Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ağlama anne:'Ben dilekçemi Allah'a verdim'

'Belki kızacaksınız ama bir çift sözümüz var. Eğer bizi öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse, adalet talep ediyoruz. Herkesin hakkı değil mi adalet? Yoksa, o kocaman, pahalı bombalarını bizi öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli, hedefi şaşırmayıp bizi öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyiz?'

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-28 18:41:55

Ağlama anne:'Ben dilekçemi Allah'a verdim'
TIMETURK / Nevzat Çiçek

“Otuz dört melek Rabb’ül Alemin’in katından geldiler inşallah

Otuz dört melek, otuz dört şehit…Rabbül Alemin onları her gece rüyalarınıza soksun…

Allahu Teala onları bu işi yapanların rüyalarına soksun…

Bize bu hıyaneti yapanların, buna sebep olanların, bizi şikayet edenlerin

Rabbül Alemin bize bu ihaneti yapanları otuz dört parça yapıp analarının önüne koysun…

Aslanım iki bidon mazot getirdi ve sadece iki defa gitti…

Aslanımın parçalarını göremedim…

Vallahi billahi oğlum gömüldükten beş gün sona eli bulundu…

Vallahi ben o eli insanlara gösterecektim, kamera ve televizyonlara gösterecektim…

İmam ve köylüler onun kolunu benden sakladılar…Beş gün sonra götürüp o eli oğlumun mezarına koymuşlar…

Vallahi ben o kolu devletin karşısına çıkaracaktım…Bütün dünya devletlerinin önüne koyacaktım.

Görsünler biz mi yalan söylüyoruz, doğru mu?

Devletin bunu bize yapmaya ne hakkı vardı? Kapımıza gelip yakalasaydı, hapse atsaydı.

İki bidon mazotun cezası iki gün tutuklayıp, üçüncü gün serbest bırakmaktır.Cezası dört uçakla parçalamak değil.” Roboski’de katledilen 34 candan biri olan 17 yaşındaki Aslan’ın annesi böyle sesleniyordu ve böyle dua ediyordu.

33 Kurşun gibi Roboski’de katledilenlerin aileleri 68 yıl sonra hala pasaporta içlerinin ısınmadığını söyleyecekti… Sınırı kaçak geçmelerini, “Bir evin bir odasından diğer odasına geçmek gibi” anlatacaklardı…Birileri hem sınırların yapay olduğunu söyleyecek ama ailelerin bu haykırışını duymazlıktan geşecekti.

Yine pasaporta ısınmadı içimiz, yine bir ferman buyurdu paşamız…Yine katlimize sebep suçumuz fukaralığımız diyeceklerdi.
Biri ferman buyurmuştu…34 insanın tepesine bombalar yağacaktı…Usul usul öldürüleceklerdi. Donarak, yanarak, hayalleri gözlerinden akarak gideceklerdi.

At sırtlarında gitmişlerdi, at sırtlarında cansız bedenleri taşınacaktı. Uğruna öldükleri mazotu, kaçak çayı ve kaçak sigaraları onların ardında Roboski’nin sokaklarında taziyeye gelenlere anlatılacak, ikram edilecek, hasretler, göz yaşları ve öfkeler yine kaçak çayın buğusunda kaçak anlatılacaktı…

Puslu havanın merkezi Ankara’dan “Her kürtaj bir Uludere’dir” denecekti…

Roboski’de bir baba “Gözlerimi ve ellerimi benden aldılar” diyerek ama gözlerle ağlayacaktı. Ağlayan Abdurahman Encü 16 yaşında kaybettiği oğlu Bilal’in en çok sevdiği elma ağaçlarını mezarına dikecekti

Bir diğer baba “Ben dilekçemi Allah’a verdim” diyordu.Oğlunu ayakkabılarından tanıdığını ağlayarak anlatıyor, “Elleri ve başı kopmuştu, ancak ayakkabılarından tanıdım” derken, neden bize bunu yaptınız diye soruyordu

Roboski’de 34’ün hangisine dokunsanız bir dram ve hayal vardı karşınızda. Seyithan 21 yaşında bombalarla öldürülen 34’ten biriydi. sevdiği kız için bir yıl İstanbul’a gitmişti, hayalleri vardı…Babasının emekli 300 TL’lik maaşının yetmediğini biliyordu. Sevdiği kız için ilk defa kaçağa gitti ve ilk defa öldü. Cenazesi soğuk bir kış günü at sırtında getirildi… Usul usul karların üzerine bırakıldı…

Ahmet Arif 68 yıl önce benzer bir olayda öldürülen 33 köylü için “pasaporta ısınmamıştı içimiz budur katlimize sebep suçumuz” demişti. Bugün Ahmet Arif’in 33’ünü 34 yapsanız aynı dizeler çıkar yine karşınıza.
“Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fukaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına... “ diyordu”

Ne yaşlarının küçüklüğü, ne sınırı bilerek geçmeleri, karolun haberdar olması katledilmelerine engel değildi. Biri ferman buyurmuştu

Bir kış günüydü Roboski’ye gitmemiz.Bir Fatiha okumak, başsağlığı dilemek ve acılara ortak olmak istemiştik.

Acılarının yanında öfkelerine de ortak olmuştuk. Cami önünde karşılanmış, sınırın öbür tarafından getirilen kaçak çayları kaçak sigaralar eşliğinde içmiştik.Onlar anlattıkça biz ağlıyorduk, onlar “Neden” diye sorunca biz susuyorduk

Kar vardı, kış vardı, gittiğimizde yas ve acı vardı… Bütün bunlar kadar mezarların yanı başında derin bir öfke vardı… Plastik çiçeklerle bezenmiş mezarlılarda yatan 34 can vardı.

Birileri soruyordu Hazreti Muhammed Uludere için ne derdi diye…
Habibimiz, Önderimiz, peygamberimiz bugün yaşasaydı, “Yarabbi ben bu işten beriyim derdi” …Büyüklerimiz bize bu meseleyi anlatırken, Roboski’nin de hatırlanması gerektiğini anlatıyordu:
Allah Resulü Halid Bin Velid’i Cezime oğullarına gönderdi. Bir yanlış anlaşılmadan dolayı Halid Bin Velid burayı bastı. Orada mazlum ve mağdur insanlar yanlışlıkla katledildi. Allah Resulü ertesi gün bunu haber aldığında iş işten geçmişti. Halid’i çağırdı. Halid geldi. Resulallah Halid’in geldiği taraftan yüzünü öbür tarafa çevirdi. Halid oradan geldi Resulaallah öbür tarafa çevirdi, Resulaallah bunları yaparkan elleri semada gözlerinden yaşlar akıyor, “Yarabbi ben Halid’in yaptığından beriyim. Ben Halid’in yaptığından beriyim, Ben Halid’in yaptığından beriyim.” (uzağım.)

İster adına Uludere deyin, ister Roboski deyin…Bir katliam gerekleşti. Bu katliam kadar daha sonra söylenenler de başka bir katliamı beraberinde getirdi. Bu öfke beraberinde bir Uludere Destanı getirdi.

Üstad Cahit Koytak’ın yazdığı gibi:
“Kendisine Kürt mü, Türk mü, Ermeni mi,
Olduğunu sorana elinin tersini gösteren Allah’a,
Yani herkesin ve her çağın Rabbine, soruyorum,
Yazdığı kıssalar arasında, Bir de ‘Uludere Kıssası’,
‘Düşünenlerin, düşünüp ders çıkaracağı’
Bir Uludere Destanı, niye olmasın, niye?”

Roboski’de katledinlere bırakalım sözü ve kime teşekkür ettiğimizi bir kez daha düşünelim ve helalleşmek için ne yapmamız gerekiyor onu düşünelim onun adımlarını atalım


Ben Serhat Encü'yüm, 
1 yıl oldu!

Ben "kaçak"tan dönünceye kadar uyku girmezdi gözlerine annemin; dua ederdi "güvercinime bir şey olmasın" diye... Onu uyumamış görünce teselli ederdim, "Bir şey olmaz anne, korkma! Hem bir şey olsa bile en sevdiğim arkadaşlarımlayım" derdim.

Ben Celal Encü'yüm1 yıl oldu!

Rakam değil "insan"ım! Benim de bir hikayem var!
Ben Celal Encü'yüm, 2012'yi görsem 17 yaşıma girecektim;

Ben Hüseyin Encü'yüm1 yıl oldu!

Anneme hep 'Senin sözünü dinleyen bir gelin getireceğim' diyordum. Affetsin. Bırakmadılar. Bir dağ sırtında bombalarla bedenimi parçaladılar.

Ben Cemal Encü'yüm1 yıl oldu!

Eğer katletmeseydiniz geçen yıl 18'ime girecektim.

Ben Salih Ürek'im, 1 yıl oldu!

Gecenin karanlığında ve soğuk karın koynunda beş saat ölümle pençeleşen 34'lerdenim.

Ben Bedran Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ben dokuz nüfuslu bir ailenin en büyük erkek çocuğuydum, büyük dediysem öyle çok değil, 13 yaşındaydım.

Ben Yüksel Ürek'im, 1 yıl oldu!

Üzerime bomba yağdıran pilot kimdi, ben yaşta çocuğu var mıydı, kendi çocuğunu benim yerime koydu mu çok merak ediyorum; sahi, bir baba bir çocuğu bombalayabilir mi?

Ben Adem Ant'ım, 1 yıl oldu!

Yaşı küçük bir akrabam gidecekti kaçağa, onu yalnız bırakmamak için gitmek zorundaydım, gittim... Belki bu son kaçaktan kazanacağım parayla Garibe'me bir çift küpe alacaktım... Ama bu sondu, kim ne derse desin son olacaktı! Sonumuz oldu!

Ben Selam Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Yoldayken 40 lira için beni bu karda kışta kıyamette, kelle koltukta bu sefere çıkaran düzene her nefesimde lanet ettim. Bu ilk kaçağımdı, sonum oldu!

Ben Aslan Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Abim, 10 kardeşe bakmak için gittiği kaçakta bacağını bırakmıştı şimdi bana mezar olan bu toprağa. Sıra bana gelmiş abimin yerine ben düşmüştüm bu yola. Çıkmadan anama tembih ettim ''Kekliklerimi susuz bırakma'' diye. Keklikleri sahipsiz, anamı da Aslan'sız bıraktı o koca bombalar.

Ben Hamza Encü'yüm, 
1 yıl oldu!

Tepemize düşen ilk bombanın ateşi Roboskî'nin kıyameti oldu. Ömür tesbihimin ipi koptu. Her bir yaşım bir tespih tanesi gibi savruldu Roboskî'nin kayalarına...

Ben Hüsnü Encü'yüm, 
1 yıl oldu!

Size nasıl anlatsam hikâyemi? Yoksulluğun kol gezdiği bu diyarda ''kaçak'' olmanın aslında ekmek kavgası olduğunu mu anlatsam? Sekiz yıl süren çocuk özlemimi dindirecekken daha annesinin karnında yetim olan çocuğumu mu yoksa?

Ben Bilal Encü'yüm, 1 yıl oldu!

O katran karası gecede ben de otuz dördün biriydim. Her birimiz elimizde katırımızın yuları, aklımızda hayaller, karanlığın kalbine yürüyorduk...

Ben Mahsun Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Sınırları zorlayan bizim ekmek davamız iken aynı kaderi paylaştığımız katırların o çıldırtan çalışkanlığına dalıp bir kaçağı daha bitirmek üzereydik belki. Sersemleten o F16 seslerini duyana kadar. Sonrası bir mahşerden farksızdı zaten

Ben Nevzat Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Çok sürmedi, beni de "on ikiden" vurdu "kahraman" pilot! Ben de yedim o demir kanatlı kuşun o lanet meyvesinden, yedi kat gök delindi feryadımdan, yedi kez "oleyy!" dedi pilot ve arkadaşları, yedi parçasını bulabildiler vücudumun...

Ben Karker Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Annem Karker, kimliğim Selahattin dese de aslında ben 34'den biriyim. Katledilen ve cenazesi en son kaldırılanım. Özlemlerimi soğuk toprağın bağrına gömen ve katırıyla ölenlerdenim.

Ben Savaş Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ölümün bizi nerede beklediğini bilemeyiz' derdi Hüsnü ağabeyim, itiraf etmeliyim ki hazırlıksız yakalandık! Hiçbirimizin aklına gelmezdi bu kar-boran-fırtınada paramparça olup yanarak can vereceğimiz... "Otuz dört kaçakçı" idik biz...

Ben Şivan Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ben Şivan Encü'yüm, ömrünün ilk baharında fırtınaya tutulmuş "otuz dördün" biriyim... Şivan Perwer'in "Helepçe"sinde bir "ax hawar! hawar! hawar!" var ya; o benim işte...

Ben Şerafettin Encü'yüm, 1 yıl oldu!


Benim hikayem de böyle bilinsin. Domdom kurşunu değil koca bombalar bedenimdeki... Yine teke tekte yenilmedik, yine haindi pusu. Şair yazarsa bir daha, aynen böyle yazsın!

Ben Şêrvan Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Yerin beyaz göğün kara olduğu o gece hepimizin türküsünü on ikiden vurdular! Kimimiz yanarak can verdi kimimiz donarak! Her birimizin düşleri vardı, gelinlik kız gibi sakladığımız düşlerimizi tuzla buz ettiler...

Ben Fadıl Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ben "otuz dördün biri"yim; beşbin ikiyüz otuz üç numaralı kanuna göre "terörle mücadeleden doğan zarar"dan sayıldık biz... 'Ölümün eski hüznünü kaybettiği asırda' öldük, istatistik olarak geçtik "resmî" kayıtlara...

Ben Vedat Encü'yüm, 1 yıl oldu!


Matematik benim en sevdiğim dersti. O soruları çözmek hayata karşı yeni yeni umutlar edinmek gibiydi. Sanki sadece matematiği değil hayatı da çözüyordum her bir soruda. Kürtçe düşünüp Türkçe konuşmak ve yazmak zor oluyordu ama matematik sorularını her dilden çözebilirdin. Anlayacağınız matematiğim iyiydi.

Ben Orhan Encü'yüm, 1 yıl oldu!


Kaç zamandır bir bilgisayar istiyordum babamdan, o da yoksulluk mevsimi çıkınca alacağı sözünü veriyordu. Gel gör ki bitmek bilmiyordu bu mevsim, kara kışlardan daha uzun sürüyordu..

Ben Zeydan Encü'yüm, 1 yıl oldu!


"Otuz dördün her biri" bir başka acı ile öldü o gece. Ecel otuz dört çeşidini serdi ölüm tarlasına... Herkes umduğu ölümü değil bulduğu ölümü tatmak zorunda kaldı. Ben Zeydan Encü'yüm, kara toprağın kara bağrına, yanyana yürüdüğü kardeşi Orhan ile yanyana değil parça parça düşen.

Ben Özcan Uysal'ım, 1 yıl oldu!

19'una basamamak, maça gidememek, eve geç gelememek, âşık olamamak, üzülüp sevinememek ne garip şey anne.

Ben Osman Kaplan'ım, 1 yıl oldu!


Sanırım kimse benim yeni bir elbise giydiğime şahit olmamıştır. Anlayacağınız çok yoksuldum, hem de çok. O gece üzerimize yağan bombalar ailemi bir kat daha yoksul yaptı. Çocuklarım şimdi hem yoksul, hem de yetim.

Ben Nadir Alma'yım, 1 yıl oldu!


Gecenin kanatlarına sığındık, nafile, geceye döndü gün gibi hayatımız... Yorgunluk ve yoksullukla ayakta duran gövdem, cemre gibi düştü toprağa... O gece "otuz dört" yıldız kaydı gökten, "otuz dört" dilek tutuldu, "otuz dört" nefes...

Ben Erkan Encü'yüm, 1 yıl oldu!


Dönüş yolunda ölüm taşıyan gülleler yağdı tepemize. Annemden dinlediğim bir hikayede geçiyordu, ebabil kuşları da böyle ölüm yağdırmışlardı zalimlerin başına. Ama biz masumduk, dinlemediler...

Ben Mehmed Ali Tosun'um, 1 yıl oldu!

Nevzat, Şêrvan ve Osman'ın ardına düşüp "kaçağa" yani son yolculuğuma çıktım. Eğer soracak olursanız bana "Ne anladın bu hayattan" diye, size derim ki: "Acıdır ecel şerbeti içilmez / üç derdim var birbirinden seçilmez / bir ayrılık / bir yoksulluk / bir ölüm...

Ben Selman Encü'yüm, 1 yıl oldu!

"Her el insanlığın mutluluğuna ya da sefaletine bir şey katar" demiş adamın biri, pilotun düğmeye basan eli sefaletimizi felakete çevirdi...

Ben Cihan Encü'yüm, 1 yıl oldu!


Ben de düştüm yükü umut, kaderi ölüm olan bu kervanın ardına... Kimi okumak, kimi avlanmak, kimi ibadet için uykusunu feda eder. Bizi bu karda kışta uykumuzdan alan sebep ekmek kavgasıydı...

Ben Muhammed Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ey beni bombalarla yakıp hayallerimi üzerime kefen yapan! Bilesin, "En az benimki kadar annemin de ahı tutar sana/ Burnumdan getirdiğin süt onun sonuçta"... Yağmur suyu yumuşatırmış değdiği yeri, yüreğin yağmura tutulsun, ne diyeyim!

Ben Seyithan Enç'im, 1 yıl oldu!


Dağları delemedik, göğsümüzü deldi kara gülleler. Ferhat'la Mecnun'a haber salın. Bir genç, sevdiğinin sesini duyabilmek için öldürüldü. Biliyor musunuz ölümün de kanatları var, sevgilinin kanatları gibi. Lakin bana sarılmakta sevgiliden daha istekliydi...

Ben Salih Encü'yüm, 1 yıl oldu!

Ah anam! Daha nasıl anlatayım sana, sınırın yollarından başka yol bırakılmadığını bizlere? Ömrümün sonuna kadar dizinin dibinde mesut olurdum, dünyanın onca gamı olmasa...


Haber Ara