Kanuni'nin oğlu içkiden öldü !
Osmanlı Padişahları ile ilgili ilginç gerçekler. Murat Belge ile Gazete Vatan'da gerçekleştirilen ropörtajda Osmanlı İmparatorluğu ve Padişahlar hakkında ilginç bilgiler ortaya çıktı. Belge Başbakan Erdoğan'a da dokundurdu...
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-12-11 07:59:41
- Başbakan Erdoğan, Muhteşem Yüzyıl dizisi için “Bizim böyle bir ecdadımız yok” dedi ve yargıyı göreve çağırdı. Dün “Ecdadımız gerçekten böyle miydi, değil miydi?” diye konuştuk. Ama asıl konuşmamız gereken sansür, demokrasi, yargının bağımsızlığı konusu sanırım... Başbakan’ın tavrına ne diyorsunuz?
Absürd! Zaten bu hikâye baştan sona absürd. Çünkü böyle bir kanun yok. Hangi kanuna dayanarak, bu dizi Sultan Süleyman’ı olduğundan farklı gösteriyor deniliyor? Ne olduğunu kim biliyor ki, farklı olduğunu anlayacak! Bunlar adeta hezeyan halinde söylenmiş sözler. Ama söyleyen Başbakan olduğu için arkasından bir milletvekili hemen eksik olan kanunu yapıp hükümete sunmak üzere harekete geçebiliyor. “Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim” sözünü kimin, ne için söylediğini bilmeden konuşan Başbakan’ın karar verdiği şekilde tarihi şahsiyetler kanunen korunacak. Bundan daha acıklı bir şey olamaz.
- Bu gidiş nereye varır?
Başbakan ben galiba yanlış yapıyorum diye idrak etmedikçe vaziyeti, iyice cepheleştirecek toplumu, iyice gerecek, ondan sonra ne olacağını ben bilemem. Artık olmaz dediğimiz darbe de dahil pek çok şey olur.
Başbakan’ın ordudan korkusu yok ama benim var
- Darbe de dahil mi?
Geçenlerde Deniz Harp Okulu’ndaki törende “Onları unutmadık” diye tutuklu komutanların fotoğrafları taşınmış, bir şeyler olmuş. Bu iş bitti falan denilebilecek bir durum yok. Umarım böyle bir şey olmaz. Bunu da tabii kimseyi korkutmak için söylemiyorum. Kendim korktuğum için söylüyorum. “Böyle olursa” diye... Çünkü askeri darbe olursa sağ kalmayacakların başında ben de gelirim sanıyorum.
- Nasıl?
Onlar bir gelirlerse bu şartlarda tam bir temizlik yaparlar, tüm mikropları temizlemeye başlarlar, öyle değil mi? Beni yok etmeleri gayet normal. Ben de olsam yaparım. Başbakan hezeyan halinde ülkeyi germeye devam ediyor... Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete şeklinde gidiyoruz. Etrafında, partisinde cesaret edip de “Ne yapıyorsun?” diyen yok. Onun korkusu yok ama benim korkum var. Ben siyasi tahmin yapmakta iyi değilimdir. Ama kaotik bir yere doğru gittiğimizi düşünüyorum. İyi bir gidiş değil bu. Çünkü Türkiye’nin demokrasisini şu eriştiği noktalardan daha fazla genişletmesi gereken bir zamanda, birdenbire bunu daha nasıl daraltırız diye bir uğraşa girildi.
- Başbakan’ın bu kutuplaştırma siyasetinin altında başkanlık sistemine geçiş isteğinin yattığı söyleniyor...
Başbakan’ın sağın oylarını, milliyetçi oyları toplamak istediği söyleniyor. Bu olabilir. Çünkü gözümüzle gördüğümüz manzara bunu makul bir açıklama haline getiriyor. Kürt politikasında tamamen böyle bir politika izliyor. “Siz idamı kaldırdınız, ben olsaydım asardım” diye Bahçeli’yi, MHP’yi sıkıştırmaya çalışıyor. Demek ki var böyle bir şey. Bir yandan Ortadoğu’nun efendisi olmaya çalışıyor. Ama Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerde bu dizilerle falan beraber giden bir popülaritesi varsa Türkiye’nin, şimdiye kadar en fizibıl bir demokratik rejim kurmayı başardığı ve Avrupa Birliği’ne aday olduğu gibi olaylardan ötürüdür. Yoksa o diziyi yayından kaldırıp, idamı geri getirmek gibi bir modele ihtiyacı yok Ortadoğu’nun. Bunu kendileri zaten gayet güzel yapıyorlar. O zaman Tayyip Erdoğan’a ihtiyaçları yok.
- Başbakan’ın popülaritesi biraz da bu dizilerden kaynaklanıyor diyebilir miyiz o zaman?
Genel olarak bir popülaritesi var Türkiye’nin. Onun sonucu olarak da dizileri seyrediyor bu ülkeler. Ama aynı zamanda diziler dolayısıyla da o popülarite artıyor. “İşte bakın bunları da çekiyor bu adamlar” diyebiliyorlar.
- Yani Erdoğan’ın sadece “One minute” dediği için değil, aynı zamanda bu diziler de gösterildiği için popülaritesi artıyor?
Evet. Ama şimdi o tarafı kapattı. Şimdi en son bu Süleyman dizisi münasebetiyle kalem, kitap falan dedi. İyi, kalem kitap desin de, böyle kalem kitap denmez. Bir kere tarihi dizi yapanın kalemine müdahale ederseniz ne kalem kalır ne kitap!
Başbakan’ın üzerini örttüğü örtü kalktı!
- Muhteşem Yüzyıl için başta belgesel dedi, sonra dizi dedi. Galiba oturup bir seyretmesi lazım. Onun kafası da karışık...
Anladığım kadarıyla AKP’nin kurulması ve kısa zamanda iktidara gelmesi gibi olaylarda Başbakan, “Şöyle bir politika yapmalı, şöyle bir imaj vermeli, AB’ye karşı şöyle davranmalı, içerde şöyle yapmalı” diye kararlarla geldi. Öncelikle askerden gelen saldırılarla karşılaştı, korkmadı, geri çekilmedi. O mücadeleyi oldukça başarılı bir şekilde götürdü. Böyle bir noktaya geldi. Burada ne olduğunu bilemiyorum. Ameliyat geçirdiği için mi oldu, yoksa Başkanlık sistemi için başka türlü bir strateji kurduğu için mi? Aslında kıyamet gibi haksız ve kanına susamış saldırılara da uğradı iktidar olduğundan beri, onlardan mı nevri döndü, artık ne olduysa oldu, ama kesin bir şekilde herkesin görüp kabul ettiği ve dile getirdiği şekilde değişti. Bu değişimde ortaya çıkan ise sanırım çocukluğundan beri aldığı asıl otantik dünyası ve kültürü. “Ecdadımız böyle değildi” lafı, “İcabında idam da olmalıdır” lafı, son zamanda yaptığı bütün bu konuşmalar bize şunu gösteriyor; bir ara üzerini örttüğünü sandığımız örtü kalktı ve o çıktı ortaya.
- Hangi örtü?
O demokratik davranışlar örtüsü...
- Birkaç yıl öncesine kadar “Erdoğan Milli Görüş gömleğini çıkardı mı, çıkarmadı mı?” diye tartışıyorduk. Tam da oraları aştığımızı düşünüyorduk ki şimdi yine geldik Türkiye muhafazakârlaşıyor mu muhafazakârlaşmıyor mu tartışmalarına. Ama araştırmalar da gösteriyor ki, Türkiye zaten muhafazakâr. Toplumun yüzde 70’i kendini muhafazâkar olarak tanımlıyor...
Öyle... Türkiye muhafazakâr. Ama kendileri de hep öyleydiler, muhafazakârdılar. Örtü kalktı şimdi.
Başbakan muhafazakar kesimi de karşısına aldı!
- Türkiye nereye doğru gidiyor peki?
Türkiye’de o muhafazakâr kesimin de böyle illa herkesin haddini bildirmek gibi özlemleri olduğunu zannetmiyorum. Onlar daha huzurlu, daha sakin bir toplum içinde iş yapmak ve bir yandan da kendi muhafazakâr hayatlarını yaşamak istiyorlar. Ama durmadan bir diziden, her uçan kuştan bir gerilim çıkmasından çok fazla hoşlanacaklarını sanmıyorum. Aslında nicedir o kesimin entelektüelleri arasında bu rahatsızlık başladı. Bunu dile getiriyorlar da... Sonuçta Nasreddin Hoca fıkrası gibi Erdoğan kendi oturduğu dalı kesmekle meşgul. Benim gördüğüm kadarıyla böyle... Bu memlekette bir sürü dürüst, iyi ahlâklı Müslüman insan var. Bunlar inanarak, isteyerek demokrasi diyorlar. Başbakan onları da karşısına almış durumda.
- Halkı kutuplaştırdığı için mi?
Sadece o değil, işte Uludere! İşte eleştirel laf yazdı diye gazetelerinden atılanlar! Erdoğan, vicdani ilkelerle davranan insanları rahatsız edecek bir yığın şey koydu ortaya. Kürt politikası, memleketin genel siyasi sorunları, insanların özel hayatına müdahale gibi.
- Sizin özel hayatınıza müdahale var mı?
Benim çalıştığım üniversitede dışarıdan insanların geldiği iki restoran var. Öğrenci kantininden başka... Doğal olarak oralarda isteyen içki içiyordu. Pek öğrenci gelen yerler de değil, çünkü pahalı. Önce Başbakan’ın müdahalesiyle oralarda içki kalktı. Sonra YÖK kanalıyla kampüslerin sınırları içerisinde içki yasaklandı. Şimdi Boğaziçi, Bilkent gibi üniversitelerde hocalar için açılmış kulüplerde falan içki yasak. Bunlar insanı sinirlendiriyor. Benim özel hayatıma nasıl böyle müdahale edersin ya! Bunlar çok sinir bozucu şeyler. Taksim’e parkın yerine kışla yapılması da öyle... Hepsi insanın normal, günlük hayatına müdahale. Böyle olmaz.
IV. Murad gayet alkoliktir şaraptan ölmüştür!
- Sizin “Dezenfekte Osmanlı” diye bir tanımlamanız var. Diyorsunuz ki, “Osmanlı’nın kötü taraflarını törpüleyip öyle göstermeye çalışıyoruz...” İyi tarafları zaten biliyoruz, onlarla övünüyoruz da... Peki bizim bilmediğimiz ya da törpülediğimiz hangi özellikleri var Osmanlı’nın?
Sonuç olarak padişahlar da değişik karakterlere sahip. Mesela III. Osman kadın düşmanıdır diye bilinir. Ayakkabılarının altına kabaralar (iri başlı demir çivi) çaktırmış, haremde yürürken kadınlar uzaktan sesini duysunlar ve ortadan kaybolsunlar diye... Böyle eksantrik tarafları olabilen insanlar padişahlarımız da. I. Mustafa, zavallı delidir. İbrahim’in yine pek akıllı olduğu söylenemez. IV. Murad gayet alkolik ama içkiyi yasak etmiş, kendi şaraptan ölmüş. Ayrıca o da kulamparadır.
III. Murad kadın düşkünüdür, öyle ki...
Onun oğlu III. Mehmed tahta çıktığı akşam tam 19 kardeşini boğdurtmak zorunda kalıyor!
- Sarhoşken hamamda düşüp kafasını vuran ve ölen bir padişahımız da var sanırım?
O, II. Selim. Kanuni’nin oğlu. O da içkiden ölüyor... Mesela III. Murad kadın düşkünüdür.
- Ne kadar düşkün?
Epeyce! Harem kadın doluyor ve dolayısıyla onun oğlu III. Mehmed tahta çıktığı akşam 19 kardeşini boğdurtmak zorunda kalıyor.
