Dolar

34,9530

Euro

36,6303

Altın

3.015,58

Bist

10.017,36

Gazze’de çocukları katledilen aileler anlatıyor

İsrail’in Kasım 2012 Vahşet Sütunu operasyonunda katledilen 47 çocuktan 2 tanesinin hikayesini 4 yıldan fazla süredir Gazze’de bulunan Eva Bartlett yazdı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-28 17:02:17

Gazze’de çocukları katledilen aileler anlatıyor

TIMETURK / Eva Bartlett

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2012 Aralık raporuna göre Kasım 2012’de Gazze’ye İsrail saldırılarında 182 Filistinli katledildi. Bunlardan 16’sı 5 yaşının altında olmak üzere 47’si çocuktu. Bin 399 Filistinli yaralandı. Bunlardan çoğunun birden çok yarası vardı.

Bu, sonradan ölenler dahil bin 450 kişinin katledildiği ve 5 binden fazla insanın yaralandığı İsrail’in büyük Gazze saldırısından (Dökme Kurşun Vahşeti) 4 yıl sonraydı. Sonraki yıllarda rastgele İsrail saldırılarında da birçok cinayetler ve yaralamalar yaşandı.

14 Kasım öncesindeki hafta haber-olmamış başka saldırılar da yaşandı. 8 Kasım’da 13 yaşındaki Ahmet Ebu Dakka futbol oynarken katledildi. 10 Kasım’da Muhammed Harara (16) ve Ahmet Harara (17) top oynarken öldürüldü. Harara’ların ölümüne koşan Ahmet El-Dirdissavi (18) ve Matar Ebu El-Ata(19) da arkasından katledildi. 

Her Aralık ve Ocak 2008-2009 katliamının kurbanlarını hatırlarım. Özellikle beyaz fosforla yakılarak öldürülen ya da yakından infaz edilen bazı daha zor olayları. Her yaş acı çekti yine de çocukları hatırlarız Bir şekilde onların cinayetleri, sakat kalmaları ve hapsedilmeleri bizi daha çok etkiler.


Kasım 2012 saldırılarından iki olay beni sarstı ve aklımdan çıkmadı. Nusayrat kampındaki evinin kapısının birkaç metre uzağında dururken patlayan İsrail bombasıyla öldürülen 4 yaşındaki Reham ve ateşkesten sadece 2 saat önce İHA füzesiyle katledilen kardeşleri için yiyecek almaya çıkan 14 yaşındaki Nader.

Aşağıdakiler Reham ve Nadir’in sevdikleri, aileleri ve ziyaretçilerinin resimleri. Allah rahmet etsin.



Nuseyrat kampındaki evinin önünde İsrail bombasıyla katledilen Reham Nabahin’in taziye yeri.





Ebu Reham İsrail bombasının vurduğu yere bakıyor. Şarapnel evine girip kızını öldürdü.



Um Reham, diğer kadınlarla beraber kızının yasını tutuyor.



Reham’ın komşusu ve yakın arkadaşı Fatum uğrayıp arkadaşının katledilmesiyle ilgili konuşuyor. Dört yaşındaki Fatum, arkadaşının ölümüyle şokta. Ebu Reham, “Onu kızım gibi severdim” diyor.



Reham’ın bebek kuzeni Roa’a. Reham onunla oynayıp ona şeker getirirmiş.

Reham’ın katledilmesini izleyen günlerde basit Nusayrat evlerinde aileyi ziyaret ediyoruz. Aile ve dostları ağırlamak için hazırlanan taziye odasının yanında o zamana dek morgda gördüğüm kızın portresi duruyor.

Ev temeline kadar basit, eski Filistin tarzı bir hane ve avlusu mülteci kampı araçlarıyla inşa edilmiş: Ucuz çimento, zehirli asbest çatı, dökülmüş boya, ince duvarlar, nadir dekorlar ve süssüz. Avlunun bir köşesinde yalnız bir zeytin ağacı büyüyor.

