İslamcı muhalifler Suriye Politikasında ikilem oluşturuyor
Suriye halkının direnişi, Batı siyasetçileri için bir çıkmaz oluşturmaya devam ediyor. İki senedir yaptıkları tüm planlar suya düşmüş durumda. New York Times gazetesinde Ben Hubbard adıyla yayınlanan makale, Batı’nın içinde bulunduğu ikilemi özetliyor.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-02 10:14:30
New York Times gazetesinde Ben Hubbard adıyla yayınlanan o makale:
"Suriye’nin en büyük şehri Halep’te, El-Kaide bağlantılı isyancılar elektrik santralini kontrol ediyorlar, fırınları işletiyorlar ve İslam Kanunlarını uygulayan bir mahkemeye başkanlık ediyorlar. Diğer yerlerde ise, hükümetin petrol alanlarını ele geçirdiler, çalışanları tekrar işbaşı yaptırdılar ve şimdi ürettikleri ham petrolden kâr elde ediyorlar.
Tüm Suriye’de, isyancıların elindeki bölgeler, avukatların ve din adamlarının ve aşırıların yönettiği birliklerin görev aldığı İslamî mahkemeler ile sarılmış durumda. Batı’nın şemsiye devrimci organizasyon olarak umut bağladığı, Yüksek Askeri Konsey bile İslam kanunlarının gelecekteki Suriye hükümetine nüfuz etmesini isteyen komutanlarla dolu.
Suriye’nin ''isyancıların'' kontrolündeki hiçbir yerinde, laik bir silahlı güçten bahsedilemez.
Başkan Obama, daha önce “kırmızı çizgi” olarak belirlediği Suriye’nin kimyasal silah kullandığına dair artan delillere karşı nasıl bir cevap vereceğini düşünürken, diğer taraftan karşı karşıya olduğu manzara bu. İki yıldan fazladır süren şiddet olayları, ABD ile aynı siyasi görüşleri paylaşan ve bu görüşleri taşıyacak askeri güce sahip olan az sayıda grup bıraktı ve Beşar Esad hükümetine karşı savaşan silahlı muhalefeti radikalleştirdi.
Aşırı gruplar arasında, El-Kaide bağlantılı meşhur Nusret Cephesi ABD tarafından terörist örgüt olarak ilan edildi, fakat diğer gruplar da O’nun İslamcı İdeolojisini çeşitli seviyelerde paylaşıyorlar.
Truman Ulusal Güvenlik Projesi üyesi ve Obama’nın Dışişleri Bakanlığı eski Ortadoğu danışmanı Ari Ratner, “Aşırı gruplardan bazıları, Amerikan gözünde çok ürkütücüler ve bu diğer tüm problemler ile birlikte karşımızda duruyor. Esad rejimi ile anlaşma yapma ihtimali hakkında bir hayalimiz yok, -ki bu rejim mutlaka gitmeli- fakat daha sert çizgideki ''isyancıları'' desteklemek için de çok suskunuz.” diyor.
Suriyeli yetkililer, ABD’nin silahlı muhalifler arasında çok az doğal müttefiki olduğunu fark ettiler ve Washington’u savaşın dışında tutmaya ikna etmek veya korkutmak için bir kamuoyu kampanyası ile bunu kullanmaya çalışıyorlar. Her fırsatta, Esad’ın alternatifinin aşırı bir İslam Devleti olduğu fikrini ileri sürmektedirler.
Muhalefetin İslamcı karakteri, başladığından beri Suriye’nin genelde muhafazakâr Sünni Müslüman çoğunluğu tarafından yönetilen ''isyanın'' temel yapısını yansıtmaktadır. Vahşi bir iç savaşa dönüşmesi mezhep ayrılığını körüklemekte ve temel ''isyancı'' grupların düzenli ordu görevlerini karşılamadaki başarısızlığı, İslamcıların bu boşluğu doldurmalarını ve taraftar kazanmalarını sağlamıştır.
Savaşçıların dini gündemleri onları, ''isyanın'' sivil ve demokratik bir Suriye oluşturacağını uman birçok sivil aktivistten, protestocularda ve yardım çalışanlarından uzaklaştırmaktadır.
Silahlı isyan başladığında, hükümetin katı laik ordusundan ayrılanlar ön cepheyi oluşturdular. Ve isyan hareketi, İslamî emirlik kurma arayışındaki El-Kaide cihatçıları, Müslüman Kardeşlerden esinlenen siyasal İslamcılar dâhil birçok görüşten savaşçıların katılmasıyla gelişti.
Son aylarda ''isyancıların'' komutanlarıyla görüşme yapmak için birçok defa Suriye’ye giden ‘Savaş Çalışması Enstitüsü’nden Elizabeth O’Bagy “Benim zannım o ki, orda hiç bir laik yok.” diyor.
ABD’nin en çok ilgilendiği ise, liderleri Irak El-Kaidesi ile işbirliği içinde olduklarını ve El-Kaide lideri Eyman el-Zevahiri’ye –uzun zaman Usama bin Ladin’in vekili - sadakatini kabul eden Nusret Cephesidir. Nusret Cephesi bir dizi intihar bombalamasının sorumlusu olarak kabul ediliyor ve Suriye’ye akan yabancı cihatçıların tercihi olan gruptur.
Diğer önde gelen grup, Ahrar el-Şam, Nusret Cephesi’in aşırı ideolojisinin çoğunu paylaşıyor fakat bu grup çoğunlukla Suriyelilerden oluşuyor.
Bu iki grup kuzey ve doğuda en aktif olan gruplardır ve savaş kabiliyetleri ve sahip oldukları –çoğu Körfezdeki sempatizanları tarafından sağlanmış- büyük silah miktarı sebebiyle diğer ''isyancı'' gruplar tarafından da itibar görmektedirler. Ve bu iki grup Mart ayında, askeri üslerin, Fırat Nehri barajlarının ve ''isyancılar'' tarafından tamamen ele geçirilen tek bölgesel başkent olan Rakka eyalet başkentinin ele geçirilmesi için yapılan saldırılara liderlik etmişlerdir.
Nusret Cephesi’nin eli en güçlü olarak, eski çocuk hastanesinde bir kamp kurduğu ve diğer ''isyancı'' gruplarla şehrin ''isyancıların'' elindeki kısmını yönetmek için bir Şeriat Komisyonu kurduğu Halep’te hissediliyor. Bu komisyon bir polis gücü ve bir İslamî mahkeme çalıştırıyor.
Nusret Cephesi aynı zamanda elektrik santralini kontrol ediyor ve şehirdeki fırınların çalışmasını sağlamak için un dağıtıyor.
Şehir sakinleri başlangıçta onlardan korksa da, temel hizmetleri verdiği ve şehrin güvenlik boşluğunu doldurmaya çalıştığı için bir kısmı onlara itibar etmeye başladı. Fakat laik aktivistler onların varlığından rahatsız olmaktadırlar. Zaman zaman, Nusret Cephesi savaşçıları kendi ideolojilerini reddeden diğer ''isyancılarla'' çatışmaktadırlar.
Petrol zengini Deir al-Zor ve Haseke eyaletlerinde, Nusret Cephesi savaşçıları hükümetin petrol sahalarını ele geçirmiş durumdadırlar, bu sahaların bazılarını aşiret milislerinin kontrolüne bırakmışlar ve diğerlerini ise kendileri işletmektedirler.
Hasaka’da bir ''isyancı'' tugay komutanı Skype aracılığı ile şöyle diyor; “Onlar bölgedeki en güçlü askeri güçtür, bunu inkâr edemeyiz. Fakat Nusret Cephesi savaşçılarının çoğu bu gruba silahlar için katılmaktadır, ideoloji için değil. Ve bazıları El-Kaide bağlantısını fark ettikten sonra ayrılmışlardır”. İntikam korkusu sebebiyle isminin gizli kalma şartından bahsederken “Onlara katılan gençliğin çoğu, bunu rejimi devirmek için yapmaktadırlar, El-Kaide’ye katılmak istediklerinden değil” diyor.
''İsyancılar'' arasında aşırılar yükselirken, ABD ise öncelikle Nusret Cephesi’ni terörist örgüt olarak tanımlayarak ve ardından sürgündeki muhalif grup Suriye Ulusal Koalisyonu ile bağlantılı Yüksek Askeri Konsey’in oluşturulmasını zorlayarak, Nusret Cephesi’nin etkisini sınırlandırmaya çalışmaktadır.
