'Suriye Kürdistan’ı Türkiye’nin Kürtlere bayram hediyesidir!'
Son söze gelmeden önce Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mesajına kulak verelim. Ne diyordu Öcalan mektubunda? “Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz”. Evet, işte Türkiye’de yaşayan bizler uyandığımız bu gelecekte, Suriye sınırımızın yanı başında kadim kardeşimiz Kürtlerin selamını duyuyoruz. Ve aleyküm selam, ehlen ve sehlen...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-22 03:19:19
TIMETURK / Ömür Çelikdönmez
Dorian Jones’in Amerikanın Sesi radyosunun 19.07.2013 günlü yayınında verilen ‘Türkiye Suriye Sınırındaki Çatışmalardan Kaygılı’ başlıklı yorumunda, “Türk hükümetinin ise sınırda istikrarsızlığın artması ihtimaline karşı yeni bir strateji oluşturmaya çalıştığı söyleniyor. Ancak uzmanlar Türkiye’nin kendi Kürt nüfusu göz önünde bulundurulduğunda, Suriye Kürtleri’ni hedef alan hasmane bir tutumun içeride de etkilerinin olacağı konusunda uyarıda bulunuyor.” tespitleri oldukça önemli.
Amerikanın Sesi radyosunun 21 Temmuz Pazar günlü yayınında ise Türkiye'deki Demokratik Toplum Kongresi (DTK) gibi, PYD'nin sivil örgütlenme kurumu olan TEV-DEM'in Yürütme Konseyi üyesi Dr. Nasır Hacı Mansur'la Amerika'nın Sesi Kürtçe Bölümü'nden Mutlu Çiviroğlu'nun yaptığı söyleşide Dr. Nasır Hacı Mansur; Türk tarafının son saldırılarda Özgür Suriye Ordusuna eskisi gibi yardım etmediğini bilakis sınırın öte tarafındaki halkın kendilerine daha sempatik baktıklarını söylüyor. Türkiye’nin sınır ihlali ve saldırı olmadıkça PDY’nin kontrolüne geçen yerleşim birimlerine müdahale etmeyeceği öngörülüyor. Suriyeli Kürtlerin Kuzey Irak modelinden hareketle Türkiye ile çatışmayacakları zaten PYD yetkililerince açıklandı.
Türkiye’nin diplomatik çabalarına rağmen Özgür Suriye Ordusunun uluslararası arenada yeterince tanınmaması, yardım edilmemesi Türkiye’yi zor durumda bırakma amaçlı. Türkiye’nin bunu görmemesi imkânsız. Önce Irak önümüze kondu sonra Suriye. Bizden istenen eski fetihçi geleneğimizle buraları işgal etmemizdi. Bölgenin şekillendirilmesi ve bölgedeki direnç merkezlerinin küresel kraliyetçiler ve Siyonistler için tehlike olmaktan çıkarılması planlanmıştı.
Büyük Ortadoğu projesi adıyla bilinen planın başarı şansı, Türkiye’nin bu tuzağa düşmesine bağlıydı. Kelli felli ecnebi yazarlar köşelerinde Türkiye’nin Osmanlı mirasına oturduğunu, Neo Osmanlıcı politikalar izlemesi gerektiğini salık veriyor, diğer yandan da alttan alta komşularımıza, bunlar Osmanlı yayılmacılığının peşinde aman ha dikkat edin demeyi ihmal etmiyordu. Türkiye’nin oltaya takılması durumunda Afganistan’ın, Irak’ın başına gelenleri yaşaması söz konusuydu. Uluslararası kamuoyu nezdinde işgalci konumuna düşürülecek, itibarı sıfırlanacaktı belki de kendisini küresel kraliyetçilerle fiili savaşta bulacaktı.
