Dolar

34,8687

Euro

36,6412

Altın

3.024,54

Bist

10.033,78

İşte Yavuz Baydar'ın Sabah'ta yayımlanmayan 2. yazısı

İki yazısı sansürlendikten sonra Sabah gazetesiyle ilişkisi “New York Times başta olmak üzere başka mecralarda medya analizlerini ve yorumlarını dile getirmek” gerekçesiyle sonlandırılan Yavuz Baydar, sansürlenen ikinci yazısında “ombudsmanlığın (okur temsilciliği) ne demek olduğunu” yazdı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-27 13:43:17

İşte Yavuz Baydar'ın Sabah'ta yayımlanmayan 2. yazısı


Baydar’ın 22 Temmuz 2013’te yayımlanmak üzere gazeteye yolladığı ve “Birkaç haftalık aradan sonra bu köşede yine birlikteyiz” diye başlayan yazısında, “okurlara ait köşesine” ilk sansürü “dünya medya tarihinde bir ilk olarak” nitelendirdi.

Baydar, kendi yazısı sansürlenirken Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ın köşesinden bir okur mektubuyla Baydar’ı eleştirmesini de “Gazetelerin editörleri, veya köşeleri 'kurtarılmış alan' gibi gören yazarları, hoşa gitmeyen somut eleştirilere kurumsal görev tanımı gereği yer verdi diye ombudsmanları hedef tahtasına oturttukları, hele yazılarına müdahele ettikleri anda sadece hoşgörüsüzlük sergilemekle kalmaz, binilen dalı kesmeye başlarlar: Olan kurumun itibarına, saygınlığına, imajına, algısına olur” sözleriyle değerlendirdi.

Yavuz Baydar’ın Sabah’ta yayımlanmayan "Bu köşe ne için var" başlıklı ikinci yazısı şöyle:


Bu köşe ne için var

Birkaç haftalık aradan sonra bu köşede yine birlikteyiz.

Bu 'zorunlu mola'ya alışılmıştan farklı bir sebep yol açtı: SABAH'ta da yıllardır içerikle ilgili okur görüşlerini ve şikayetler üzerinden etik tartışmalarını gündeme taşıyan, dolayısıyla 'eşyanın tabiatı gereği' okurlara ait olan bu köşe, bir yönetim tasarrufu sonucunda yayınlanmadı.

Böyle bir uygulama sadece Türkiye'de değil, dünya medya tarihinde de bir ilk. Bu bakımdan bazı okurları şaşırtması, yeni soruları gündeme taşıması da doğal. Ombudsman'ı arayarak 'köşeniz neden yayınlanmadı?' diye soran bazı okurlar, bize sadece internet çağında farklı bir saydamlık gereğinin olduğunu ve hesap vermenin önemini hatırlatmaya yetti.

Bir okur telefonda şunu söyledi: 'Köşenizin yayınlanmaması konusunda bir açıklama yapılmadı; sadece internette bazı söylentiler yer aldı. Buna okurlar adına sizin açıklık getirmeniz gerekir.'

Bu köşe uzun yıllardır saydamlık ve hesap verme esası üzerine kurulu olduğuna göre, SABAH okurlarına en azından temsilcinin bir açıklama ve yorum zorunluluğu var.

Yayını uygun bulunmayan son köşe, Gezi olayları ardından medyamızın - SABAH da dahil - genel tavrına dair bazı eleştirel hususları mercek altına alıyordu. Ana medyamızın uluslararası medyayı şeytanlaştırılması, göstericilerle güvenlik güçlerinin habercilere yönelik fiziksel saldırıları, ayrıca köklü bir haber ajansının yabancı medya kuruluşları adına görev yapan Türk meslektaşlarımızı teşhir eder ve hedefe oturtur nitelikteki yayını, o köşeye yansıyan değerlendirmelerin konusuydu.

Bunları sadece bilgi olarak okurlara aktarmakla yetiniyorum.

Asıl ele alınması gereken husus, bir haber kuruluşunda ombudsmanlığın anlam ve önemi, ombudsman'ın konumu, genel yayın yönetmeni ile ombudsman arasındaki ilişkilerle ilgili.

SABAH yönetimi, 2004 sonbaharında Okur Temsilciliği adı altında bir iç-gözetim ve özdenetim kurumu oluşturma kararı verip, bunu künyeye de ekleyerek tam taahhüt altına aldığında, bir de çalışma kuralları belirlenmişti.

Künyeye ekleme ve internette herkesin erişimine açık kurallar manzumesi oluşturmanın önemi şuydu: Türkiye medyasının önemli aktörü SABAH, saydamlık ve hesap verme konusunda bu modern uygulamayı benimseyerek, künyeye okur temsilciliğini katarak sadece kişilere bağlı olmayan bir devamlılığın; kurallara bağlayarak da görevin editoryal yapıdan bağımsızlığının altını çizmiş oluyordu.

Dünyanın pek çok saygın gazetesinde anlamlı bir özdenetim için, net tarif edilmiş bir ombudsman bağımsızlığı şarttır.Bu, gazetenin okurla geliştirmek istediği güven bağı açısından böyle olmak zorundadır.

Söz konusu olan, habercilik etiği ve içerik ('ürün') kalitesi ise, bunların bağımsız bir gözle 'özdenetimi' kolay değildir. Ombudsmanlar çoğu kez tepkili, bazen de aşırı öfkeli okur kesimleri ile aşırı hassas, bazen burnundan kıl aldırmayan gazete ekibi arasında sıkışıp kalırlar.

Hakemlik, aracılık, bağımsızlık, doğrulara hep açık bir 'Marko Paşa'lık, ombudsmanlığa olağandışı bir yük getirir. Siyasetin gerilimli, sosyal alanın sert kutuplu olduğu, medya kültürünün kaba olduğu ortamlarda bu iş daha da zorlaşır. Yıpranma payı artar.

Gazete içeriğine tepkiler bazen tek bir okurla sınırlı kalabilir veya bir konuda kalabalık bir okur topluluğuna da yayılabilir.

Burada önemli olan nicelik değildir: eğer tek bir okur bile anlamlı, somut, değerlendirmeye muhtaç bir şikayeti dile getirmişse, bu başlı başına ele alış sebebi oluşturur.

Bazen kalabalık bir kitlenin aynı ortak paydadaki şikayetlerinin önem taşımadığı da olur, zira her toplumda, bir konu soyut suçlamalara, siyasi kanaatlere dayalı yoğun kampanyalar da üretebilir (ABD'deki İsrail-Filistin tartışmaları, bizdeki futbol, parti kamplaşmaları... gibi).

Kısacası, esas olan, gazetesine somut, dayanaklı eleştiri sunan okurun, bu 'katılım'ına bağımsız ombudsman üzerinden karşılık bulmasıdır. Gündemi işgal eden konularda okurların genel-geçer görüşlerine dayanaksız kanaatlere bu köşede yer yoktur, onlar eğer gazetede varsa 'Editöre Mektuplar' köşelerinde değerlendirilirler.

Ombudsman'ın aktardığı görüşler, kişisel yorumlar, yazı işlerinde çoğu kez olumsuz karşılanır. Yaygın meslek kültürünün gereğidir bu: gazeteci başkalarından hesap sormayı doğal bulur, ama kendisinden hesap sorulmasını pek istemez.

Ancak, kurala göre şu nettir: Ombudsmanlık ne kendini beğendirmek üzerine işler, ne de gazetenin avukatlığı üzerine.

Partizan basında ombudsmanlık gerekli olmayabilir, çünkü okur profili belirli beklentiler üzerine kuruludur (bunun ülkemizde örnekleri mevcut), ancak SABAH gibi ulusal kitle gazeteleri, kurumsal geleneklerinin de etkisiyle, geniş bir sosyal düzlemden okurlara sahiptir.

Bu özellikleri, gazeteleri farklı, bazen taban tabana zıt eleştirilere de açık hale getirir. Kutuplaştırıcı bir konuda okur ayrışması önemli değildir: önemli olan okur şikayetinin 'yerindelik' taşıyıp taşımadığıdır. Bunlar hoşa gitmeyen eleştiriler olsa da, ombudsman bulundurma taahhüdü, haberci ve editörlere okurlardan gelen eleştirilere toleransı da içerir, içermelidir. Düzeltme ve özür bu taahhüdün gereğidir.

Gazetelerin editörleri, veya köşeleri 'kurtarılmış alan' gibi gören yazarları, hoşa gitmeyen somut eleştirilere kurumsal görev tanımı gereği yer verdi diye ombudsmanları hedef tahtasına oturttukları, hele yazılarına müdahele ettikleri anda sadece hoşgörüsüzlük sergilemekle kalmaz, binilen dalı kesmeye başlarlar: Olan kurumun itibarına, saygınlığına, imajına, algısına olur.

Habercilik, doğası gereği, hata yapma payını içerir. Önemli olan, okurla diyaloga açıklık, hataları kabullenme olgunluğu ve ombudsmanlığın mesleki yararına olan inançtır. Özenli olmak gerekir.


Yavuz Baydar'ın Sabah'ta sansürlenen ilk yazısını okumak için tıklayınız


SON VİDEO HABER

Suriyeli çalıştıran esnaf şaşkın: 'Aha yabancılar da gitti!'

Haber Ara