Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Yazar Sinan Yağmur Şia propagandası mı yapıyor?

İsmailağa Cemaati'ne yakın bir internet sitesinde Yazar Sinan Yağmur'un Şia propagandası yaptığı ifade edildi

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-09 00:01:55

'Yazar Sinan Yağmur Şia propagandası mı yapıyor?
TIMETURK / Haber Merkezi

İsmailağa'ya yakın İhvanlar sitesinde konu ile ilgili yapılan haber ve açıklama:

"Değerli Kardeşlerimiz son günlerde şianın, burnunu, ülkemize yazarlar vasıtasıyla sokmaya çalıştığını görüyoruz. Bu yazarlardan bir tanesi de Sinan Yağmur.

Sözde iki büyük Allah dostunun aşkını anlattığı “Aşkın Gözyaşları” kitabını hepiniz biliyorsunuz. Kitapta Şems-i Tibrizi Ve Mevlana Hazretlerini konuşturmuş! Yani kitapta bu iki Allah dostunun konuşmaları(!) geçiyor. Şems-i Tibrizi demiş ki: “Soyum Şia’nın İsmailiyye mezhebinden, fıkhi olarak da Caferiyye ekolünü benimsemişlerdir.”

Kişi sanki İran’lı olunca Şii oluyor! Bu gün iran’da binlerce Ehli Sünnet Müslüman var. Onca zulme ve kısıtlamalara rağmen hakkı müdafaa için çalışıyorlar. Ancak kitapta şii olduğu iması yapılıyor.

Kitapta en ilginç olan nokta ise tasavvuf şeyhi olan Şems-i Tibrizi’nin, Tasavvufun olmazsa olmazı rabıtayı inkar etmesi. Buradan anlıyoruz ki, bunu yazanın tasavvuf ile hiç bir alakası yok, yazılanlarında içine süt damlatılmış sudan farkı yok… Çarpıtmalarla dolu bir kitap…

HAZRETİ MUAVİYE’Yİ DÜŞMAN GÖSTEREN KİTAP
Şimdi Sinan Yağmur’un nasıl Şia’ya hizmet ettiğini daha iyi anlayacaksınız. Yazdığı “Aşka Yolculuk Veysel Karani” kitabında da Hazreti Muaviye (Radıyallahu anh)ı öyle bir kötülüyor, öyle bir kin ile kaleme alıyor ki okuyanların “kafir” demekten kendini alamayacağı kesindir.

Peygamberimizin “vahiy katibi” yaptığı ve övgülerine mazhar olan bu sahabeyi tenkit etmek ise ancak Şiilere ve onun sözcülerine has bir özelliktir.

Bakın o kitabın 253-260. Sayfalarında geçen sözde diyaloglar nasıl:
Hz Aişe yaptığı yanlışlıktan dönerek Hz. Ali ye biat etti. Ancak gözü dünya hırsıyla taşkın Muaviye, kendine ve ailesine krallık kurmak istiyordu. O nedenle akrabası olduğu Hz. Osman ın ölümünden sorumlu katillerin Hz Ali tarafından himaye edildiğini öne sürerek, ona karşı bir ordu kurdu. Bu savaş imamet ve sultanlık arasındaki bir savaştı. Muaviye, Muhammed dinine karşı cahiliyenin zihniyetini yerleştirmek istiyordu. Onun amacı sultan olmak ve saltanatını büyütmekti. Bu haliyle Muaviye’nin Bizans İmparatorluğu’ndan, İran ‘ın Kisra’sından bir farkı yoktu…



Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın elçileri şöyle demiş:
“Ey Muaviye! Senin reddettiğin şeyi ben iyice anlamış bulunuyorum. Yemin ederim ki, senin neyin peşinde olduğun ve ne istediğin bize gizli değil. Sen, halkı saptıracak, arzularına meylettirecek ve itaatlerini celp edecek söz olarak” imamımız mazlum olarak öldürüldü, biz onun kanını istiyoruz!” sözünden başka bir şey bulamadın. Sana da bu hususta ayak takımı, azgın kimseler itibar etmiştir. Biz iyice biliyoruz ki, sen ona yardım etmek istemedim. Şu arkasına düştüğün halifelik makamı yüzünden onun öldürülmesini istedin. Hâlbuki bir işi nice temenni edip isteyen vardır ki Allah, kudretiyle o istenen şeyi başkasına verir. Bazen de bir şeyi temenni eden kimseye arzularının üstünde verilir. Yemin ederim ki, bunlardan hiçbirinde senin için bir hayır bulunmamaktadır. Sen istediğin şeyi elde edemezsen, şu halde, bu hususta Arap ın en kötüsüsün. Temenni ettiğin şeye kavuşuncaya kadar Allah da seni cehenneme atar… Ey Muaviye, Allah tan kork, bu davandan vazgeç. İşe layık olan kimseyle çekişme!”

….

Hz. Ali Adiy bin Hatem ‘i, Muaviye nin huzuruna gönderdi. Huzura çıktığında Adiy söze başladı ve şunları söyledi:

“Biz seni yüce Allah ın, sözümüzü ve ümmetimizi birleştirecek, kan dökülmesini durduracak, şahışların arasını düzeltecek olan emrine itaate çağırıyoruz. Hz. Peygamber’in oğlu yerinde olan Hz Ali, bizim en faziletlimiz, en önce Müslüman olan, İslam ı tatbik etmede en iyimiz olan zattır. İnsanlar onun lehine ittifak edip toplanmışlar ve Allah onları, halifeliğe layık gördükleri bu insanlar en doğru yola ulaştırmıştır. Senden ve seninle beraber olanlardan başka hiçbir kimse kalmadı. Bu işten vezgeç ey Muaviye ! Allah senin ve taraflarının başına Cemel günündeki felaketi vermesin”

Muaviye savaşın kendine verdiği gözü dönmüşlükle cevap verdi:

“Sen ara bulmak için değil de sanki tehdit etmek için gelmişsin. Heyhat, ey Adiy! Allah’a yemin ederim ki, savaş benim mesleğimdir. Harp etmekten zerre kadar korkum yok. Şüphesiz ki sen, Osman bin Affan ‘a hücum eden cahillerdensin. Sen onun katillerindensin! Senin Allah’ın ölümü takdir ettiği kimselerden olmanı ne kadar isterdim, ama ne yazık ki değilsin. Sen daha güçlü olan reisinin derecesini küçülttün…”

“Biz sana, bizi ve seni ıslah edecek olan, davet ve nasihat konusunda geldik Muaviye. Sen ise önümüze misaller sürüp, lafebeliği yapıyorsun. Kendini haklı çıkartacak cinsten söz ve işi bırak! Bize de sana da fayda verecek olan sorumuza cevap ver! Hz Ali’nin söylediklerinin tebliğ etmek ve senden dinlediğim şeyleri de ona ulaştırmak için geldim. Allah tan kork ve Ali ye muhalefet etme. Allah şahidimizdir ki biz, ondan daha müttaki, daha çok züht sahibi her çeşit hayır özelliklerini şahsında toplayan başka bir kimse katiyen görmedik!”

Muaviye nin yanındaki birkaç adam eline kılıçlarına doğru götürüyorlardı ki onlara doğru seslendi:

“Kılıçlarınızı sokun kınlarına! Ali nin ve ona biat edenlerin kanı bana helaldir. Savaş meydanına kadar sabredin… Nasılsa ecelllerini tayin ederiz” diyerek elçiye döndü. “Sana gelince Adiy… Git efendine söyle, vasiyetini hazırlasın! Mekke uluları artık benimle gurur duyacak. Ben yaşadığım sürece Ali ve ehline yaşamayı haram kılacağım Ali yi oldum olası sevmedim, sevemedim Hilafete o geçene kadar Müslümanlar rezil rüsva olsun razıyım. Bu savaş nasılsı günün birinde olacaktı. Müslümanların dökülen kanlarını düşünecek vaktim yok! Şimdi defol karşımdan !”

Muaviye nin bu tutumu çöl sıcağında, soğuk hava estirmişti. Bu adamın gözünü kan bürümüştü. Gözünü diktiği kan ise Müslüman kanıydı. Nasıl bir ruh haliydi bu? Aynı ayetleri okuyup, aynı secdeye baş koyan birisi nasıl böyle kandan savaştan, ölümden rahatlıkla bahsedebiliyordu? İktidar hırsı buydu… Bu hırs insanı, acımadan gözünün yaşına bile bakmadan kardeşinin canına kastettirebiliyordu demek.

SAHABE SAHABEYİ TEKFİR ETMİŞ!
İfadelere dikkat ediyorsunuz değil mi? Gözü dönmüşlük vs.. Şu cümleye dikkatinizi çekeriz, Hazreti Muaviye Radıyallahu anh haşa demiş ki: “Kılıçlarınızı sokun kınlarına! Ali’nin ve ona biat edenlerin kanı bana helaldir.”

Bu nasıl adice bir iftiradır böyle. Hazreti Muaviye’nin hazreti Ali’yi kâfir olarak gördüğünü ima etmektir ki, altından kalkılamayacak bir iftiradır. Sinan Yağmur’un bu yazdıkları ancak ŞİA kaynaklarında geçen uydurma beyanlardır.

Onlar birbirini ne tekfir etmiş, ne de kötülemiştir..

Sıffin muharebesi sırasında Bizans imparatoru İkinci Kostantin, hudutlardaki İslam şehirlerine rahatsızlık veriyordu. Hazreti Muaviye ona mektup yazıp: “Bu sarkıntılıktan vazgeçmezsen, şimdi Efendimle sulh yapar, onun askerlerinin kumandanı olur, oraya gelip şehirlerini yakarım, seni domuzlara çoban yaparım.” Demişti.
Yine aynı zamanda Halife Hazreti Ali büyük bir kalabalık karşısında: “Kardeşlerimiz bizden ayrıldı. Onlar kafir ve fasık değildirler, çünkü ictihadları öyle oldu.” Buyurdu.

Değerli kardeşlerimiz, Hazreti Muaviye (Radıyallahu anh) Peygamberimizin sohbetlerine katılmak ile “sahabe” derecesine ulaşmıştır. Sahabelik “evliyalığın” en üst makamıdır. Bakınız mesela Hazreti Vahşi, Hazreti Hamza (Radıyallahu anhuma) yı şehit ettikten sonra müslüman olmuştu. Veysel Karani ise hiç görmediği halde peygamberimize aşık olup, onun hasreti ile yanıp tutuşmuş nihayetinde malumunuz olduğu üzere Peygamberimizin evine gitmiş ve annesine verdiği söz üzere göremeden gelmişti.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: “Uveys eğer sahabenin faziletini bilseydi, orada bekler ve peygamberimizi görürdü” diyerek Hazreti Vahşi Radıyallahu Anh’ın derecesi ile kıyaslanamayacağını beyan ediyor.

Yani sahabe olmak o kadar üstün bir derecedir ki o makamda olan bir kişinin nefsani hareket ederek Müslümanları birbirine düşürmesi mümkün değildir. Bakınız İmam-ı Rabbani hazretleri sahabe-i Kiramın bu halini ve ona düşmanlık edenleri nasıl uyarıyor (Adeta Sinan Yağmur için yazılmış bir mektup)
“İyi biliniz ki, bid’at sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, katkat daha fenadır. Yetmişiki türlü bid’at sahibi vardır. Bunların içinden en kötüsü, Peygamberimizin Eshâbına düşmanlık edenlerdir. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, bunlara kâfir diyor. Sûre-i Fethin son âyetinde meâlen, (Senin Eshâbına kâfirlerin düşman olması için) buyuruldu. Kur’an-ı kerimi ve islâmiyeti bizlere bildiren, Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan biri kötü olursa, Kur’an-ı kerim, sağlam olmaz. İslâmiyete güven kalmaz. Kur’an-ı kerimi, Osman topladı. Osman için, dil uzatılırsa, Kur’an-ı kerime dil uzatılmış olur. Zındıkların böyle îtikatlarından Allahü teâlâya sığınırız! Eshâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar, muharebeler, nefslerine uyarak değildi. Onların mübârek nefsleri, insanların en iyisinin sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilâlıyan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, islâmiyete uymıyan istek kalmamıştı. Şu kadar biliyoruz ki, Emîr haklı idi, Ona karşı duranlar hatâ etti. Fakat, bu hatâları, ictihâdda yanılma idi. İctihâd hatâsı, fısk, günah değildir. Hattâ, ayblamaya bile izin yoktur. Çünkü, ictihâdda hatâ edene de, bir sevap vardır. Evet, nasipsiz Yezîd, Eshâb-ı kirâmdan değildi. Onun tâlihsizliğine karşı, kim ne diyebilir ki, hiçbir kâfirin yapmadığı işi, o bedbaht kimse yapmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinden bazısının, ona lânete izin vermemesi, onun işini beğendikleri için değil, belki pişman olmuş, tevbe etmiştir dedikleri içindir.”

SAHABEYE DİL UZATANLAR!
İmam-ı Rabbani hazretleri, sahabe-i kirama düşmanlık edenleri bid’atçilerin en şerlisi olarak nitelendiriyor. O halde bu bid’atçilerden uzak durulması icap eder.

İmam-ı Şafi ne güzel demiş: “Allah elimizi bulaştırmadı biz de dilimizi bulaştırmayalım”

Bu gün bir Müslümanın o sahabeleri kötüleyerek kazanacağı (ateşten başka) hiçbir kar yoktur. Kaybedeceği çok şey vardır. Ayrıca Hazreti Muaviye (Radıyallahu anh) kendisi hakkında yapılan “gözü dönmüş, hırs bürümüş, kanı helal demiş” ve benzeri yorumlardan iftira olduğu için hak talep edecektir.

Sinan Yağmur denen şahsa bu cihetle dikkat etmenizi, kitaplarında hayır olmadığını ve Ehli sünnet dairesinden ayrıldığını söylemek istiyoruz. Sahabe Efendilerimize hakaret eden, kin ve nefreti kalplere yerleştirmeye çalışan bu yazar bozuntusundan uzak durmanızı şiddetle tavsiye ederiz… (Sahabeye kin kusan bir yazar bizim gözümüzde ancak yazar bozuntusudur)

www.ihvanlar.net
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara