Dolar

32,3331

Euro

34,8194

Altın

2.391,14

Bist

10.276,88

İki gazetecinin Banyas Katliamı'nda şahit olduğu vahşet

Son günlerde yaşanan katliamlar insanlığı ne halde geldiği sorusunu akıllara getiriyor. Çengiz Çandar bugünkü yazısında buna çok önemli bir örnek veriyor.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-17 15:28:56

İki gazetecinin Banyas Katliamı'nda şahit olduğu vahşet

TIMETURK / Haber Merkezi

Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporuna göre stratejik açıdan önem arz eden Banyas'da yapılan etnik temizlikte öldürülenlerin sayısı 145 olduğu belirtilmişti. Katliama uğrayanların 34'ünün 16 yaşından küçük çocuk ve bebekler, 40'ının ise kadın olduğu kaydedildi. Radikal gazetesi yazarı Çengiz Çandar bugünkü köşe yazısında de New York Times’ta yer alan ve International Herald Tribune’de manşetten yayımlanan Anne Barnard ve Hania Murtada imzalı haberi paylaşıyor. İki gazetecinin anlattıkları Banyas Katliamı'nın korkunç boyutlarını gözler önüne seriyor.

İŞTE CENGİZ ÇANDAR'IN O YAZISI...

Reyhanlı'nın hesabını sormak...

Suriye ve Suriye üzerinden gelinen noktada, nerede yanlış yapıldı; ne yapılması gerek; 'doğru' nedir? Bunları tartışalım.
Tam iki hafta önce. Öğle saatleri. Güney Afrika’dayım. Pretoria’dan Botswana sınırına doğru, bir otobüste yol alıyor, dışarısını seyrediyorum. Telefonum çalıyor. Velid Cunblat arıyor Beyrut’tan.

Nerede olduğumu, ne yaptığımı söylememe fırsat vermeden, heyecanlı bir ses tonuyla dalıyor söze: “Geçen yıl söylediğim çıkıyor işte. Banyas’taki katliam ile Başşar, kıyı şeridinde bir Alevi devletinin kurulmasının temellerini atmaya başladı...”
Sözünü ettiği gelişmeden hiçbir haberim olmamıştı. Ortadoğu’nun en kıdemli ve en tecrübeli siyasi liderlerinden olan Velid Cunblat’ın telefondaki hararetli anlatımı, haberden ziyade durumla ilgili yoruma ağırlık verdiği için somut olarak ne olduğunu öğrenemiyorum ama onun alelacele telefona sarılmasına yol açacak dramatik bir gelişmenin Suriye’de cereyan etmiş olduğunu bana anlatmış oluyor.

Birkaç gün önce, Suriye konusunda en ayrıntılı ve isabetli bilgi kaynaklarından biri olan Joshua Landis’in ‘Syria Comment’ adlı blog’unda ‘Bayda ve Banyas katliamları, bir Alevi devleti yaratmak amaçlı bir etnik temizliği mi ifade ediyor?’ başlıklı yazıda çok çarpıcı bilgilere ulaştım. Joshua Landis, ABD’de Oklahoma Üniversitesi’nde Ortadoğu Merkezi’nin başında. Eşi Suriyeli bir Alevidir ve Suriye’ye kolayca girip çıkabilen, orada yaşamış az sayıdaki Amerikalıdan biridir.

İki hafta önceki Banyas ve hemen yanı başındaki Bayda’da cereyan eden ‘Sünni katliamı’nın bir Alevi devleti kurma amacı taşımadığına dair uzman yorumlarına yer vermiş. Katliamın gerekçesi olarak “mezhep çatışmasının Esad’ın çıkarına olarak derinleştirilmesi, bu vesileyle Alevi savaşçıların devşirilmesi ve böylesine bir tırmanmayla Alevilere başlarına gelecekte neler gelebileceği ‘mesajı’nın verilmesi olduğu” öne sürülüyor.
Elbette, Sünnilere yönelik katliamın, kendiliğinden, Alevi yoğun bölgelerde cepler halinde yaşayan Sünnilere kaçırtma gibi bir hesap taşıdığına işaret ediliyor. Çatışma ortamları için geçerli benzeri ‘temizlik’ uygulamalarının Ortadoğu bölgesinde 1948’de Filistinlilerin Siyonistler tarafından evlerini barklarını terk ederek kaçmalarına yol açan katliamlarla ve 1915’te Anadolu’da Ermenilere uygulanan örnekte söz konusu olduğu belirtiliyor.
Söz konusu yazıda, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Suriye ordusunun, ülkenin başka yerlerinde kaybetmekte olduğu için Banyas’ta etnik temizliğe başladığı yolundaki sözlerine yer verilerek bunun doğru olmadığı, zira Esad güçlerinin kaybetmediği üzerinde duruluyor. Esad güçlerinin ülkenin başka bölümlerinde kaybetmesi halinde, kıyı şeridinde çok daha şiddetli bir temizliğe girişeceklerini ama Banyas’ta olanın o olmadığı iddia ediliyor.

En can alıcı bilgi ise –yorum değil bilgi- Banyas ve Bayda’da gerçekleştirilen katliamın Suriye (rejim) ordusu tarafından değil, Şebiha adlı çetelerin en önemlisi ve en etkilisinin başında bulunan Mihraç Ural’ın eseri olduğu açıklanıyor. Bu iddiayı destekleyen video kayıtları var ve Ali Kayyali adını kullanan Mihraç Ural’ın Banyas katliamından birkaç gün önce, Sünnileri kastederek, “Hainlerin denize çıkabileceği yol Banyas’tan geçiyor” diyerek, gelmekte olan katliamın gerekçesini açıkladığı yine video kaydında mevcut.

Mihraç Ural’ın, ‘Mukavama Suriyye’ (Suriye Direnişi) adlı Şebiha örgütünden gayrı, ‘İskenderun Sancağı’nın Kurtuluşu için Halk Cephesi’ ve ‘Hatay Kurtuluş Cephesi’ adlı, Suriye’nin ve Hatay’ın Arap Alevilerinden oluşan –elbette ki Suriye rejimiyle iç içe- silahlı örgütlerinin bulunduğundan söz edilen yazıda, Türkiye kökenli eski solcu ve ‘Acilci’yi Suriyeli Alevi din adamlarıyla görüntüleyen video kayıtları da bulunuyor.

Bu isim, nüfusunun yarıdan çoğu Arap ve Sünni olan Reyhanlı’daki saldırının faili olarak da Türk güvenlik birimlerinin kayıtlarında. Olaylarda MİT ile emniyetin koordinasyon zaafının bir etkisi var mı? Reyhanlı’da 60’a yakın insanın ölümüyle sonuçlanan saldırılar önlenebilir miydi? Bu, tartışılır, araştırılır, soruşturulur ve hatta ihmali olanlar cezalandırılabilir.
Ancak tartışmasız olan husus, bunu kimin yapmış olduğudur. Sorumlu elbette ki Şam’daki Başşar Esad rejimidir. Uygulayıcı, bilfiil, Banyas ve Bayda katliamlarını gerçekleştirmiş olan Mihraç Ural ve adamlarıdır.

Saldırının arkasındaki adresi doğru tespit etmeden yapılacak her tartışma, atın önüne arabayı koşmak, sapla samanı karıştırmaktır.

Omar al-Faruq adlı, Hummus’tan çıkma Sünni-İslami direniş örgütü komutanlarından birinin, yine video kayıtlarından görüleceği üzere, Suriyeli bir askerin kalbini yemeye kalkan vahşi görüntüleri de gerçektir ve akıl havsala alır cinsten değildir. Bunun kadar vahşi Banyas katliamı görüntülerinin haberleri, önceki günkü New York Times’ta yer alan ve International Herald Tribune’de manşetten yayımlanan Anne Barnard ve Hania Murtada imzalı haber yazısında mevcuttur.

Banyas’ta ne tür bir katliam yapıldığı upuzun yazının daha şu ilk cümlelerinden anlaşılıyor zaten: “Suriye sahil şeridindeki şehrinin sokaklarından 46 bedeni topladıktan sonra, Ömer, ölü sayısını unuttu. Söylediğine göre, dört gün ağzına bir şey koyamadı. Birkaç aylık yanmış bir bebeğin yanık vücudunu, bir hamile kadının karnından çıkarılmış cenini, başında köpeği beklemekte olan bir arkadaşının yerde uzanmış cesedi aklına geliyordu sürekli olarak...”

Bu durumda, Suriyeli bir Sünni-İslamcı savaşçının Suriyeli rejim askerinin kalbini yemesinden Mihraç Ural’ın Hatay’ı Türkiye’den koparmayı amaçlayan örgütünün hamile kadın karınlarından kazıdığı Sünni ceninlere, yaktıkları birkaç aylık Sünni bebeklere uzanan ‘mezhep savaşı’na dönüşmüş her türlü iğrençliğin ve çirkinliğin yansımalarıyla karşı karşıyayız.
Dahası, bu ‘hal’in, Başşar Esad’ın ‘en vurucu gücü’ haline gelen Mihraç Ural üzerinden –başta Hatay- ‘Türkiye’ye ihracı’ çabalarıyla karşı karşıyayız.

‘Yanlış Suriye politikası’ndan ötürü böyle bir duruma yol açıyor diye hükümete mi yüklenmeliyiz? Yoksa bu canavarlığı kendi ülkesinde yapmakla kalmayıp Türkiye sınırları ötesine taşıyan Suriye rejimini mi teşhis etmeliyiz? Sapla samanı karıştırmayalım.

Suriye ve Suriye üzerinden gelinen noktada, nerede yanlış yapıldı; ne yapılması gerek; ‘doğru’ nedir? Bunları tartışalım. Eleştiriyi kim, nerede ve ne ölçüde hak ediyorsa, eleştirelim de. Ama bir şeyi asla aklımızdan çıkarmayalım: Suriye’de olaylar, 15 Mart 2011’de silahsız halkın gösterileriyle başladı. Halka silah kullanan, her gösteriyi acımasızca biçen Başşar Esad rejimiydi. Ülkesindeki çatışmayı ‘mezhep savaşı’na çevirmek isteyerek iktidarının ömrünü uzatmak isteyen Başşar Esad idi. Ülkesindeki ‘mezhep savaşı’nı Türkiye’ye ihraç etmek isteyen de Başşar Esad.

Önce Suriye rejiminin ‘kanlı sicili’ni tespit edelim. Reyhanlı saldırısının arkasında bu rejimi görelim. Banyas’ta Suriyeli bebekleri, hatta ceninleri sakınmayanların, Reyhanlı’da hiçbir şeyi sakınmayacağını anlayalım.

Sapla samanı ayıralım. Suriye rejimine ve onun Mihraç Ural gibi hempalarına karşı tavır alalım. Sonra ne tartışacaksak tartışalım; neyi eleştireceksek eleştirelim.

Ne yapıp edip Türkiye’de bir Sünni-Alevi çatışmasının alevlenmesinin önüne geçmek gerekiyor. Reyhanlı’nın hesabı Suriye rejiminden bir şekilde sorulmazsa, rejim ‘caydırılmazsa’ ‘Reyhanlı’ tekrarlar. Asıl risk ve tehlike buradadır.
Banyas’ın hesabı tutulursa Reyhanlı’nın hesabı da sorulur.

Bunlar yapılabilirse Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyareti ve sonuçlarını konuşmanın bir anlamı olur...




Öte yandan; geçtiğimiz günlerde Suriyeli muhalifin bir Şebbihayı öldürdükten sonra ciğerini söktüğünü gösteren video yayınlanmıştı. Özgür Suriye Ordusu da görüntüler üzerine  yayınladığı bir bildiriyle muhalifler aleyhine propaganda saldırısına neden olan video görüntülerinin faili olan kişinin cezalandırılacağını duyurmuştu. Yaşanan bu şiddet ve savaş insanlığın ne boyuta geldiğini gösteriyor.

ÖSO  yayınladığı bir bildiriyle muhalifler aleyhine propaganda saldırısına neden olan video görüntülerinin faili olan kişinin cezalandırılacağını duyurdu.

Yeni yayınlanan bir videoda öldürdüğü rejim askerinin ciğerini söküp, ısıran muhalif bir askerin görüntüleri yer almıştı.

El-Arabiya’nın yer verdiği bildiride “Ağır bedeller ödeyen Suriye halkının değerlerine karşı gelen hiçbir eyleme hoşgörüyle yaklaşmayacak, failleri Özgür Suriye Ordusu mensupları dahi olsa ihlal edenleri cezalandıracağız” denildi.

Bir isyancı askerin üniformalı birinin üzerine eğildiği ve iç organlarını kesip, bir parçasını ağzına götürdüğüne ilişkin korkunç görüntüler dünya çapında büyük tepkiye yol açmış ve muhaliflerin de savaş suçu işledikleri iddialarına delil olarak gösterilmişti.

ÖSO, saha yetkililerinin konuyla ilgili soruşturma başlattıklarını ve failin yargı önüne çıkartılacağını duyurdu. Açıklamada görüntülerdeki kişinin ÖSO mensubu olup olmadığının da araştırılacağı bildirildi.

“Olayın Arkasında Tecavüz ve İşkence Var!”

Bu arada Time dergisi görüntülerdeki kişiye ulaştığını ve bu kişinin eylemini rejimin vahşiliklerine karşı bir intikam eylemi olarak savunduğunu iddia etti.

Görülerdeki kişiyle Skype üzerinden temas kurduğunu ve adının Halid el-Hamad olduğunu bildiren Time, Hamad’ın kendisini bu eylemi yapmaya sevk eden şeyin ölen askerin cep telefonuna yüklediği görüntüler olduğunu, görüntülerde çıplak bir kadına ve iki kızına yapılan çirkinliklerin yer aldığını söylediğini aktardı.

Hamad’ın Şebbiha diye adlandırılan rejim güçlerinin pek çok zulüm işlediğini ifade ettiğini de aktaran Time, Hamad’ın “Bir başka video daha var elimde. Bu videoda bir başka Şebbihayı testere ile doğruyorum. Ağaç testeresi ile. Onu büyük ve küçük parçalara ayırıyorum.” dediğini de iddia etti.

Hamad’ın diğer Sünni savaşçılar gibi Esed rejiminin mensubu olduğu Alevi toplumundan nefret ettiğini “İnşallah hepsini keseceğiz. Onlar Baba Amr’da çocuklarımızı katlettiler, kadınlarımızın ırzına geçtiler.” dediğini aktardı.

Hamad’ın eylemini açıkça kınayan Suriye Milli Koalisyonu, yapılanın Suriye halkının ahlaki değerlerine de Özgür Suriye Ordusunun ilke ve sınırlarına da aykırı olduğunu ifade etti.

Özgür Suriye Ordusu açıklamasında “dini ve etnik kökeni ne olursa olsun Suriye halkının tümünün özgürlüğü ve hukukun hakimiyetine bağlılık”larının tam olduğu vurgulandı.


Haber Ara