Um Reham kadın akrabalarının yanında oturuyor. Her ne kadar kızı birkaç gün önce katledilmiş olsa da güçlü ve bana o günü anlatıyor. Bombalamanın ardından 21 Kasım’da onu Deyr El-Bala’daki hastanede görmüştük. Patlamanın vurduğu yerden uçan şarapnelle Um Reham’ın yüzü hala yaralı. Diğer iki oğlu ise hafif yaralanmış.

Um Reham o günü şöyle anlatıyor:

“Saldırıların başlamasıyla Bureyc’deki kız kardeşimin evine gitmiştik. Nuseyrat’ta o kadar çok bombardıman vardı ki orada kalmaya korkuyorduk, çocuklar dehşet içerisindeydi. Son gün yakında bir ateşkes olacağını duyduk ve eve gelmek istedik. Çocukların üzerlerini değiştirmek için çamaşır yıkayacaktım. Kardeşim bana Reham’ı bırakmamı söyledi fakat ben hayır dedim, kızımı geride bırakamadım. Nuseyrat’a döndüğümüzde bombardımanın burada hala çok yoğun olduğunu fark ettik. Bureyc’e dönecektik...”

Hastane morgunda kızının cansız bedenine sarılıp ağlarken ve onu öperken gördüğümüz Ebu Reham metanetle o gün ne olduğunu anlatmaya devam ediyor.

Nuseyrat hala vurulurken kızını katleden İsrail topu esnasında nispeten sakin olduğunu söylüyor:

“Görünürde bir tehlike yoktu. Bombadan dakikalar önce komşumuz sokağın karşısında bir sandalyede oturuyordu. Komşunun evinde bir şeye bakmak için kalktı. Eğer kalkmasa o da öldürülecekti”.

Asfalttaki bir cebin bombardımanın izini taşıdığı caddeye bakan 2 dar avlu kapısını işaret ediyor. Ebu Reham şöyle devam ediyor:  

“Saat akşam 4 sularıydı. Kapılardan biri kapalıydı. Çocukları Bureyc’e götürmek için hazırlıyorduk. Kurabiyeler çıkardım ve Reham onları torbadan çıkartmaya gitti. Torbaya uzanırken bomba patladı. Kapının yanındaydı, şarapnel doğrudan başına isabet etti. Kısa süre sonra vefat etti. Her yerde kan vardı. İHA’ların sesleri deli gibiydi, İHA saldırısı olabilir.”

Kardeşi, “Tanktı, tank mermisiydi” diyor.

Kucağında bir kız duran kardeşi anlatmayı sürdürüyor:

“Bu benim kızım Roa’a. Bir buçuk yaşında. Reham, her öğleden sonra onunla oynardı. Ona bir şeyler getirirdi. Reham her zaman onunla ilgilenirdi”.

Bir komşu kızı, kızı Fatum (Fatıma) ile geliyor. O da Reham gibi 4 yaşında. Tombul yanaklı ve sevimli bir kız. Fakat gülümsemiyor ve tek kelime etmiyor. Annesi şöyle anlatıyor:  

“Her gün Reham’la oynamaya gelirdi. Dört yaşındaki bir çocuk, ölümün ne olduğunu, arkadaşının öldüğünü bilmemeli. Bana, ‘arkadaşım öldü, arkadaşım öldü’ deyip duruyor”

Birkaç gün önce kızı katledilen Ebu Reham, Reham’ın öldürüldüğünü öğrendikten sonra hastalanan Fatum için endişeli:

“Onu kızım gibi severim. Kızımı seven her çocuğu kendi çocuğum gibi severim. (Ağlamaya başlıyor.) Kabrine gittim, orada mahallemden çocuklar vardı. Çiçekler getirmişler, mezarı düzeltiyorlardı. Bana “siz taşınsanız da onu ziyaret edeceğiz, ziyaret etmeyi sürdüreceğiz” dediler.



14 yaşındaki Nadir Ebu Muğasip kardeşleri için yiyecek almaya giderken İsrail İHA’sının bombasıyla öldürüldü.



Ebu Nadir, oğlunun İsrail bombardımanıyla nasıl katledildiğini anlatıyor.



Nadir’in kardeşleri onun katledildiği günün ertesinde uyanıp onu sormuşlar. O zaman öldüğünü öğrenmişler.



Ebu Nadir, oğlunu öldüren İsrail bombasının yolda açtığı deliği gösteriyor.



Oğlunu öldüren İsrail bombardımandan şarapnel izleri.



İsrail bombasıyla katledildiğinde Nadir’in gittiği küçük dükkanın ışığı.



Öldürüldüğünde Nadir kardeşleri için yiyecek almaya gidiyormuş.








Nadir’i hedef alan İsrail İHA füzesinin parçaları.



İsrail bombasına hedef olduğu sırada yanında olan Nadir’in saati ve cep telefonun parçası.

Merkez Gazze’deki Deyr el Bela’nın doğu mahallesindeki 14 yaşındaki Nadir’in evine gidiyoruz.. 21 Kasım’da parçalanmış bedenini El-Aksa hastanesinde gördüğümde göz yaşlarımı tutamamıştım. Ailenin birkaç zeytin ağacı var, onlarla yaşıyorlar. Basit evleri sınırdan bir kilometre ötede bulunuyor. Etrafı ağaçlarla çevrili bu küçük arazi, çok-kalabalık Gazze Şeridi’nde bir vaha gibi duruyor. Ancak Ebu Nadir için şu an cehennem gibi. Ebu Nadir şöyle anlatıyor:

“Pantolonlarına bakınca, onu hatırlıyorum. Eve bakınca, onu görüyorum. Nereye baksam her şey Nadir’i hatırlatıyor. Bu evden, bu yerden nefret ediyor. Hayattan nefret ediyorum. Oğlum öldürülünce hayattan nefret ettim. Çok sevdiğiniz artık o yerde yoksa, orada duramazsınız”.

Evinin arkasında küçük, naylonla-kapatılmış bir çadırda acı kahve içip Ebu Nadir oğlunun nasıl öldürüldüğünü anlatışını dinliyoruz. Onlar için yiyecek almaya giderken öldürülen Nadir’in 6 küçük kardeşi babalarının yanında oturuyor. Çadıra girdiğimizde Ebu Nadir, küçük bir kolonya şişesi almak için köşeye koşuyor. Ellerimize döküyor ve anlatıyor:

“Bir ateş yaktım ve bu şekilde oturuyorduk. Aynen bu şekildeydik. Nadir para olup olmadığını sordu. Dükkana gidip akşam için yiyecek almak istediğini söyledi. Gitmesini istemiyordum fakat ateşkesin birkaç saat içerisinde başlayacağını ve bir şey olmayacağını söyledi. Evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Çocukların yemesi gerekiyordu. 5 gündür evde hiçbir şey yoktu.

Nadir bana ateşin üstünde ekmeği ısıtmamı söyledi. Biraz yoğurt, biraz konserve et yani çocukların yiyebileceği bir şeyler alacağını. Küçük kardeşlerinden biri Nadir’le gitti fakat yolun yarısında Nadir kardeşine eve geri dönmesini söyledi. Kardeşi Nadir’le kalmak istediğini söylemiş fakat Nadir eve dönmesinde ısrarcı olmuş. Ona eve gidip beklemesini söylemiş.

Kardeşi buraya geldi ve bana ‘Baba, Nadir bana eve dönmemi söyledi. Dükkana gitmeme izin vermedi’ dedi. Bunu bana söylerken büyük bir patlama duyduk.

Eşim patlamanın buraya çok yakın olduğunu ve Nadir’in telefonun arayıp nerede olduğunu sormamı istedi. Nadir’i aradım cebi kapalıydı. Aramaya devam ettim ve Nadir’i bulmak için sokağa koştum.

Camiye varana dek koşmayı sürdürdüm. Camiden dükkanın ışığını gördüm. Gece ve karanlıktı. Akşam ezanını 15 dakika geçmişti.

Dükkana bakıp oğlumun dışarı çıkmasına bekliyordum ve yanımda yerde yatan oğlumu görmedim. Sokakta her yer kan vardı. Su olduğunu düşündüm. Doğrudan ona füze atmışlar.

Onu gördüğümde eğildim ve tuttum. Kimse yoktu etrafta. Onu kaldırmaya çalıştım ama başaramadım. Çok ama çok ağırdı. Tek başıma kaldıramadım. Bacakları parçalanmıştı, düşüyordu.

Bağırmaya başladım. Birileri duyup yardıma gelsin ve oğlumu alıp hastaneye götürelim.

Kimse duymadı.

Nadir’i bıraktım ve etrafımdaki evlere bağırdım. Sonra Nadir’in yanına geldim, kimse beni duymadı.

Bir dakika yanında durdum. Panik içindeydim, ne yapacağımı bilmiyordum.

Başka bir eve koştum fakat kimseye işittiremedim.

Geri geldim ve kollarımı ona sardım. Başımı başının üzerine koydum. Hastanede uyandım.

Onu berbat şekilde katlettiler. Üzerine füze attılar.

Sabahleyin Nadir’in kardeşlerinden biri geldi ve bana “Nadir’in yatağı boş. Nadir nerede?” diye sordu.

Ona İsrail ordusunun onu katlettiğini söyledim.

Hepimiz mahvolduk.  

Öfkeli değilim çünkü Allah, Nadir’i almak istedi. Allah verir ve Allah alır. En zor şey Nadir’in nasıl öldüğünü görmüş olmak. Paramparçaydı. Oğlumu parçalanmış gördükten sonra nasıl yaşayabilirim? Daha çocuktu. Sadece kardeşlerine yiyecek almaya gitmişti”.

Bir çiftçinin kurumuş ve sert yüzüne sahip Ebu Nadir, oğlunun katledilmesi hikayesini her anlattığında hıçkırıklara boğuluyor.

Nadir’i öldüren bombadan topladığı şarapnellerin bulunduğu torbayı çıkarıyor. Bunların içinde yuvarlak, kare, sivri parçalar var. Bazılarının üzerine seri numaraları bulunuyor. Bize Nadir’in saatini de gösteriyor. Nadir’in parçalanmış bacaklarından öteye bakmak için gözümü sabitlediğim bu saati hastanede görmüştüm. Çoğu gencin seveceği türden parlak plastik bir saatti.

Işıksız köyün karanlığı içinden yürüyoruz. Tek ışık Nadir’in öldürüldüğü yerin yakındaki camide ve gitmeye çalıştığı dükkanınınki. Ebu Nadir bize füzenin isabet ettiği yoldaki deliği ve şarapnel izlerini gösteriyor. Reham’ın babası Ebu Reham’ınki gibi işkence veren bir işaret bu.

Nadir’in ibadet ettiği camiyi gösteriyor. Nadir’in annesi daha sonradan tekrarlıyor: “Çok iyi bir evlattı. Bize karşılık vermezdi. Okulda da çok iyiydi”.

O gün Nadir’in ulaşamadığı küçük dükkanda, dükkan sahibi pişmanlıkla üzüntüyle başını sallıyor ve çocuğun karakteriyle ilgili Nadir’in ailesinin sözlerini yineliyor. Ebu Nadir, humus, paket et ve yoğurdu dolaptan çıkarıp bize gösteriyor... Nadir bunlar yüzden öldürüldü çünkü bunları ailesini götürmek istedi.

Bu Kasım 2012 İsrail saldırılarında katledilen çocuklardan sadece ikisidir. Onlar ailelerinin asla unutamayacağı şekilde ve ateşkesten saatler önce vahşice katledildiler. Siyonist saldırganlar hiçbir sınır tanımıyor. 

InGaza.wordpress.com'daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara