’daki askeri yönetimin, darbe karşıtı göstericileri “milli güvenlik tehdidi” oluşturduğu gerekçesiyle dağıtmaya karar verdiği bir sırada.
Demokrasinin açıkça rafa kaldırıldığı, barışçı protestocuların gece yarısı ateş açılarak katledildiği bir ortamda Washington böyle bir tavır alıyorsa, dünyanın başka yerleri için yapacakları insan hakları ve demokrasi çağrılarının nasıl karşılanacağı, kim tarafından ciddiye alınacağı merak konusu. İnsanların iradesi böyle hiçe sayılırken, Obama’nın arzuladığı ve her konuşmasında altını çizdiği İslam dünyası ile Amerika ve Batı arasında iyi ilişki hedefine nasıl ulaşılacak? Eksikleri olsa da demokrasiye değer veren, mücadelesini şiddetle değil, sandıkla yapmayı tercih eden milyonlarca insan, Kerry’nin bu sözlerinden sonra demokrasinin faziletlerine nasıl ikna edilecek? Bu tavır, El Kaide gibi şiddet yanlısı marjinal hareketlerin veya demokrasi karşıtı Ergenekon gibi darbeci grupların yelkenini şişirmekten başka ne işe yarayacak? Çünkü konu sadece Mısır ve Müslüman Kardeşler meselesi değil. Mısır’da demokrasinin başına gelenleri ve Batı’nın ilkesiz tavrını, Fas’tan Türkiye’ye, Endonezya’dan Cezayir’e herkes izliyor.
Halbuki büyük umutlarla seçilen ve Bush yönetiminin dünyayla ve özellikle Müslümanlarla ilişkilerde yol açtığı tahribatı gidermeyi amaçlayan ABD Başkanı Obama’nın, bu amaçla ziyaret ettiği ülkelerden biri de Mısır’dı. 2009 Haziran’ındaki bu ziyaret sırasında Mübarek hâlâ koltuğundaydı. Ezher ve Kahire Üniversitesi’nin beraber düzenlediği toplantıda “Esselamü aleyküm” diyerek başladığı ve ABD’nin İslam dünyasıyla ilişkilerini geliştirmeyi hedefleyen konuşmasında, Obama’nın vurgu yaptığı başlıklardan biri de demokrasiydi.
Kahire’den dünyaya şöyle seslenmişti: “Irak Savaşı yüzünden demokrasinin tahşidatının yapılması veya bir ülkeye dışarıdan sistem dayatılması tartışmalara yol açmış olsa da bu durum, hükümetlerin halkın iradesini yansıtması gerektiği inancımı zayıflatmıyor. ABD, herkes için neyin en iyi olduğunu bildiğini söylemiyor. Ama çok güçlü biçimde inanıyorum ki, bütün insanlar şunları arzuluyor: Düşündüğünü konuşabilmek; yönetim şekli üzerinde söz sahibi olmak; hukukun üstünlüğüne ve adalette eşitliğe güvenmek; hükümetlerin şeffaf olması ve insanlardan çalmaması; tercih ettiği gibi yaşamak. Bunlar sadece Amerikan değerleri değil, herkes için insan hakları. Biz her yerde bunları destekliyoruz... Elbette yönetim baskıya değil, uzlaşmaya dayanmalı. Seçimle gelenler de temel haklara, azınlıklara saygılı olmalı. Şu açık: Düşünceleri baskı altına almak onları yok etmez.”
4 yıl sonra Mısır’da artık Mübarek yok. İşte özgür tartışma imkânı doğdu, ilk kez serbest seçimler yapılıyor derken demokrasiye darbe indi. Şimdi parlak konuşmaların, uygulamayla test edilme zamanı. Ama Obama yönetimi çok kötü sınav veriyor. 1961 tarihli bir yasa, darbe yapılan ülkeye yardımın kesilmesini gerektirirken, Washington Mısır’da olana darbe demeyerek yardımı sürdürüyor. Yetmiyor, Dışişleri Bakanı Kerry, askerin demokrasi inşa ettiğini söylüyor.
Sadece Mısır’ın değil, Ortadoğu’da barış, istikrar ve demokrasinin; Batı ile İslam dünyası arasındaki ilişkilerin geleceği için Obama, 4 yıl önceki sözlerini acilen hatırlamalı. İslam dünyasında hatırı sayılır bir sempatiye sahip olan Erdoğan ise İslamofobi ve yapılan bazı yanlışların etkisiyle dünyada “İslamcı siyasete” karşı artan güvensizliği önlemek için Türkiye’nin demokrasi karnesini eskiden daha parlak hale getirmeli. Mısır’a ve İslam dünyasına yapacağımız en büyük katkı, İslam ve demokrasinin çelişmediğini; dindar insanların özgürlükleri geriletmediğini, aksine yücelttiğini göstermek. Ülkemizde medya özgürlüğü ve diğer kaygı verici gelişmeleri bir de bu gözle okusak keşke.
Haber Ara