TİMETÜRK/Glenn Greenwald
Fransız savaş uçakları Mali’yi bombalarken, anahtar çerçeveyi sağlayan tek bir basit istatistik vardır: 15 milyonluk bu batı Afrika devleti, batılı güçlerin –son 4 senede– bombaladığı ve Müslümanları öldürdüğü –Irak, Afganistan, Pakistan, Yemen, Libya, Somali ve Filipinler’in ardından– 8’nci ülkedir. (Bunların arasında bölgede batının payandalık yaptığı sayısız ölümcül tiranlık yoktur.) Açık nedenlerden ötürü batının İslam dünyasıyla savaşta olmadığına dair söylem bu militarizmin her yeni yayılışıyla git gide daha içi boş hale gelmektedir. Bu yeni devasa bombardıman içerisinde batılı müdahalenin hayati derslerinden birinin ısrarla yok sayıldığı görülebilir.
İlk olarak New York Times’ın açıkça ortaya koyduğu gibi Mali’de istikrarsızlığının çoğu NATO’nun Libya müdahalesinin direkt neticesidir. Özellikle “ağır silahlı, savaş-görmüş İslamcı savaşçılar Libya’daki mücadeleden dönmüşler” ve “Libya’dan gelen ağır silahlar ve farklı ve geri gelen daha fazla İslamcı savaşçılar, ABD-destekli merkezi hükümetin çöküşünde tetikleyici rol oynamışlardır. The Independent’taki köşesinde Owen Jones şu şekilde ifade etmiştir:
“Bu müdahalenin kendisi bir başkasının sonucudur. Libya savaşı sıklıkla, liberal müdahaleciliğin başarı hikayesi olarak satılır. Buna rağmen Muammer Kaddafi diktatörlüğünün devrilmesi Batılı istihbarat servislerinin muhtemelen asla tasavvur etme zahmetine girmedikleri neticeleri olmuştur. Geleneksel olarak kuzey Mali’den gelen Tuaregler, bu ordunun büyük bölümünü oluşturuyorlardı. Kaddafi iktidardan atıldığında, vatanlarına geri döndüler. Kaddafi-sonrası Libya’da siyah Afrikalılar saldırıya uğradığı için zorla döndürüldüler. Bu rahatsız edici gerçek Batı medyasınca büyük ölçüde görmezden gelindi... Libya savaşı bir başarı olarak görüldü... Ve burada şimdi bunun yıkıcı geri tepmesiyle uğraşıyoruz”.
Defalarca batılı müdahale –beceriksizlikle ya da tasarımıyla– daha fazla müdahalenin tohumlarını ekti. Bingazi saldırısının devam eden öfkesi yanında hala Libya’yı kasıp kavuran devasa istikrasızlık hesaba katıldığında, bu ülkeye bombardıman ve işgalin –bir kez daha– oradaki –NATO’nun ülkenin hükümetinin devirmesi neticesinde– güçlenmiş “İslamcı” güçlerle mücadele için gerekli olduğunu duymamız için ne kadar süre geçecek?
İkinci olarak Mali hükümetinin devrilmesini, ABD-eğitimli-ve-silahlandırılmış firari askerleri mümkün kıldı. NYT: “bu devletin elit ordu birlikleri komutanları, yani yıllarca süren dikkatli Amerikan eğitiminin meyveleri, en ihtiyaç duyuldukları zaman firar ettiler. Üst düzey Mali ordu yetkililerine göre bu komutanlar, birlikleri, silahları, araçları ve yeni edindikleri becerileri savaşın ortasında düşmana götürdüler.” Sonra “Amerika-eğitimli bir subay Mali’nin seçilmiş hükümetini devirdi ve ülkenin yarısından fazlasının İslamcı aşırıların ellerine düşmesine zemin hazırladı”.
Bir başka ifadeyle batı bir kez daha eğittiği, para verdiği ve silahlandırdığı güçlerle savaşıyor. Hiç kimse kendi düşmanını oluşturmada ABD ve müttefiklerinden daha iyi değildir. Bu şekilde sonu gelmez savaş hali garanti altına alınır. ABD savaşacak düşmanlar bulamadığında, onları güçlendirir.
Üçüncüsü bir başka ülkede Müslümanların batı tarafından bombalanması daha fazla batı-karşıtlığına, terörizmin yakıtına neden olacaktır. Hali hazırda The Guardian’ın haberine göre Mali’deki Fransız savaş jetleri “3’ü çocuk en az 11 sivili katletmiştir”. Mali’deki Fransa’nın uzun sömürge tarihi, kaçınılmaz öfkeyi daha da azdırmaktadır. BM Güvenlik Konseyi Mali’ye müdahaleye izin vermesinden sonra Aralık’ta Batı Afrika Uluslararası Af Örgütü’nden Salvotore Sague şu uyarıyı yapmıştı: “Uluslararası silahlı bir müdahale muhtemelen bu çatışmada gördüğümüz insan hakları ihlallerinin ölçeğini artıracaktır”.
Her zaman olduğu gibi batılı hükümetler bu neticenin gayet farkındalardır ancak yine de buna girişirler. NYT, Fransa bombardımanın “İslamcı mevkilere Batılı saldırının dünyadaki cihatçıları harekete geçirip Avrupa’ya kadar terör saldırılarına yol açacağı yönündeki uzun zamandır var olan Amerikan uyarılarını dikkate alarak” başladığı tespitinde bulundu. Gerçekten de Fransızlar Mali’de sivilleri öldürürken aynı zamanda Somali’deki Fransız-Amerikan ortak baskını “2’si kadın ve 2’si çocuk en az 8 sivili öldürdü”.
ABD ve müttefiklerinin dünyayı dolaşıp ülke ülke masum insanları –Müslümanları– bombalayıp öldürüp ve bariz olarak “terörist” saldırılara hedef olmayacaklarına inanmak deliktir. Bradford Üniversitesi’nden Prof. Paul Rogers’ın Jones’a dediği gibi Mali’nin bombardımanı “İslam’a saldırının yeni bir örneği olarak betimlenecektir”. “Terörle savaşa” bir sona dair var olabilecek her umut süregelen saldırganlık neticesinde sistematik şekilde yok edilmektedir.
Dördüncü olarak batılı demokrasilerin kendilerine uygulamaktan haz duyduğu kendini-öven tüm retorik için bu savaşların herhangi bir demokratik süreç yalanı olmadan açılması olağandışıdır. İngiliz hükümetinin Mali’ye askeri saldırısına katılımıyla ilgili yazan Jones, “En azından Cameron’un İngiltere’yi Mali çatışmasına danışılan bir bahanesi olmadan sürüklemesi bile rahatsız edicidir” tespitinde bulunur. Aynı şekilde Washington Post, Başkan Obama’nın oradaki Fransız operasyonunun bir parçası olarak ABD jetlerinin Somali hava sahasına girdiğini doğruladığını yazdı. Post, bunun “Afrika Boynuzu’ndaki Amerikan savaş operasyonlarının nadir bir doğrulması olduğunu” ifade etti ve bölgedeki ABD savaş faaliyetlerini genelde saran anti-demokratik gizliliği tanımladı:
“ABD ordusu, F-15 savaş uçakları yanı sıra sürekli artan sayıda silahlı Predator İHA’larını Camp Lemonnier’e yığdı. Lemonnier, Somali ve Yemen’deki gizli terörle-mücadele operasyonları için anahtar bir üsse dönüştü. Savunma yetkilileri kurtarma denmesinde kullanılan uçakları tanımlamayı reddetti fakat onların İHA’lar değil jetler olduğunu söyledi...”
“Ancak Somali’deki diğer ABD savaş operasyonlarıyla ilgili sessiz kalırken bu operasyonu neden açıklama ihtiyacı duyduğu belirsizliğini koruyor. Beyaz Saray ve Pentagon sözcüleri, Pazar gecesi soruları cevaplamayı reddettiler”.
Elbette Obama yönetimi, medya, yargı ve kendi vatandaşlarının denetim erişimden uzak kalmasını temin ederek tüm İHA ve küresel suikast kampanyasını geçirmez bir sır perdesiyle kapladı. ABD ve batılı müttefikleri sadece Müslümanları sürekli hedef alan sonu gelmez bir savaş yapmıyor. Aynı zamanda bunu fiili olarak tamamen bir sır perdesi altında yapıyor. Ne hesap veriyor ne de şeffaflık sağlıyor. İşte size batılı “demokrasiler”.
Son olarak tüm bunları meşru göstermek için kullanılan propaganda, üzücü şekilde yaygın ve bir o kadar çılgınca etkilidir. Müslümanları bombalamak isteyen herhangi bir batılı hükümet onlara “terörist” yaftası yapıştırıyor ve herhangi bir eleştirel değerlendirme ya da gerçek bir tartışma başlamadan sona eriyor. Fransız savunma bakanı Jean-Yves Le Drian, “Başkan, Mali, ülkemiz ve Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden bu teröristlerin kökünü kazımadan tamamen kararlı” diyordu.
Olağan şekilde bu basit karikatür, tanımladığı gerçeklikten fazlasını saptırıyor. Malili muhaliflerin her tür çirkin vahşete bulaştıklarına şüphe yok (“Kendi İslam yorumlarına karşı çıkanları recmediyorlar, falakaya yatırıyorlar ve ellerini kesiyorlar.) Fakat aynısını Mali hükümet güçleri de yapıyor. Af Örgütü’nün belgelediği gibi hükümet güçleri “sırf etnik nedenlerden ötürü Tuareg halkını tutukluyor, işkence ediyor ve öldürüyor”. Jones yerinde şu uyarıyı yapıyor: “Batılı medyanın sürekli yayınladığı anlatımına, iyinin kötüyle savaştığına dair sapkın aşırı-basitleştirmeye düşmeyin.”
Bir tür ABD katılımını da içeren Mali’nin Fransa tarafından bombardımanı, batılı müdahalenin her tür dersini betimliyor. “Terörle savaş” kendini-idame-eden bir savaştır çünkü sonu gelmez şekilde kendi düşmanlarını oluşturmakta ve ateşin sürekli yanmasını temin eden yakıtı sağlamaktadır. Bunu meşru kılmak için kullanılan uyduruk-propaganda o kadar basit ve ucuzdur ki! Teröristleri öldürmeliyiz! Bu yüzden bunu neyin sonlandıracağını görmek çok zordur. Sadece şiddetin değil Ötekilik’in kör edici korkusu batılı vatandaşlarının zihinlerine o kadar başarılı sokulmuştur ki (Teröristler gibi) basit ve boş bir kelime tek başına hükümetlerinin kendi adlarına yaptıklarını – ne kadar gizli ya da delilsiz olursa olsun– sorgusuz sualsiz desteklemeleri için kafidir.
The Guardian’da yayınlanan bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.