TIMETURK / Byron King*
Haberleri işittiniz mi? Dünyanın ikinci büyük altına sahip devleti Almanya, altınını geri çağırıyor. Almanlar, bir zamanlar sınırları dışında duran altınlarını altın olarak geriye getiriyorlar.
Bu dünya altın pazarı için çok büyük bir gelişmedir. Fakat daha da önemlisi sizin ve benim gibi altın alıcılarının gözü kapalı kabul edeceği hayat-değiştirici bir trende işaret ediyor olabilir.
Bugün birkaç noktayı daha birleştirelim ve altından bahsedelim...
Almanya, Rusya, Ronald Reagan, Clausewitz... Bu hikayede hepsi var. Uzak bir anıyı, Soğu Savaşı anımsayarak başlayalım.
Aslında Soğuk Savaş geçmedi, GERÇEKTEN bitti. Alışın buna. Dünya GERÇEKTEN değişiyor. Çok azınızın anlamaya başladığı bir değişimi kastediyorum.
Evet, biliyorum. Sovyetler Birliği 1991’de dayanacak gücü kalmadı. Çok masraflı olmasına rağmen Almanya birleşti ve Kızıl Ordu, 1990’ların ortasında Rusya’ya döndü. (Çöl Fırtınası’ndaki işimden sonra 1991’de Almanya’daydım. Almanya’da Potsdam’da üslenmiş Sovyet Güçleri’yle ilgili size birkaç hikaye anlatabilirmişim. Belki başka bir sefere artık...)
Peki ya şimdi? 2013’te neler oluyor? Görünen o ki ana-akım medyanın anlamayı beceremediği büyük olaylar yaşanıyor. Onlar daha çok parlak şeylerin yanlış türevlerine takmış durumdalar. Örneğin, “silah kontrolü” ya da Hollywood ünlülülerin bunun hakkında düşündükleri gibi...
İşte size gerçek haber. Uzun vadede bu hayatınızı değiştirecek. Dikkat ediyor musunuz?
Almanya, New York’taki Federal Rezerv’deki merkez-bankası altınlarının bir kısmını geri çağırıyor. Aynı zamanda Fransa’daki tüm “Alman” altın birikimini istiyor. Hepsi Der Heimat’a (Almanca anavatan-ÇN) geri gidecek.
Biraz geriye saralım. Neden Alman altını Almanya’da değil? Altın, Soğuk Savaş’ın mali kutsal emanetiydi. 1950’ler ve 1980’lerde “Alman Federal Cumhuriyeti” (Bundes Republik Deutchland ya da BRD-“Batı” Almanya) potansiyel bir nükleer muharebe meydanıydı. Yani Avrupa’da 3’ncü Dünya Savaşı için mali hazırlığın bir bölümü Batı Almanya’nın altınını Rus tankları ve nükleer serpintiden korumaktı.
Ayrıca “fatihin mirası” diye bir şey de vardı. 2’nci Dünya Savaşı sonrasında ABD-İngiliz-Fransız politika-yapıcıları için ivedi mücadele –1939-1945’in son nahoş anılarını göz önünde alarak– Almanya’yı evcil tutmaktı. Nobel ödüllü Francois Mauriac bir zamanlar veciz sözü gibi: “Almanya’yı o kadar çok seviyorum ki umarım her zaman ondan iki tane olur”.
ABD, İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya tasma takmasının bir yolu da “Alman” altınını ülke sınırları dışında kontrol altında tutmaktı. Batı Alman “markı” –bugün avrosunun öncesindeki ulusal para birimi– bu şekilde bir ölçüye kadar Washington, Londra ve Paris’teki insanların merhametine bağlıydı.
Gerçekten de New York, Londra ve Paris’teki Alman altını, markın “altın desteklemesini” sürdürmesi için fatihlere hürmetin bir şekliydi. Bundan çok daha geniş ve uzun bir hikayedir fakat olay, bu politikanın üç nesil boyunca devam etmesidir.
Ancak şimdi Alman para birimi üzerindeki dış kontrol meselesi yeni bir seyre girdi. Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş son dedelerini gömüyorlar. İkinci Dünya Savaşı’nın muzaffer güçlerinin yetkisi altında altınlarını depolama esbabı mucibesini yeniden gözden geçiriyorlar. Her türlü politika dallanması, ivedi ya da uzun vadeli, mevcuttur.
Peki, altınını geleneksel sınırları içerisine aldıktan sonra Almanya ne yapacak? Bunu hep beraber göreceğiz, değil mi?
Almanya tüm altınını Fransa’dan çekiyor. Kamuoyuna-açıklanan gerekçe ise her ikisi de aynı “avro” mali birliği ülkesi olduğu için Fransızların Alman altınını depolaması için bir neden kalmadığıdır. Elbette tarihin son 200 yılına şöyle bir bakmak bile bu gerekçenin arkasında çok daha fazlası olduğunu söyler.
Almanya New York ve Londra’da altının bir kısmını tutmaya devam edecek. Ancak her külçenin ağırlığını, ayarını ve seri numarasını kontrol edip tam bir envanter çıkardıktan sonra... (Ronald Reagan ne demişti? “Güvenin fakat doğrulayın”.)
Buradaki mali esbabı mucibe –bazı bankacı-tiplerin inanmanızı istediğinin aksine– altın Almanya ile ABD ve İngiltere arasındaki ticaretin dengelenmesinde bir rol oynamasıdır. Başka bir ifadeyle dolar-avro ve pound-avro kambiyo sistemi el altında altın olunca daha iyi işler.
Tarihin gösterdiği gibi altın, saygı gördüğü yere gider demek doğru olacak. Benim baktığım yerden sadece Almanya’nın altınını tahlil edip bir kısmını geri istemesi dahi ciltler dolusu anlam ifade etmektedir. Altın Alman hükümeti ve merkez bankasının kredibilitesini artıracak ve her tür nedenler için Alman ekonomisini güçlendirecektir.
İşte size kafa yorabileceğiniz gelecek senaryosu. Belki de Almanya altınına bakacak, gülümseyecek ve bildiğimiz avrodan çıkacak. Etkisi, Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi güney ülkelerinin “Avrupa” para biriminden atılması olacak.
Sonra Almanya, hepimizin bildiği bir şekilde yapmak istediğini yapacak. Yani kuzey Avrupa ülkelerinin dahil olduğu “yeni” bir avro oluşturacak. Bunu eski Hanseatik Birliği’nin (Ortaçağda Almanya’daki tüccarlar birliği-ÇN) genişletilmiş türevi içerisinde düşünün. Tabi Almanya çekim merkezi olacak. Çok Clausewitz mi? Ayrıca İtalya’ya üyelik önerme olasılığı da yok değildir. (Belki de sadece “kuzey” İtalya’ya)
Evet, Alman-Rus parasal birlik olasılığını da göz ardı etmeyin. Şimdiden güçlü ve büyüyen bir enerji ittifakları var. Neden işleri para birimi terimleriyle koordine etmesinler ki? Bakıp göreceğiz, değil mi?
Byron King, Pittsburgh Üniversitesi Hukuk’tan mezun oldu ve Harvard Üniversitesi’nden fahri doktora aldı. Deniz Kuvvetleri Harekat Başkanlığı’nda ve Donanma’da saha tarihçisi olarak çalıştı. Enerji ve petrol uzmanı Byron, The Washington Post, MSN Money, Marketwatch.com, Fox Business News, CNBC Squawk Box, Larry Kudlow, Glenn Beck ve PBS Haber, The Guardian, De Volskskrant, Kanada CBC, Financial Times gibi birçok medyada yazıları ve yorumlarıyla yer aldı.
Dailyresourcehunter.com’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.