- O kadar çok kardeşi var yani?
Evet. Bazıları kundakta o tarihte!
Fatih, İstanbul’u aldığında 3 gün yağmaya izin verdi, kadınlar da yağmaya dahildi!
- Başbakan, “Tarihimiz savaşlardan, entrikalardan, haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. İstanbul’un fethinde, Bizans’ın hanımları, Fatih Sultan Mehmet’i, Akşemseddin’i karşılarken, ‘Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demişlerdir. Çünkü birinde adalet, birinde zulüm vardı” dedi. Ama anlaşıldı ki, bunu diyen Bizans kadınları değil, Ortodoks Grandük... Ve bu lafın muhatabı da Katolikler...
Bir kere Fatih İstanbul’u aldığında üç gün yağmaya izin verdi. Üç gün yağmaya ırza geçmek de dahil. “Bizanslı hanımlar mazoşist olur” diye bir bilgimiz yok. Yani muhtemelen çok memnun kalmamışlardır sarıklı adamların gelişinden! Dolayısıyla şimdi Başbakan’ın Ortodokslarla Katoliklerin kavgasından çıkan o lafı, “Bizanslı hanımlar öyle karşılamışlardı Fatih’i” diye söylemesi insana endişe veriyor. Bu şoven bir ideoloji... Herhangi bir esasa dayanmadan böbürlenme ihtiyacı, tarihi içinden sadece kahramanlık menkıbesi çıkarmak üzere ele almak eğilimi gayet yaygındır. Ama şimdi “Tarihi şahsiyetleri koruyacağız, olmadıkları gibi gösterilmelerini engelleyeceğiz” diyerek o kanun tasarısını veren milletvekilinin lafları arasında “İşte Atatürk’ü koruma kanunu da böyle bir kültürden geliyor” lafı var. Oysa gördük ki o kanunun sonucu nerelere gitti. Demek ki şimdi de bunları koruyacağız. Bunlar Türkiye’nin biran önce kurtulması gereken alışkanlıklar. Hâlâ istenildiği gibi medeni, düşüncenin özgür ve yaratıcı olduğu bir memleket olamıyorsa Türkiye, bunlardan ötürü olamamış. Hâlâ bunu sürdürmeye çalışan, maneviyat bakanlığı kurmaya kalkışanlar var. Çok inandığından mı, yoksa “Şimdi böyle söylemek lazım, böyle söylersem Başbakan beni takdir eder” diyerek mi bilemem... İşte böyle bir kötü yola girdiler.
- İyi ama birkaç yıl öncesine kadar daha çok özgürlükler, daha çok demokrasi konuşuluyordu. Ne değişti? Ne oldu da buraya savruldu AKP? Siz böyle bir savruluş bekliyor muydunuz?
Bu apayrı bir konu. Bu dönüşümü ve bu lafların söylenilmesini psikiyatri disiplinine bırakmak lazım. Bu benim mantığımla çözebildiğim bir şey değil.
Muhteşem Yüzyıl’ı kaldırmak dünya çapında skandal olur
- Davranış Bilimleri Enstitüsü Başkanı Psikolog Emre Konuk’la konuşmuştum. “Muhteşem Yüzyıl dizisi bir test! Biraz ne kadar korktuğumuzu, ne kadar korkmadığımızı, ne kadar uyduğumuzu, ne kadar bir yerlere geldiğimizi gösterecek. Ama görünen o ki dizi yayından kalkar!” demişti. Siz ne diyorsunuz?
Dünya çapında skandal olur Muhteşem Yüzyıl’ın kaldırılması ve devamında olacaklar. Kaldıramazlar. İşte bir sürü laf söyleniyor, uçuyor gidiyor sonuç olarak. İdam cezasını da geri getirecekti Başbakan ama herhalde olmayacak öyle bir şey. Burada da yapamaz diye düşünüyorum.
PADİŞAHLAR NEDEN HACCA GİTMEDİ - TIKLAYINIZ
SON VİDEO HABER
Haber Ara