Hatırlamak gerekirse bu şer planı yani Büyük Ortadoğu Planı (Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi); Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından Büyük Ortadoğu adıyla duyurulmuştu. Zaten 11 Eylül saldırılarından sonra Bush, İslam dünyasına karşı yeni bir Haçlı Seferinin başladığını ilan etmekten çekinmemişti. Büyük Ortadoğu Projesi bu Haçlı Seferi detaylarının planlanmasından başka bir şey değildi. Hatta Türkiye’ye de BOP’un eşbaşkanlığı önerilmişti. Neyse ki geldi ve geçti…
Proje; en batıda Fas'ın Atlantik kıyılarından, en doğuda Pakistan'ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye'nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen'e kadar uzanan bölgede, Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı iddia eden politik kuramdı.
Ortadoğu’nun zengin enerji kaynaklarını yerli halklara bırakmayacak kadar kararlı olan işgalciler demokrasi ihracının ne anlama geldiğini, Irak’ta bir milyonun üzerinde sivil halkı yok ederek öğrettiler. Onlara petrol lazım, doğal gaz lazım. Yoksa modern firavunların çarkı nasıl dönsün? Demokrasi ihracı emperyalizmin yeni velâkin defolu taktiği.
Arap Baharıyla faaliyete geçen fay hattının gerçek tetikleyicisinin Büyük Ortadoğu Projesi olduğu yazıldı çizildi. Ama unutulan bir şey vardı, Arap Baharı ile devrilen iktidarlar zaten bunların yerli işbirlikçisi değil miydi? Emperyalist güçlerin yönetim deneyimi olmayan İslami Örgütlere, bölge halklarının gözünde karizmalarını yerle bir etmek için bu fırsatı verdikleri söyleniyor. Mısır’daki Mursi modeli ve Mursi’nin başına gelenlere bakıp iktidara yürüyen İslami örgütlere, ayağınızı denk alın, işte bize rağmen hareket edenlerin sonu bu mu demek istiyorlar? Vah vah! Köprü suyu beldi geçti bunların haberi yok. Ne demişler efendim; geçen zaman, ağızdan çıkan söz ve atılan ok geri dönmez…
Türkiye gerçeği bu şantajın çok uzağında. Türkiye başından beri milli güçlerin iktidar merkezi. En zayıf günlerinde dahi emperyalistlerin önünde diz çökmedi. İkinci Dünya savaşı öncesinde Fransızlardan Hatay’ı kopardı. 1974’te Kıbrıs Harekâtı ile Kıprıs’ı kopardı. Ecevit ve Erbakan Hoca el ele vererek, Türkiye’nin yanı başında Akdeniz’in ortasında emperyalistlerin uçak gemisi gibi konuşlandırdıkları Kıbrıs’ın bir kısmını işgalden kurtardı. Demirel Amerika’ya rağmen Sovyetlerle işbirliğine giderek Rus teknolojisiyle Türkiye’nin kalkınmasını sağladı.
Irak Devleti bir İngiliz projesiydi, Osmanlıdan çalınan coğrafya üzerinde Suriye gibi, Ürdün gibi, körfez ülkeleri gibi masa başında kuruluverdi. Nasıl olsa Türkiye kendi içine kapanacak kendi içindeki gailelerle uğraşmaktan başını kaldırıp ta buralara uzanamayacaktı! Irak Kürtlerine emperyalistlerin biçtikleri misyon, Türkiye’nin doğu sınırlarında baskı unsuru olmalarıydı. Akılları sıra Kürtler Türklerin can düşmanı olacaktı. Tam tersi gerçekleşti. Şimdi her iki tarafta birbirinin can suyu. Evet Türkiye; Kuzey Irak Kürtlerini özgürleştirdi, onları emperyalizmin kıskacından çekti çıkardı.
Şimdi sıra Suriye’de. Suriye’de yaşayan Türkmenler, Kürtler ve Araplar, Şeyh Senusi’nin ateşlediği bağımsızlık savaşını veriyorlar. Her ne kadar PYD, Türkiye kamuoyunda Esed yanlısı değerlendirmeye tabi tutulsa da bu etnik unsurlar içinde Suriye’de emperyalistlerin kıskacından ilk kurtulan Kürt toplumunun örgütüdür. Kayıkçı kavgasına aldanmamak gerekir, bu halüsinasyondur. PYD, Abdullah Öcalan’ın emrindedir, önderliğin çizdiği sınırlar dışına çıkmaz çıkamaz. Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mesajına dönüp bir bakın ne dediğim daha iyi anlaşılacaktır.
“Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır. Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkârcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır. Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkârcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor.” Evet, bunları Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu ya da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan değil PKK’nın lideri Abdullah Öcalan söylüyordu.
Kürtler Müslüman değil mi? Sünni değil mi? Malazgirt savaşından Milli mücadeleye kadar bizimle birlikte olmadı mı? İslam kardeşliği ve komşuluk hukukuna riayet edeceklerdir. İnanıyorum ki emperyalist güçlerin aleyhte propagandalarına rağmen bu böyledir. İngiliz güdümlü, Fransız güdümlü, Amerikan güdümlü Rus güdümlü Arapların idareleri ne kadar meşruuysa sınırlarımızın dibinde gözlerini açan Kuzey Suriye toplumu da Kuzey Irak gibi bir o kadar meşrudur vesselam!
Kuzey Irak ve Kuzey Suriye Kürtlerinin bölgede yeni bir güç merkezi konumunda ortaya çıkması, Türkiye’den ziyade İran’ın başını ağrıtabilecek defacto bir durumdur. Şii kuşak olgusuna karşı Sünni kuşak realitesi mevcut. Rusya, Çin ve İran sarmalına karşı Türkiye’nin Kürtlerle ittifakı stratejik açıdan oldukça önemli. Kürtlerin tarihte İranla aralarının iyi olduğu söylenemez. İran Kürtleri ağırlıklı olarak Şafi mezhebine mensup Sünnilerden. Ortadoğu’ya açılan kapının anahtarı Kürtler. Yavuz Sultan Selimin gördüğü bu gerçeği günümüz yöneticilerin yadsıması söz konusu değil.
Türk Silahlı Kuvvetleri ateş edilen bölgeye angajman kuralları çerçevesinde, ateş edilerek karşılık vermenin ötesinde pozisyona girmeyecektir. Öngörüyor ve temenni ediyorum ki şartlar değişmedikçe Türk ordusu provokasyonlara gelmeyecek, Türkiye’nin hısımı olan Suriye Kürtlerini hasım görmeyecektir. Türkiye’nin Suriye Kürtlerine askeri müdahalesini bekleyenler avuçlarını yalayacak. Bu ülkenin ordusu bu saatten sonra hiçbir küresel gücün jandarmalığına soyunmayacak.
Anadolu Ajansına konuşan PYD’nin Başkanı Salih Müslim, "Biz, hiçbir zaman Suriye’de Türkiye karşıtı olmadık. Böyle bir tutum içine girmedik” dedi. Suriye’deki Kürt meselesinin, sadece Türkiye’deki çözüm sürecini değil, bütün Ortadoğu’daki Kürt meselesini etkileyeceğini söyleyen Müslim, “Umarım sadece Kürtler için değil, bütün Ortadoğu halkları için barış ve demokrasi gelir. Biz, hiçbir zaman Suriye’de Türkiye karşıtı olmadık. Böyle bir tutum içine girmedik. Türkiye-Suriye sınırına baksınlar, en güvenli bölgeler, bizim denetimimizde olan yerlerdir. Türkiye bir zarar görmemiştir” değerlendirmesinde bulunuyor. Salih Müslim ODTÜ mezunu.
Son söze gelmeden önce Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mesajına kulak verelim. Ne diyordu Öcalan mektubunda? “Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz”. Evet, işte Türkiye’de yaşayan bizler uyandığımız bu gelecekte, Suriye sınırımızın yanı başında kadim kardeşimiz Kürtlerin selamını duyuyoruz. Ve aleyküm selam, ehlen ve sehlen...
Meraklısına not: Müslüman Türküm, Kürt siyasal hareketiyle uzaktan yakından ilgim yoktur. Sempatizanı falan da değilim. Reel politik düşünme başka, ideoloji başka. Böyle biline!
[email protected]
Haber Ara