İlber Ortaylı ile seyahat
İlber Ortaylı’nın gezi izlenimleri İlber Ortaylı Seyahatnamesi adıyla kitaplaştırıldı. Hayfa’dan Japonya’ya, Sırbistan’dan Şam’a, Louvre Müzesi’nden British Museum’a keyifli bir yolculuk…
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-20 18:02:39
Türkiye’de tarihin en renkli ve tanınmış ismi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın gezi izlenimleri bir kitaba dönüştü: İlber Ortaylı Seyahatnamesi. Osmanlı merkezli bir bakış açısıyla, Avrupa tarihinin önemli köşe taşlarını ve kişiliklerini de vurgulayarak kaleme alınmış bir seyahatname bu. Keyifli, ilginç ayrıntılar ve duyulmadık malumatlarla zenginleştirilmiş, üzerinde pek durulmamış noktalara işaret eden metinler Ortaylı’nın iyi bilinen ve sevilen üslubunun bir devamı. Kitap, Ortaylı’nın NTV’de yayımlanan gezi programlarının deşifreleriyle, Atlas Tarih ve Milliyet’te yayımlanan yazılarından oluşuyor. Elbette gözden geçirilmiş ekleme, çıkartma ve güncellemelerle ülkelere, kentlere göre tekrar kurgulanıp bütünlüklü hale getirilmiş kitaptan tadımlık birkaç bölüm seçtik.
İranlı aydının portresi
İran’ın okumuşu nedir, kimdir? Bizim ülkemize göre bütün boyutlarıyla abartılmış bir çevre ve o çevrenin insanını düşünmeliyiz.
Mazenderan ve Hazar kıyısının yeşillikleri yanında İran, geniş çöllerin ülkesidir. Başkent Tahran muhteşem bir dağın eteklerinde yer alır, yani Guh-ı Demavend... Kuzey Tahran kışın kar görür, yazları da serindir.
Kuzey Tahran halkının refahı, geniş bahçeli evleri, yaşadıkları hayat 1960’ların, hatta 70’lerin Türkiyesi’nde gıpta ile anılırdı. Bugünkü Türkiye burjuvası o düzeyi geçse de Kuzey Tahran gibi bir müreffeh semt, mesela Ankara, hatta İzmir için halen hayaldir. Güney Tahran ise kavrulur. Bu semtteki sıkışıklık, ağaçsızlık, susuzluk meşhurdur. Bugün dahi halk arasında suçluluk oranı yüksektir.
Böyle zıt bir dünyanın aydınlarını sınıflandırmak çok zordur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İran Başbakanı olan Ahmed Kavam (us Saltana), genç İran Şahı Rıza Pehlevi’yi yönlendirenlerden biriydi. Vakıa nihai kararı büyük devletler aldı ama Sovyetleri hadise olmadan İran’dan çıkarmakta diplomatik rolü önemliydi. Onunla birlikte hanedanı temsilen Stalin’e giden kişi ise İran tarihinin meşum tiplerinden şahın kız kardeşi Prenses Eşref’tir. Kremlin liderlerini büyülediği biliniyor. Sonraki dönemde yolsuzluklar prensesi olan Eşref, Batı dillerini ve sanatını iyi biliyordu; doğrusu natıkası da kuvvetliydi.
Başbakan Ahmed Kavam ise çok zengin birkaç bin yıllık tarihi içeren cam eserler koleksiyonuna sahipti. Bu koleksiyon geçmişte onun ailesine ait olan; 20. Yüzyıl başı İran milli mimarisinin hoş ve belirgin bir örneği sayılan küçük sarayında teşhir ediliyor. Ahmed Kavam bilgili bir devlet adamıydı. Bizde de 19. Yüzyılda ona parmak ısırtacak devlet adamlarımız, diplomat ve askerlerimiz vardı. Ama özel saray ve koleksiyonu olanlar İran’a ve Hidivler Mısır’ına ait tiplerdi.
Çehresi değişen şehirler
Kruja’da galeriler milli tarihin bazen yeniden yazılmış safahatıyla dolu. Ünlü Dükakinler, yani bizim Dukakinzadelerin Osmanlı tarihindeki yapıcı rolleri unutulmuş, başka türlü bir Arnavut milliyetçisi olarak çiziliyorlar. Oysa onlarsız bir Türkiye tarihi düşünülemez, hatta bizim Ayasofya’nın ünlü müdürü Feridun Dirimtekin de bu sülaledendi. Hiç şüphesiz, bilinen 28 sadrazamımızı Arnavut kavmi hediye etti.
Bugün Arnavutluk’un büyük şehirleri süratle çehre değiştiriyor. 1823’te henüz kurulan Tiran, Arnavutluk’un küçük hacimli başkentiydi, bugün nüfusu 700 bin. Aşağı yukarı her üç Arnavut’tan biri Tiranlı.
Tabii Doğu Arnavutluk’tan kopup gelen halk, şehrin etrafındaki ekili arazilere, sosyalist devirden kalma sıvasız tuğla binalara inat rengarenk binalar yükselterek yerleşiyor. Bereketli ova toprağı varoşlarla kaplanmış. Vlora yani Osmanlı’nın Avlonya’sı ve kıyıdaki Draç da böylesine büyüyen iki şehir.
Tiran’ın Bulvar Impera denen ve Kral Zogu zamanında İtalyanlarca inşa edilen çekirdek bölgesi –ki Neo-Roma üslubunda binalar ve fıstık çamlarıyla donanmıştır- şimdi tuhaf camdan çirkin gökdelenlerle berbat edilmiş.
Krizdeki Yunanistan’da festival
Yunanistan’ın Nafplion kenti, ardından da Atina’daki Benaki Müzesi’nde iki konferans vermek üzere davet edildim. Hava hoştu, Nafplion gibi bir kentte millet hafta sonunun tadını çıkarıyordu. Doğrusu İngilizce yaptığım u konferansta 60-70 kişilik bir kalabalık beklemiyordum, gene de Osmanlı Sarayı üzerindeki bilgi ve yorumları ilgiyle takip ettiklerini, sorular sorduklarını söylemeliyim.
Nafplion’un ortasındaki meydanı iki bina süsler; birincisi Venedik işgalinden kalma Venedik Sarayı’dır. Bir ara Yunan başkenti olan kentin idari ofisleri bu taşra tipi Venedik Sarayı’nın içindeydi. İkincisi Türklerden kalma cami (Yeni Cami). 1829’da kurulan ve ilk cumhurbaşkanının İoannis Kapodistrias olduğu küçük Yunanistan’ın problemleri sonsuzdu. Yol yoktu, üretimi değerlendirmek mümkün değildi, vergiler toplanamıyordu. Ülkelerimizin ortak derdidir; bugün dahi Türkiye ve Yunanistan’ın vatandaştan vergileri, düzgün ve hakkıyla topladığını söylemek mümkün değildi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara