Hukukun hukuksuzluğu, hukuksuzluğun hukuku! Bu zulüm bitmeli!
Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü köşe yazısından 28 Şubat Darbesi mağdurlarından Salih Mirzabeyoğlu'na yapılan zullüm bitmeli çağrısında bulundu.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-25 14:24:38
TIMETURK / Haber Merkezi
İşte Yusuf Kaplan'ın o yazısı
Hukukun fazla geliştiği yerde de, hukukun hiç gelişmediği yerde de, hukuk yoktur aslında.
Hukukun gelişmediği yerde, yalnızca açık zulüm vardır; hukukun fazla geliştiği yerde ise örtük zulüm hükümfermâdır.
Dolayısıyla her iki yerde de hukuksuzluk hükümrandır yalnızca.
MODERN HUKUK: HÜKMETME'NİN DAYANAĞI
Modern hukuk, aşırı gelişmiş bir hukuktur. Modern hukukun aşırı gelişmiş olması, hukuk düşüncesinin değil, siyaset düşüncesinin gelişmiş olmasının sonucudur.
Başka bir deyişle, modern Batı hukuku antroposantrik'tir / insan-merkezcidir: İnsanı her şeyin merkezine alır. Tanrılaştırır. Hükümran kılar. Ama sonuçta, insanın, sistemin hükümranlığına kurban gitmesine yol açar.
O yüzden modern Batı hukuku, siyasetin ve siyaset düşüncesinin yedeğinde gelişmiştir: Siyasetin temel hedefi hükmetmektir; siyaset düşüncesinin temel meselesi ise, hükümranlık problemi.
İşte bu nedenle, modern Batı hukuku, kaçınılmaz olarak, insanı, 'potansiyel suçlu' ve 'potansiyel kötü' olarak görür. Modern siyaset felsefesinin, hukuk düşüncesinin ve liberal fikriyatın kurucu babalarından Thomas Hobbes'un 'insan, insanın kurdudur' demesinin gerisinde yatan temel sâik burada gizlidir.
Hak ve hakikat fikrinden yoksun bir hukuk nosyonu, ne kadar insan-merkezci olursa olsun insanı ve hayatı eksene almaz; sistemi ve sistemin bekasını eksene alır. Ve insanı, sistemin önünde 'takoz' olarak görür. Tanrı'ya, tabiata ve insanlara HÜKMETMEK, yegâne varlık ve varoluş nedenine dönüşür.
Özetle, modern Batı hukukunda, geliştirilen onca 'hümanist' ve 'liberal' söyleme rağmen, aslolan hikmet ve adalet, hakikat ve hakkaniyet değil, hükmetmek ve hâkimiyet kurmak, sistemin bekasını teminat altına almaktır.
Bu da kimi zaman açık, çoğu zaman da örtük zulümle sonuçlan/mışt/ır. 400 yıllık Batı hâkimiyeti tarihi, bu iki zulüm türünün geçit resmi gibidir o yüzden.
İSLÂM HUKUKU: HİKMET VE ADALETİN KAYNAĞI
Oysa İslâm hukuku, hükmetmeyi değil, hikmeti ve izzeti; hâkimiyet kurmayı değil, hakikati ve adaleti esas alır.
Hikmeti yitirenler, izzetlerini ve iffetlerini yitirmekten; hakikati yitirenlerse, adaleti ve hakkaniyeti bitirmekten kurtulamazlar. Ve sonuçta, kendi bitişlerinin tohumlarını ekmiş olurlar.
Hikmet, her şeyin başıdır. Hakikatse, hikmetin yegâne kaynağı ve adaletin tek dayanağı.
Bir yerde hukuk, hikmete dayanır ve hakikate yaslanırsa, orada adalet ve hakkaniyet tecellî eder. Ama bir yerde hukuk, hükmetmeye dayanır ve hâkimiyet kurmaya yaslanırsa, orada adalet biter ve hakkaniyet de, merhamet de çekilir aradan ve hicret eder, başka yere gider oradan.
TÜRKİYE'DEKİ HUKUKUN ÖZÜ DEĞİL, SÖZÜ GÜR SADECE!
Türkiye'de özgün ve özgür bir hukuk sistemi yok. Yok; çünkü, Türkiye'deki hukuk sisteminin özü gür değil. Sözü gür sadece.
Modernleşme sürecinde, aslında biz hukukumuzu yitirdik, hakikati yitirdiğimiz için…
Adaleti bitirdik, hakikati terkettiğimiz için…
Merhameti ve vicdanı kaybettik, Hakk'ın rahmet sesine kulaklarımızı tıkadığımız için…
Hak ve hukuk fikrini yitirdik, 'el çabukluğu marifet' diyerek medeniyetimizin köklü hukukunu yoksaydığımız için… Batıdan hukuk devşirerek nevzuhûr hükümranlar icat ettiğimiz ve milletin hukukunu gasbettiğimiz için… Ve nihayet milleti 'karambole getirerek' Hakk'ın hakikat çağrısını, hukuk, hayat ve anlam haritasını 'çarmıha gerdiğimiz' için…
MİRZABEYOĞLU'NA YAPILAN ZULÜM BİTMELİ!
Neresinden bakarsanız bakın, Ergenekon yargılamaları, bir hukuksuzluk örneğine dönüşmek üzeredir.
Burada -bu yazının yazılma nedenini oluşturan- bir hukuk skandalına, Salih Mirzabeyoğlu davasına dikkat çekmek istiyorum bir kez daha.
Mirzabeyoğlu davası, gelişmemiş hukuk sisteminin nasıl bir 'açık zulüm ve hukuksuzluk' sistemine dönüşebileceğinin en çarpıcı ve ürpertici örneği günümüzde. 50'den fazla önemli kitaba imza atmış bir düşünürün, isnad edilen suçu ispat edilememesine rağmen yıllarca hapislerde çürütülmesi değil insanı isyan ettiren şey sadece.
Salih Mirzabeyoğlu'na uygulanan zihin kontrolü işkencesinin, (özellikle Batı'da çok iyi bilinmesine ve her fırsatta uygulanmasına, Mirzabeyoğlu'nun ve avukatlarının Mirzabeyoğlu'na da zihin kontrolü işkencesi uygulandığını yıllarca haykırmalarına rağmen bu ürpertici gerçeğin) bir türlü gün yüzüne çıkarılmaması, sürgit örtbas edilmesi… İnsanı isyan ettiren asıl ürpertici gerçek bu.
Hem suçu ispat edilmemiş bir fikir adamının yaşadığı hukuk/suzluk skandalı, hem de bu yetmiyormuş gibi, Mirzabeyoğlu'nun yıllardır maruz kaldığı, kendisini zihnen ve bedenen perişan eden zihin kontrolü işkencesi, Türkiye'deki hukukun ne kadar hukuksuzlaşabileceğinin bir göstergesidir.
Artık Mirzabeyoğlu'na uygulanan zulüm bitmeli, Mirzabeyoğlu'nun hayatını 'cehenneme çeviren' sözümona ruhsuz hukukçular ve hukuksuz hukuk sistemi derhal yargılanmalıdır.
'Artık yeter!' diyorum. Bu zulme ne vicdan dayanır, ne de insan!
SON VİDEO HABER
Haber Ara