Emek mücadelesi The Guardian'da
Dünyaca ünlü İngiliz gazetesi,'Türkiye'nin tarihi sinemasının son perdesi' başlığını kullandı. İşte haberin tam metni...
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-16 11:44:03
TIMETURK / Haber Merkezi
Emek, Türkiye ’nin en eski ve prestijli salonu. Atatürk ’ün döneminin ilk günlerinde açılmış İstanbul ’un sembollerinden biri. Aynı zamanda kısa süre öncesine kadar şehrin film festivalinin merkezindeydi.
Bu yüzden de Emek Sineması’nı yıkarak, yerine bir alışveriş ve eğlence merkezi yapma planları geniş kitlelerce reddediliyor. Bunlardan biri de film festivali sırasında yönetmenler, eleştirmenler ve İstanbullular tutkulu bir protestoda bir araya gelmesiydi.
Emek Sineması, 1924’de 1884’de Alexandre Vallaury tarafından yapılmış art deco tarzındaki Cerce d’Orient binasının bir parçası olarak kapılarını açtı. Şiddetli halk protestosuna rağmen bina onu alışveriş ve eğlence merkezine çevirmeyi planlayan özel bir inşaat şirketine kiralandı.
Uzun bir dava sürecinin ardından yerel mahkeme müteahhidin planlarına geçen yıl aralık ayında onay verdi. Şirket, Emek Sineması’nı yeni binanın dördüncü katına taşıma planlarını ilan etti ama eleştirenler salonun fiilen yıkılma fikrinden dehşete düşüyor.
İstanbul Film Festivali’nin direktörü Azize Tan, Emek Sineması’nın yıkılmasının trajik bir hata olduğunu düşünüyor.
“Salon, Türk sinemasının korunması gereken bir sembolü” diyor. 2010’da salonun kapatılmasının festivale olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyor ve “Her büyük film festivalinin amiral gemisi bir salonu var. Emek de 28 yıl bizim için amiral gemisiydi ve yerine konulabilecek bir şey yok” diyor.
875 koltuklu salonun kapanışı, festival için kapasite kaybı anlamına da geliyor. 1958’den beri kamu malı olan sinema, küçük ama cesur isyanlara da ev sahipliği yaptı: 1980 darbesinden sonraki ilk 1 Mayıs kutlamaları burada yapıldı ve sol konserlere mekan oldu; dinci gruplar dışarıda protesto ederken, Martin Scorsese’nin “The Last Temptation of Christ”ının gösteriminden kaçınılmadı.
FIPRESCI üyesi eleştirmen ve gazeteci Nil Kural, “İstanbul’da yaşayanların Emek Sineması’yla güçlü bir bağı var. Filmlere ve sinemaya karşı sevgimizi hepimiz burada keşfettik” diyor. Hep çok kişi onunla aynı fikirde. Yönetmen Yüksel Aksu, salonun sinema eğitimini aldığı yer olduğunu söyledi ve hükümete seslenerek şöyle bağırdı: “Eğer burayı muhafaza etmeyecekseniz, kendinize muhafazakar demeyin. Barbarız deyin.”
Emek Sineması protestoları aynı zamanda kültürel ve tarihi mirası tehlikede olan şehrin kaderine karar verme hakkının da sembolü. Pek çok kişi İstanbul’un rastgele yeniden inşa edilmesiyle ortaya çıkan büyümeden ve çok büyük projelerin bile hiç tartışmaya açılmadan ikamet edenlerin uygulamanın sonuçlarına mecbur kılınmasından rahatsız.
Geçen hafta hükümet ‘çılgın proje’ adıyla bilinen ve Boğaz’a paralel bir kanal açılmasını içeren bir planı onayladı. Aynı zamanda tarihi mahallelerin tamamı yıkılarak, karlı emlak girişimlerine yer açılıyor.
Geçtiğimiz pazar Emek Sineması’nın yıkımına karşı yapılan barışçıl bir protesto, biber gazı ve tazyikli suyla dağıtıldı. Protestolara katılan Yunan yönetmen Costa-Gavras başbakana hitaben bir mektup yazarak, sinemayı kurtarmasını için çağrıda bulundu: “Önemli bir sinema, bir kültür merkezi, tahrip edilmemelidir. Bu sanki geçmiş belleğimizden bir parçayı silmek ve gelecek için önemli bir mekânı ortadan kaldırmak gibidir. Bu da politik, sosyal ve sanatsal bir hata olur.”
Tan, sürecin şeffaf olmamasını eleştiriyor ve “Hem hükümet hem de inşaatçılar projenin tamamını açıklamayı reddediyor, kimse bizimle konuşmuyor” diyor.
Nil Kural ise tartışmanın “kazanç” üzerinden yürütülmemesi gerektiğine inanıyor: “Emek Sineması, İstanbul’un kültürel mirasının bir parçası ve yerinde korunması gerekiyor. Neden kâr getirmesi bekleniyor? Tam tersine desteklenmeli. Bir müzeyi kârlı değil diye, kapatıp alışveriş merkezi yapabilir misiniz?” Kural, sinemanın hala kurtarılabileceği konusunda ümitli: “Eğer hükümet şimdi müdahale ederse, çok sevgili Emek’imizi geri alabiliriz”.
Constanze Letsch, İstanbul
SON VİDEO HABER
Haber Ara