Akşam'daki görevine başlayan Ocaktan ilk yazısında ne dedi?
Akşam gazetesine TMSF tarafından el konulmasından sonra İsmail Küçükkaya yerine Genel Yayın Yönetmenliği'ne getirilen Mehmet Ocaktan, bugün yeni gazetesindeki ilk köşe yazısını yazdı.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-28 10:46:16
Vesayeti bitiren diktatör Erdoğan! başlıklı ilk köşe yazısında Ocaktan, TSK İç Hizmet Kanunu'nun darbelere meşruiyet kazandıran 35. maddesinin kaldırılması için atılan adımları yorumladı.
AK Parti iktidarı, yıllarca darbelere, muhtıralara, darbe girişimlerine zemin hazırlayan, demokrasiye tuzak kuran bir ‘vesayet dönemi’ yasasını daha değiştiriyor. Meşhur Askeri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesiyle ilgili değişiklik dün resmen parlamento gündemine sunuldu.
Yürürlükteki 35. madde aynen şöyle: “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasayla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.”
Demokratik hukuk devleti kriterlerine göre şekillenen yeni 35. madde ise şöyle: “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi, yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Meclis kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”
Bunun adı demokrasi devrimidir, modern hukuk devletinin inşasıdır.
Şimdi, vesayetin son kalıntılarını temizleyen Tayyip Erdoğan’ı ‘diktatörlükle’ suçlayan ama hayatlarının hiçbir döneminde demokrasiye inanmamış ‘demokrasi müfettişleri’ne sormak gerekiyor, siz hiç demokrasi isteyen bir diktatör gördünüz mü?
AK Parti iktidara geldiği günden bu yana, değişik çevreler değişik gerekçelerle iktidara, özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı zaman zaman eleştiri sınırlarını da aşarak saldırıya dönüşen bir tavır sergiliyorlar. Elbette demokratik toplumlarda iktidarlar, her zaman eleştirinin hedefinde olurlar ve bundan daha doğal bir şey de olamaz.
Erdoğan’a karşı ideolojik tavır içinde olanların bu düşmanlıklarını, hakaretlerini ancak bir kan uyuşmazlığıyla izah etmek mümkündür. Zaten başka türlüsünü beklemek de anlamsız olur.
Ancak, farklı yerlerde duran, kendilerini demokrat, liberal zaman zaman da muhafazakâr olarak tanımlayan yazar, gazeteci ve aydınların Başbakan Erdoğan’ı adeta sürekli bir “demokrasi sınavı”na tabi tutmaları biraz izaha muhtaç bir durum.
Başbakan Erdoğan, 11 yıllık iktidarı boyunca demokratikleşme ve insan hakları bağlamında ne yaptıysa bu demokrasi müfettişlerine bir türlü kendisini beğendiremedi. Kuşkusuz, insanoğlu her zaman daha iyisini, daha mükemmelini isteyecektir. Ancak, hakkaniyet ve insaf diye de bir şey var.
Neden Erdoğan’ın her demokratikleşme adımının arkasından hemen ama diye başlayan eleştiri cümleleri kurulur, bahaneler üretilir doğrusu anlamak mümkün değil.
Unutmayalım ki, 11 yıl öncesine kadar Türkiye, faili meçhullerle, provokasyonlarla, siyasi cinayetlerle ve işkencelerle anılan bir ülkeydi. Bütün bu karanlık yapılanmaların üzerindeki örtüyü Tayyip Erdoğan kaldırmıştır.
Geçmişte adını bile anmanın suç olduğu Dersim katliamı için devlet adına özrü Tayyip Erdoğan dilemiştir.
Yıllardır bir tabuya dönüştürülen ve giderek kangren haline gelen Kürt sorunu konusunda cesur adımlar AK Parti iktidarı tarafından atılmıştır. Ve ‘çözüm süreci’ şu ana kadar kazasız belasız yürüyor.
Hiç öyle bahaneler üretmeye gerek yok. Bu ülke Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde, Kürt annelerin çocuklarıyla kendi anadilinde konuşamadığı günlerden bugün herkesin anadilini özgürce konuştuğu, gazetesini okuduğu, kitabını yazdığı, televizyonunu izlediği günlere ulaşmıştır.
AK Parti iktidarının demokratikleşme rotasındaki kararlılığı, bütün geçmişin zor günlerini geride bırakarak “askeri vesayet”i tarihin çöplüğüne emanet etmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara