İran ve Hizbullah Suriye'yi neden bırakmıyor
Son zamanlarda İran yönetimi ve dünyada siyasi olarak ona tabi olanlar özellikle Ehli Beyt’in türbe ve manevi yerlerinin gerçek sahibi ve koruyucusu olduklarını aleni bir şekilde gösterir oldular. Şam’da Seyyide Zeyneb’i koruma adı altında oraya asker yerleştirmek ve böylece Beşşar Esed’e destek olmak için açtıkları yeni cephe, üzerinde durmamız gereken önemli bir nokta.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-24 22:53:24
TIMETURK / Sebahattin Arslan
Türkiye’de ve sık sık gittiğim Ortadoğu ülkelerinde İran’ın neden “Kanlı Suriye Rejimi”ni desteklediği ile ilgili sorulara çok muhatap olduğumu söyleyebilirim. Her ne kadar mezhep çatışmasından uzak duralım, Müslümanlar arasında fitne olmasın gibi düşüncelerle İran’ın Ortadoğu’da ¬- açık veya gizli¬¬- kabul edilemez faaliyetlerini mezhebe bağlamamaya çalışarak eleştirmeye çalışsak da, mızrağın çuvala sığmadığını artık çocuklar bile görmektedir.
Suriye’nin Esed çetesinin elinde olduğu günden beri Müslümanların neler çektiğini artık akıl ve insaf sahibi herkesin malumudur. Bu kanlı rejime karşı başlayan ayaklanmanın ilk başladığında gerçekte rejime karşı başlayan bir ayaklanma olmadığını, rejimin ileri gelen soysuzlarının halka karşı gösterdikleri zulmün durdurulması ve bu soysuzların cezalandırılması için halkın meşru ve anlaşılır bir talebinin kanlı bir şekilde bastırılması ile başladığını kaç defa yazdık çizdik!
Bugün Suriye’deki durumu, “insanın ve insanlığın bittiği yer” olarak tarif etmek gerekir.
Peki bu kadar açık ve aleni bir cinayeti İran yönetimi ve İran yönetimini destekleyen çevreler en başından beri açık bir şekilde sonuna kadar destekleyeceklerini neden ilan edip durdular ve bununla yetinmeyerek bugün savaşı yönetir hale geldiler? Hatta bu cinayetlerin ve tahribin meşruluğunu savunma biçimindeki ısrar da bizi şaşırtıyor. İran yönetiminin etkin isimleri, Beşşar ve onun rejiminin kendi kırmızı çizgileri olduğunu hala çok güçlü bir şekilde söylüyorlar.
Suriye ile ilgili yazdığım yazılarda İran’ın, Hizbullah’ın ve İran güdümünde hareket eden Irak’taki bazı milis güçlerin Suriye’de Beşşar’ın yanında en başından beri savaştıklarını yazmıştım. Bu bilgiler uzun süre kesin bir şekilde belli kesimler tarafından sürekli ve ısrarla yalanlandı. Bugün artık savaşın başından beri İran’ın Suriye’de savaştığını, cephane taşıdığını, milis güçlerden ordular kurup eğittiğini, Beşşar’ın yönetimi ayakta kalması için memurlarına maaş ödediklerini kendileri itiraf ediyorlar. Neden?
Öncelikle İran’ı elinde bulunduran yönetim, kendini Mehdi’nin gelişine öyle kaptırmış ki, gözü hiçbir şeyi görmediğini söylemek gerekir. İranlı yöneticiler, Mehdi geldiği zaman Suriye yönetiminin kendi ellerinde veya kontrollerinde olması gerektiğini zorunluluk olarak görüyorlar. Onlara göre Mehdi (as) Biladü’ş-Şam’a geldiği zaman Suriye rejimi mutlaka Şii yöneticilerin elinde olmalıdır. Mehdi’nin gelişi gerçekleştiği zaman, Suriye rejimi Şiilerin elinde olursa, onlara göre Mehdi de Şii olarak gelecektir. Yok, eğer Suriye rejimi Sünnilerden olursa, Mehdi (as) Sünni olarak gelecektir. Dolayısıyla İranlılar şu anda Suriye rejiminin zalim olup olmadığıyla ilgilenmiyorlar. Hatta kendilerinin bizzat Suriye’de katliam yapmaktan çok rahatsız olmuyorlar. İlgilendikleri tek şey, rejim giderse Mehdi’nin (as) de ellerinden gideceğidir. Bu nedenle Suriye’de Beşşar’a karşı ayaklananların başa geçmemesi için Suriye rejimine askeri, siyasi ve iktisadi olarak sonuna kadar yardım etmeyi en başından beri sürdürdüler. İran yönetiminin Beşşar’ı desteklemesinin faturası neye mal olursa olsun, madden ve manen Beşşar’ı desteklemek zorunda olduklarına inanıyorlar. Bunun ucunda İran’ı kaybetseler bile bu yaklaşımlarından vazgeçeceklerine ihtimal vermiyorum. Mehdi geldiği zaman mutlaka kendilerinden olması gerekir diye düşünüyorlar.