Savaş Çalışması Enstitüsü’nden Bayan O’Bagy’nin son raporunda göre; ordudan ayrılan General Salim İdris’in liderliğine rağmen, Yüksek Askeri Konsey birçok İslamcı birlik liderini kendisine dâhil etmiştir. Üyelerinin çoğu “Suriye İslamî Cephe” - aşırı grup Ahrar al-Şam’ı da içerir- ile yakın ilişkili olan “Suriye Özgürlük Cephesi” isimli birliğin tamamına yakını konseye dâhil oldu.
Konsey sözcüsü Louay Mikdad, üyelerinin Suriye toplumunu yansıttığını ve Nusret Cephesi veya diğer radikal gruplar ile bir bağlantısı olmadığını söylüyor. “Suriye halkının özelliği İslamî olmalarıdır fakat Suriye’nin Afganistan’a dönüşeceğini düşünmek aptallıktır. Bu düşünce Suriye’ye yardım etmek istemeyenler için bir bahanedir” diyor.
Obama yönetimi harekete geçmeden önce, Suriye hükümetinin kimyasal silah kullanımı hakkında daha kesin bilgilere ihtiyacının olduğunu söylüyor. Böyle bir kullanımın ''isyancılara'' desteği artırıp artırmayacağı ise belirsiz.
Geçmişte, ABD yetkilileri İslamcı grupların sahip olduğu bol kaynakları, onların üye bulmadaki temel cazibe kaynağı olarak görüyorlardı diyor ABD Dışişleri Bakanlığı ile çalışan Barış Enstitüsünden danışman Stewen Heydemann.
“Mevcut değerlendirme üzerine strateji şu: bu grupların halk arasındaki cazibesi anlık bir hareket, ideolojik değil ve alternatif destek ve kaynaklar sağlayarak halkın bunlardan uzaklaşmasını sağlayacak fırsatlar bulunmaktadır” diyor Heydemann fakat şunu da kabul ediyor ki, radikalizme doğru devam eden eğilimi tersine çevirmek çok zordur.
Ve şöyle diyor: gerçek tehdit, “militan İslamcı kanunlara dayalı olmayan bir yönetim sistemi oluşturma fırsatını kaybetme”den önce savaşın bitmesidir.
Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nden bir Ortadoğu analisti olan Emile Hokayem, ''isyancıların'' ikilemini başka bir açıdan ele alıyor: “Çok önemli bir askeri rol oynarken ve disiplinli, becerikli ve kendini bu işe adamış durumda iken, Nusret Cephesini aşırılar olarak nasıl itham edebilirsiniz”.
Başlangıçtan beri, Suriye hükümeti ''isyancıları'', ülkeyi zayıflatmak için uluslararası bir komployu gerçekleştiren teröristler olarak tanımlama arayışında oldu ve aşırı grupların yükselişi onun iddiasını güçlendirdi ve laik Suriye Devleti’nin sonu manasına gelecek olan bir ''isyancı'' zaferinden korkan Suriyeliler arasında desteğini artırdı.
Birçok ''isyancı'' ve muhalif aktivist Batı’nın İslamcı gruplara odaklanmasından, hatta muhalefetin ideolojik farklılıklarını ihmal etmelerinden şikâyet ediyorlar.
“Biz, hepimiz bir İslam Devleti istiyoruz ve Şeriat’ın tatbikini talep ediyoruz” diyor Kuzeydeki Sarmin köyünden Skype ile bağlanan ''isyancı'' bir aktivist Muaviye Hasan Aga. Ülkenin kanunlarının halkının inançlarına tabi olması gerektiğini söylüyor ve Fransızların yasakladığı başörtüsü ile İslamî kanunlar talep eden Suriyelileri kıyaslıyor; “Fransa’da halk başörtüsünü sevmez, bu sebepten onlar buna karşı kanunlar çıkarırlar. Burada da aynı şey, istediğimiz kanunları çıkarmak bizim hakkımızdır” diyor."
Kaynak : NYT, http://www.nytimes.com/2013/04/28/world/middleeast/islamist-rebels-gains-in-syria-create-dilemma-for-us.html?pagewanted=1&_r=2
Bu yazı Fatih Karakaş tarafından tahkikat.net için çevrilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara