TİMETÜRK/Joseph Massad
Siyonist hareketin başlangıcından beri Siyonist düşünürler, ulusal sömürgeci projelerini Antisemitizme bir tepki olarak sundular. Siyonistler, Antisemitizmi Yahudi Sorunu’nun bir tanısı değilse bile bir semptomu olarak görürlerken; Siyonizm’i, Antisemitizmi Avrupa’dan tamamen silecek nihai bir deva şeklinde önerdiler.
Herzl ve takipçileri, Yahudi-olmayan toplumlardaki Yahudilerin varlığının Antisemitizme yol açtığında ısrar ettiler. Herzl bunu temel Siyonist risalesi Der Judenstaat’ta şu şekilde ortaya koyuyordu: “Şansız Yahudiler, Antisemitizm tohumlarını şimdilerde İngiltere’ye taşıyor. Halihazırda Amerika’ya soktular”.
Antisemitlerle bu tanıyı paylaşan Siyonistler, “gayritabii” durumlarını “normalleştirmek” yani onları diğer uluslar gibi bir ulusa dönüştürmek için Yahudi-olmayan toplumlardan Yahudilerin çıkışı çağrısında bulundular.
Siyonizm ancak sömürgeci-yerleşimci bir proje vasıtasıyla gerçekleştirilebilirdi. Kurucular da bunun ancak sömürgeci güçlerle yapılacak ittifakla sağlanabileceğini anlamışlardı. Filistin’in sömürgeleştirilmesi geç başlamışken, Avrupa sömürgeciliğinin düşüşünün arifesinde Siyonizm, ilk yıllarında serpilecekti. Bunun tam olarak nedeni, 19’ncu yüzyıl sonları ve 20’nci yüzyıl başları Avrupa toplumunda Antisemitizm ve sömürgeciliğin her ikisinin de muteber ve geçer akçe olmalarıydı.
İlk yıllarında Yahudi Siyonizm’i Avrupalı Hıristiyan sponsorlarıyla birlikte bin yıllık Protestan kabulünü harekete geçireceklerdi. Bu kabule göre Yahudilerin tarihi ve coğrafi olarak bağlı oldukları Filistin’e dönmeleri bir “zorunluktu”. Yahudi sömürgeciliğine karşı Filistin muhalefeti, Avrupalı Yahudiler için Filistin’in “ulusal vatan” olduğuna dair Yahudi ve Hıristiyan iddialarına karşı bir hakaret ve Avrupa hakimiyetine karşı yerli fanatik direniş olarak nitelendirilecekti.
Devlet-destekli antisemitizm
Devlet-destekli antisemitizm, en çok Siyonizm’e yararlı olduğunu ispat edecekti. Gerçekten de Siyonist liderler, devlet antisemitizminin sömürge projeleri için hayati olduğunu bilinçli şekilde ifade etmişlerdi. Herzl de bu konuda lafı dolaştırmamıştı. Temel risalesinde “Antisemitizmle başı dertte olan tüm ülke hükümetlerinin istediğimiz bağımsızlığı elde etmemiz için bize yardımda hevesli olacaklarını” ilan ediyordu. Gerçekten de “sadece fakir Yahudiler” Avrupalı Yahudilerin göç fonuna katkı sağlamıyordu aynı zamanda “onlardan kurtulmak isteyen Hıristiyanlar da” buna yardımcı oluyordu.
Herzl günlüklerinde “antisemitistler, en güvenilir dostlarımız, antisemit ülkeler müttefiklerimiz olacak” sonucuna ulaşıyordu. Bunlar dil sürçmeleri ya da hatalar değildi Siyonizm ve İsrail’in bugüne kadar uyguladığı uzun-soluklu bir stratejiydi.
Tanınmış Protestan antisemit Arthur Balfour, 1905’te pogromlardan (ÇN: dini ve etnik getto) kaçan Doğu Avrupalı Yahudilerin İngiltere’ye göçünü engelleyecek bir yasanın hamisi oldu. Bu, Yahudilerin yönünü İngiltere’den uzağa değiştiren “Balfour Deklarasyonu” yoluyla Siyonist projeye verdiği desteğin yanında Siyonistlerin ona yaltaklanmak için koştukları gerçeğinden daha önemsiz değildi.
Naziler Almanya’da iktidara geldiğinde, Hitler’le işbirliği yapan yegane Yahudi grubu Herzl’in antisemitizmin Siyonizm’in bir müttefiki olduğu anlayışını paylaşan Siyonistlerdi. Gerçekten de Nazizm’i Yahudilerin en beter düşmanı olarak gören (Almanya’nın içindeki ve dışındaki tüm) Alman Yahudilerinin aksine, Siyonizm Filistin’in sömürgeleştirilmesinin pekiştirilmesinde bir fırsat görmüştü.
1933’te İşçi/Sol Siyonizm, Nazilerle Transfer “Ha’avara” Anlaşması’nı imzalayarak rejime karşı uluslararası boykotu kırmışlardı. Nazi Almanya’sı, ülkedeki Siyonistlere Alman malları ihraç ederek, yani boykotu kırarak Filistin’e göç eden Alman Yahudilerini kaybettikleri mallar için tazmin edecekti. 1933 ila 1939 arasında Yahudi Filistin’e yatırılan sermayenin yüzde 60’ı Transfer Anlaşması yoluyla Alman Yahudilerinden gelmişti. Yani Nazizm, 1930’larda Siyonizm için bir nimetti.
1935’te Alman Siyonist şube, ülkedeki Nazi Nürnberg Kanunlarını destekleyen yegane siyasi güçtü. Ayrıca 1938’deki Kristallnacht (ÇN:10 Kasım 1938’de Yahudi ev, işyerleri ve havralarına yapılan saldırı: Kristal Gece) sonrasına kadar Rundschau adlı kendi gazetesini yayınlamaya izin verilen tek partiydiler. Nazi yetkilileri 1934 ve 1937’de Siyonistlerin misafiri olarak Filistin’i ziyaret edeceklerdi. 1937’de ülkeye gelen Adolf Eichmann ve Herbert Hagen’den başkası değildi. İkisi Siyonist elçi Feivel Polkes tarafından İlyas Dağı’na/Kurmul’a Yahudi sömürge-yerleşimini ziyaret için götürülecekti.
Eichmann’ın 60’ların başında yargılanmak ve asılmak için gelişi, aslında İsrail propagandasının her zaman bahsetmeyi unuttuğu ikinci ziyaretiydi. Yine de Siyonizm her daim antisemitizmle olan işbirliğinin stratejik yani Yahudileri kurtarma amacını taşıyacağını iddia etti.
Ancak bu Nazi idaresi sırasındaki gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Siyonistler Filistin’e göç için Alman Yahudilerine değil İngiltere ve Birleşik Devletler’den gelen Yahudilere öncelik tanıyorlardı. Gerçekten de Filistin’e göç için başvuran Alman Yahudilerinin 3’te 2’si Siyonistlerce geri çevrilmişti. Siyonistlerin ideal göçmen kriteri, bir Yahudi’nin Siyonizm’e bağlılığıydı. Ayrıca genç, sağlıklı, eğitimli, zengin, zanaatkar olmak ve İbranice bilmek de vardı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya
Devlet-destekli antisemitizm Nazilerin yenilmesiyle kaybolunca ve Nazi holocaust’un dehşetleri ortaya çıkmasıyla, Siyonistler antisemitist hareketler ve rejimlerle olan işbirliği tarihlerini gizlemeye çalıştılar. Yine de devlet antisemitizminin kaybolması Siyonist proje için bir ikilem yarattı.
Eğer Siyonizm kendisini Yahudilere karşı antisemit tehditlere bir tepki olduğunu varsayıyorsa, devlet antisemitizminin sona ermesi ile Siyonizm’in varlık nedeni tehlike altına girecekti. Yani artık Yahudiler, yeni İsrail devletine gitme ihtiyacı için ikna edilemeyecekti. Dahası İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada, sömürgeciliğin yanında antisemitizm reddedilir bir hale geldi. Sömürgecilik çağı sona ererken ve bağımsız devletlerin sömürge-sonrası dünyası oraya çıkarken sömürgecilik antisemitizm gibi uluslararası ilişkilerde ve Avrupa dilinde tamamen meşruiyetini yitiriyordu.
Siyonizm’in “kan nehirleri”
Bu dönüşüm Siyonizm’i ikilemde bıraktı. Siyonizm, Filistin toprağının daha fazla sömürgeleştirilmesiyle ilerleyebilirdi ancak sömürgeciliğe karşı artan düşmanlığın farkına vararak sömürgeci projesini sömürge-karşıtı bir mücadele olarak sunmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın başından itibaren İngiliz sponsorların Siyonist projeye verdikleri desteği sınırlamak ve geri çekilmek zorunda kalmasıyla, sağcı Siyonistler onların aleyhinde döndüler.
İngiliz güçlerine karşı terörist saldırılar düzenleyerek Yahudi sömürgeciler, İngiltere’nin onlara ihanet ettiği noktasında hoşgörüsüzdüler. 1944 ile 1948 dönemleri arasında Yahudi terörizmi ve buna İngiliz karşılığı 44 Yahudi terörist ile 170 İngiliz asker ve sivilin ölümüne yol açtı. Oran teröristlerin lehine 4’e 1’di. Kayıp rakamlarının sömürgeciler lehine astronomik seviyelerde olduğu diğer sömürge-karşıtı mücadelelerin aksine, Siyonizm İngiltere’ye karşı terörist savaşını “bağımsızlık savaşı” olarak adlandırmaya, kendisini sömürge-karşıtı bir hareket olarak göstermeye başladı.
Siyonistler artık sömürge projelerini “sömürge-karşıtı” olarak yeniden-kodladıkları için sömürgeleştirmede ilerlerken, Avrupa kamuoyundaki antisemitizme karşı son dönemde oluşan düşmanlıktan çıkar sağlayabileceklerini fark ettiler. Filistin halkı Yahudi sömürgeleşmeye karşı direnişlerini seneden seneye artırırken, Siyonistler antisemitler olarak yaftalayarak onlarla savaşmaya başladılar.
Gerçekten de Siyonist sömürgeciliğin sonlandırılmasına dair her çağrının antisemitizm argümanıyla karşı karşıya bırakılması o dönemlere aitti. İsrail şuna karar verdi: eğer devlet antisemitizmi yoksa icat edilmeliydi; eğer Yahudi sıfatıyla Yahudilere saldırı yoksa bu tasarlanmalıydı; eğer antisemit yaklaşım ayırt edilmiyorsa, kullanılmalı, genelleştirmeli ve büyütülmeliydi. Sömürgeciliğe ve antisemitizme beraber karşı çıkan yeni dünyada İsrail’in kurgulayabileceği yegane savunma, birini yekdiğerinin savunması için kullanmaktı.
Siyonizm, Yahudi sömürgeciliğine karşı Filistin mücadelesini sömürge-karşıtı bir mücadele olarak değil antisemit bir proje olarak yeniden yazmaya başlayacaktı. Filistin Müftüsü Hac Emin El-Hüseyni’nin hikayesi, Filistin tarihinin Siyonist anlatımında A Sergisi haline gelecekti.
İngiltere’yi Siyonist sömürgeci projeye verdiği desteği sonlandırması için ikna etmeye çalışmaktan umutsuz hale düşen ve Filistin’in çalınmasını güçlendiren Siyonist-Nazi işbirliğinden dehşete düşen Filistin elit ve muhafazakar lideri (1936’da Siyonist sömürgeciliğe karşı Filistin köylü isyanına karşı çıkan) Hac Emin El-Hüseyni, 1933’teki Transfer Anlaşması yoluyla Filistin’e Yahudi göçüne verdikleri desteği sonlandırmasına ikna için Nazilerle ilişkiye girişti.
Doğu Avrupalı ve Sovyet Müslümanlara yönelik Nazilerin lehine propagandayla sonuçlanan kısıtlı rolüne rağmen 1950’lerin başlarından bugüne kadar soykırım boyutlarında El-Hüseyni’ye iftira edip kötüleyecek olanlar, Nazilerle işbirliği yapan aynı Siyonistlerdi.
Her şeye rağmen Yahudi sömürgeciliği sorunu Filistinlilerce öne sürüldüğünde, Siyonist tepki değişmeden Yahudi sömürgeciliğin antisemitizmin sonlandırılması için yegane yol olduğunda ve Filistin’in Yahudi sömürgeciliğine karşıt muhalefetinin antisemitizmden başka bir şey olmadığında ısrar etmek oldu. İsrail, Filistin toprağının sömürgeleştirilmesinden bahsetmenin Yahudileri hedef alan antisemitizmden dikkati başka yöne çekmek olduğunda ısrar etmeye başladı.
Devlet-destekli antisemitizmin sonunu getiren yeni savaş-ardılı dönemin ışığında Siyonistler, ülkelerdeki Yahudilere saldırmaya ve Siyonizm’e karşı çıkan ülkelerde antisemitizm vesvesesini uyandırma koyuldular. 1950’lerin başında İsrail Mossad’ı Irak’ta, Iraklı Yahudileri öldürüp yaralayan ve Iraklı Müslümanlar ile Hıristiyanların onları hedef aldığına dair aralarında panik yaratan sinagoglara, kütüphaneleri ve kafelere bombalar koydu. İsrail ve İngiliz-destekli Irak rejimi arasındaki izleyen işbirliği, Iraklı Yahudilerin İsrail’e çıkışını beraberinde getirdi.
Mısırlı Yahudiler hala İsrail’e gitmeyi reddederken, Mossad bir kez daha Mısır sinemaları, tren istasyonları ve postanelerine bombalar koydu. Mısırlı yetkililer, daha sonra “Lavon Affair” adıyla terörist operasyonu ortaya çıkarıp Yahudi failleri yakalayarak yargılayınca, İsrail Nasır’ın “Nil’deki Hitler” olduğunu iddia eden büyük bir propaganda başlattı.
Siyonizm’e karşı çıkan ve tüm Sovyet vatandaşlarının göçüne karşı çıkan Stalinci selefinin aksine Stalin-sonrası Sovyetler Birliği’nde, önemli bir Soğuk Savaş İsrail ve ABD propaganda kampanyası, Sovyetlerin antisemit olduğunda ısrarcı oldu. Amerikalılar ve İsrailliler, diğer Sovyet vatandaşlarına nazaran Sovyet Yahudilerine özel ayrıcalıklar tanıyarak onlara göç vizesi vermesi için Sovyet hükümetini zorladılar.
Ayrılan o Sovyet Yahudileri ekonomik nedenlerle böyle yapıp Birleşik Devletler’e gittiklerinde ortaya çıkan durum İsrail’i, Romanya diktatörü Nikola Çavuşesku ile işbirliği yapmak zorunda bıraktı. Çavuşesku, Sovyet Yahudilerinin yönünü zorla İsrail’e çeviriyordu. Gerçekten de İsrailliler daha sonra ABD’de onların Birleşik Devletler’e göçünü ve SSCB’nin düşüşünün ardından sınırlarını onlara kapatacak bir yasa çıkarttırdılar. Bu, birçok Sovyet Yahudi’sini 1990’larda İsrail’e ekonomik mülteci olarak gitmeye zorlayacaktı. (Bunların birçoğunun Yahudi’ymiş gibi yapan Ruslar olduğu ortaya çıkacaktı.)
Sovyet-sonrası dünya
İsrail ve Siyonizm, fiili antisemit rejimlerin ve o rolü oynayabilecek rejimlerin bittiği için yas tutuyorlardı zira bu rejimler onlara sömürgeci projelerini meşrulaştıracak fazlasıyla propaganda gücü vermişti. SSCB’nin çöküşünün ardından Siyonistlerin elindeki argümanlar ve “antisemit” diye yaftalayabilecekleri rejimler tükendi. Bu yeni durumda İsrail propagandası isterik bir hale geldi. İran Devlet Başkanı Ahmedinecat’ın Siyonist-karşıtı söylemlerini soykırımcı antisemit olarak nitelendirmeyi deneyerek İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te süren sömürgeleştirmesini örtmeyi ümit ediyor.
Eğer bu işe yaramazsa, Dublin’deki İsrail büyükelçiliği, Siyonist sömürgeciliğin örtülmesine yardım için geçtiğimiz hafta Mesih İsa’nın doğaüstü güçlerini işbaşına çağırdı. Resmi Facebook sayfasında İrlanda halkına Yılbaşı Mesajı’nda, büyükelçilik Filistinlilerin, “güvenliği olmayan Yahudiler gibi” hayatta olsalardı İsa ve annesi Meryem’i Beytüllahim’de büyük ihtimal “linç edeceklerini” ilan etti. Bu şekilde İsrail, Yahudi sömürgeci yerleşimcilerin güvenliğini sağlarken Filistin’i sömürgeleştirmeye devam edebilirdi.
Gerçekten de Binyamin Netanyahu geçen seneki BM konuşmasında Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi sömürgeci yerleşimlere Filistin direnişinin antisemit olduğunu iddia etti. Hatta Yahudi sömürgeciliğiyle işbirliğini yasaklayan Filistin Yönetimi’nin kanunlarını Nürnberg Kanunları’na benzetti: “Bugün Ramallah’ta toprağı Yahudilere satmayı ölümle cezalandıran kanunlar var. Bu ırkçılıktır. Bunun hangi kanunları hatırlattığını bilirsiniz”. Netanyahu, Nürnberg Yasaları’nı desteklediklerinde Nazileri 1935’te suça özendirenlerin Filistinliler değil Siyonistler olduğunu unutmuş görünüyor.
Filistinliler bu argümanları çok iyi anladılar ve her zaman mücadelelerinin Yahudi oldukları için Yahudilere karşı değil topraklarının Yahudi sömürgeleştirilmesine karşı olduğunda ısrar ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Birkaç hafta önce Halit Meşal Gazze’ye geldiğinde yaptığı konuşmada şunları diyordu: “Yahudi oldukları için Yahudilerle savaşmıyoruz. Bizler Siyonist işgalciler ve saldırganlarla savaşıyoruz. Topraklarımızı işgal etmeye ya da saldırmaya kalkan herkesle savaşacağız”
İngiliz Observer Gazetesi, bu konuşmayı yanlış tercüme etti: “Yahudileri, Yahudi oldukları için öldürmüyoruz. Fethettikleri için Siyonistleri öldürüyoruz ve toprağımız ile kutsal yerlerimizi alan herkesi öldürmeye devam edeceğiz”. Ali Abuminah’ın sulandırılmış sözleri ve yanlış tercümesinin Siyonist propagandayla aynı çizgide olduğunu yorulmak bilmez şekilde ifşasının ardından Observer düzeltme yayınlandı.
Herzl’in stratejisi, Siyonizm ve İsrail Devleti’nin stratejisi olmaya devam ediyor. Devlet-destekli antisemitizm yok olduysa, İsrail bunu oluşturmalı ve icat etmelidir zira bu, Filistin’in süren sömürgeleştirilmesine karşı her tür uluslararası eleştiri ve kınamaya karşı ana savunma hattıdır.
BM Güvenlik Konseyi’nin 4 daimi üyesi geçen hafta İsrail’i Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te sömürge yerleşimlerini genişletme planları için kınarken, ABD bu sömürge faaliyetlerini kınayan olası bir BM Güvenlik Konseyi kararını kesinlikle veto edecek. Bu olduğunda da İsrailli ve İsrail-yanlısı koronun uluslararası organının “antisemit” olarak kınamasını bir kez daha duyacağız.
Bu stratejinin ömrünü tamamlaması ve uluslararası oyuncuları artık korkutamaması, Siyonist ve İsrailli çevrelerde büyük paniğe neden oldu. İsrail ve Siyonizm artık (Barack Obama hari.) Birleşik Devletler dahil dünya artık “antisemitizmin” İsrail’i savunacak bir argüman olduğunu gayet iyi anlıyor. Bunun dünyanın dikkatini Filistin toprağındaki sömürgeci-yerleşimler ve Yahudi sömürgeciliğin uzaklaştıracak bir İsrail taktiği olduğunun farkına varıyorlar.
Hata yapmayın İsrail söyleminde antisemitizm, Filistin’in Yahudi sömürgeciliğinin devamını sağlayan bir kamuflajdan başka bir şey değildi ve hala da öyledir. Ancak ahmaklar kandırılmaya devam edilebilir.
* El-Cezire köşe yazarı. Filistin Sorununun Sürekliliği adlı kitabın da yazarıdır.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.