Suriye ile ilgili yapacağımız her hesapta bu noktayı göz ardı edersek, bu sorunun çözümü için ne yaparsak yapalım, bizi bir sonuca götürmez. Karşımızdakiler meseleyi itikadi bir mesele olarak gördükleri içindir ki, Suriye’de öldürdükleri masum insanların kanını meşru görüyorlar. Artık Suriye’deki savaşın yönetimi de bizzat İran’ın eline geçmiş durumda. Rusya’nın İran’ın yanında yer alması, İran’ı veya Beşşar’ı sevdiğinden değil elbette. Rusya tarih boyunca kandan iyi para çıkaran, ekonomik menfaati neredeyse, siyasi duruşunu da ona göre belirleyen bir ülke olarak tanıdık.
13 Ocak 2013 Pazar günü Timeturk’ta bir yazı yayınlandı. Yazıda İran dini lideri Ali Hamaney'e yakın olan Ehlibeyt Haber ajansı: 'Şu ana kadar Suriye konusunda bizi eleştiren yorumların çokluğundan dolayı bu konudaki bir okuyucunun yorumuna verdiğimiz cevabı burada yayınlamayı uygun gördük.' diye başlayarak Mehdilik hareketini kısmen ele alarak, gelecekte ehli sünnete karşı batı ile ittifakın zaruri olduğunu ileri süren açıklamalarda bulunmuştu. Yazı bu ittifakın nasıl olacağını da ele alıyor. Yazı, gelecekte bu bölgede “gerçek şiiler” le İslam dünyası’nda gerçek şiilerin karşısında olanlar (sünniler) arasında olacak savaş hakkında ayrıntılı bilgi veriyor. Yazı aslında dün Lübnan’da Sünnilerin nasıl aldatılarak devre dışı bırakıldığını, Irak’ın nasıl bir mezhebin yönetimine alındığını ve bugün Suriye’de süren savaşın felsefesini gayet iyi özetliyor. Ancak biz bunu daha yeni anlamaya başlıyoruz.
İran yönetimi medyanın gücünü sonuna kadar kullanarak haklılığını ispat etme gayretini hala sürdürüyor. İran yönetimi Suriye politikası nedeniyle Ortadoğu’da Müslümanların kendisi hakkındaki görüşlerini de iyi biliyor. Bugün aklı başında her Müslüman İran’ın ve onun emri altında hareket edenlerin Suriye’deki katliamlarda parmağı olduğunu konuşmuyor. Suriye’deki katliam ve yıkımı bizzat gerçekleştirenin İran olduğunu söylüyor.
İran yönetimi ve onunla hareket edenlerin, ABD, Batı ve İsrail’e karşı savaştıklarına dair ileri sürdükleri gerekçelerinin tamamının gerçek dışı olduğunu ve Müslümanlara karşı Ortadoğu’da güttükleri siyasetlerinin anlaşılmaması için bir kılıf olduğu artık herkesin malumu. Değil Batı ve İsrail’e karşı düşman olmaları, bunlarla gizlice ve bazı yerlerde aleni olarak birlikte hareket ettiklerini uzun süre görüyoruz ve izliyoruz. Irak herkesin malumu. Amerikancı ve İrancı Maliki’nin yaptıkları ortada. Irak’ı Amerikalılardan teslim almak ve Irak direnişini kırmak için para karşılığı verilen fetvalar da ortada. Bunun karşılığı olarak Irak yönetimini ayakta tutacak ülkenin bütün savunma ve istihbaratının yönetimini de Maliki’ye verdikleri malum. Bugün Suriye’de yaşanan savaşın daha düşük bir düzeyi uzun süredir Maliki, Beşşar’dan önce Irak’ta Sünnilere karşı başlatmıştı. Maliki’nin de İran adına çalıştığı, icraatlarıyla bize defalarca bildirmiş oldu. Tunus’ta Zeynelabidin ile yaptıkları çalışmalara değinmiştim. Bugün Müslümanların düşmanı Tacikistan yönetimine olan desteği ortada. Yemen’de ABD ve Ali Abdullah Salih yandaşlarıyla Husileri silah ve paraya boğarak Yemen’in birliğini yıkmaya yönelik çalışmaları da ortada.
Son zamanlarda İran yönetimi ve dünyada siyasi olarak ona tabi olanlar özellikle Ehli Beyt’in türbe ve manevi yerlerinin gerçek sahibi ve koruyucusu olduklarını aleni bir şekilde gösterir oldular. Şam’da Seyyide Zeyneb’i koruma adı altında oraya asker yerleştirmek ve böylece Beşşar Esed’e destek olmak için açtıkları yeni cephe, üzerinde durmamız gereken önemli bir nokta. Asırlardır bizim şeref mekanlarımız olan Ehli Beyt türbelerini biz korumuşken, şimdi bu türbeler bahane edilerek bizim insanlarımızın bu türbeleri yıkacağını ileri sürerek bu mekanları güya bize karşı savunmaya çalıştıklarını iddia etmeyi ne ile izah edelim? Yarın katliamlarını ve usulsüzlüklerini örtmek için daha neler ileri süreceklerini hep beraber göreceğiz. Kahire’de Dünya Alimler Birliği’nin geç de olsa aldığı kararlar ve yaptığı çağrıların umarım bir yaptırım gücü olur. Kahire’de bulunduğum süre içinde ve önceki gelişlerimde Suriye konusu ile ilgili bazı görüşmelerimiz olmuştu. Sevinçle söyleyebilirim ki, Mısırlılar hiç ara vermeden bütün şehirlerde Suriye rejimi aleyhinde büyük protesto gösterileri yapacaklar. Umarım ülkemizde de böyle bir protesto organizasyonu düzenlenir.
Suriye olayı ile bizim kuşak, İranlı yönetici kadrolarının tarihten tevarüs ettikleri ve genlerinden atamadıkları Ehli Sünnete karşı akıl ve izanla anlaşılamayacak saldırı ve içten çökertme planlarını yeniden hatırlamış oldu. İran halkı içinde akıl ve izan sahibi birçok Müslümanın İran yönetiminin bu saldırılarından gerçekten rahatsız olduğunu ve bunun için utanç duyduğunun farkındayız. Ne var ki, gerçek bu. Bugün Yavuz Sultan Selim’e dil uzatılmasının asıl nedeni de buradan kaynaklanıyor. Yavuz şayet Doğu’ya zamanında etkin müdahale etmeseydi, Doğu Şah İsmail’in elinde bugünkü Suriye’den farksız olurdu. Bunun içindir ki, Yavuz Sultan Selim İslam dünyasının birçok yerinde saygı ile anılıyor ve seviliyor.
Umarım İslam Dünyasındaki yöneticiler, düşünce adamları ve alimler İran’ın her ülkede bulundurduğu ve bizim için sakladığı açık-gizli modern daileri ile ilgili daha etkin tedbir alırlar. Yöneticilerimizden beklediğimiz, gerektiği durumda İran ile diplomatik ilişkilerin kesilmesine varacak tedbirlerin alınması veya yavaşlatılması, önceki anlaşmaların gözden geçirilmesini temenni ediyoruz. Ayrıca ülkemizde onlarca yıldır yaptıkları faaliyetlerin çok daha ciddi bir şekilde ele alınıp geleceğimize ve birliğimize yönelik oluşabilecek tehditlerin bertaraf edilmesi için daha ciddi tedbir almalarını istiyoruz. Yemen’den iyi ders almamız gerekiyor. Şayet tedbir almaz ve iyi ders almazsak sonumuzun on veya yirmi yıl sonra Yemen olacağını unutmayalım.
Temennimiz, cumhurbaşkanlığa yeni seçilen Ruhani’nin Suriye, Yemen, Lübnan’a (ve Ortadoğu’da oluşturdukları başka adacıklara) oluk oluk para akıtmayı durdurarak kendi ülkesindeki fakirliğe çare aramasıdır. İran’da halka yönelik ayyuka çıkan baskı ve ekonomik krizi ilelebet sindirmeyle durduramayacaklarını anlamalarını dileriz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara