Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Tek bir Osmanlı Padişahı dahi....

Osmanlı Padişahları ile ilgili ilginç gerçekler. Murat Belge ile gerçekleştirilen ropörtajda Osmanlı İmparatorluğu ve Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilginç bilgile ortaya çıktıç

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-10 08:18:17

Tek bir Osmanlı Padişahı dahi....
Tek bir Osmanlı padişahı dahi hacca gitmedi!

Yanlış okumadınız, Murat Belge çok net söylüyor... Hatta hacı olmak isteyen padişaha da izin verilmemiş. Genç Osman’ın hacca gitmek istemesi üzerine, ulemanın verdiği cevap sizi daha da şaşırtacak: Vacip değildir! Peki Genç Osman’ın öldürülme sebebini biliyor musunuz? O da sizi üzecek; cariyeleri görmezden gelip müftünün kızıyla evlenmek istemesi!

En dindar padişah II. Bayezid, nam-ı diğer Sofu Bayezid, ecdadının, daha doğrusu babasının Topkapı Sarayı’nın duvarlarına İtalyan ressamlara yaptırdığı resimleri kazıttı. Resim dine aykırı olduğu gerekçesiyle değil, pornografik olduğu için! Babası kim miydi? Fatih Sultan Mehmet! Peki sizce bu Fatih’in İstanbul’un fethine gölge düşürür mü?

Muhteşem Yüzyıl tartışmalarına ne diyorsunuz? Ecdadımız böyle değil miydi?

Muhteşem Yüzyıl dizisi ilk başladığı zaman siyasilerin dışında işgüzar adamlar bir gürültü koparttılar zaten. O zaman da yazmıştım. Ama şimdi Başbakan da söyleyince iş büyüdü tabii. Böyle en saçma şeyi bile “Öyle miydi, böyle miydi?” diye tartışmak demokrasi sayılıyor artık. Bu dizidir, yorumdur, buna milliyetçilikle falan saldırılmaz. Beğeniyorsan oturur seyredersin, beğenmiyorsan da televizyonun bir düğmesi var, kapatırsın. Başka diyecek bir şey yok bu konuda.

- Peki Kanuni gerçekten 30 yıl at üstünde miydi, yoksa Hürrem’e aşk şiirleri mi okurdu?

Kanuni Sultan Süleyman’ın divanı vardır. “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısralarını o yazmış diye biliyoruz. Bunun bir tartışması yok ama Hürrem’i ne kadar seviyordu derseniz, bunu ancak şöyle anlamaya çalışabiliriz. Hürrem’i herhalde seviyordu ki Osmanlı saray geleneklerini altüst etti. Bir kere, evlendi. Evlenmez padişahlar. İkincisi, çocuk doğuran haseki, yani padişah gözdesi saraydan uzaklaştırılır. Hürrem bir dolu çocuk doğurdu ve saraydan da hiç uzaklaşmadı.

- Neden bir çocuk doğuran haseki saraydan uzaklaştırılır?

Padişahın üzerinde haseki sultanın etkisi olmasın diye. İkinci bir çocuk olursa, bir ayrıcalık kazanabilir o haseki. Kız da olabilir, oğlan da olabilir, fark etmez. O hasekiyi uzaklaştırırlar. Ayrıca da doğurduğu şehzade ise onun yaşı gelince, ki erken de gelir o yaş, 13-14 yaşında sancak beyi olarak gönderilir. Annesi de beraber gider. Kanuni’nin oğulları II. Selim ve Bayezid sancak beyi olarak gönderildi, ama Hürrem onlarla gitmedi. Bütün bunlardan da belli ki özel bir şey var aralarında. Başka hiçbir padişahta böyle bir olay görmüyoruz.

Kanuni’nin ata binmekten Hürrem’i sevmeye vakti yoktu gibi bir durum yok

- Siz, “Hürrem’e kadar halk padişahın hasekilerle evlenmemesine o kadar alışmıştı ki bu izdivaç bir şok etkisi yarattı. Halk arasında Hürrem’in padişahı büyü yoluyla ele geçirdiği, ‘Cadı’ olduğu söylentileri yayıldı” diyorsunuz...

Evet. “Koskoca padişahımız üzerinde bu kadar etkisi olduğuna göre herhalde büyücü bu” diyorlar. Hürrem ölene kadar da halk arasındaki bu yaygın inanış sürüyor.

- Peki Hürrem’i kıskandırmamak için Sultan Süleyman’ın haremi boşalttığı, hizmetkarlar dışında kimseyi bırakmadığı doğru mu?

Tam olarak bilmiyoruz bunu ama Hürrem’in kendisine rakip olabilecek, padişahı cinsel bakımdan mutlu etmek üzere Harem’e alınan güzel kızları tasfiye ettiği söylenir. Sultan Süleyman’ın da bunlara ses etmediği... Bütün bu olguları yan yana getirince şu sonuca varabiliriz; Sultan Süleyman Hürrem’e çok aşıktı, ki bu dizide böyle bir şey anlatılıyor. Yani ata binmekten Hürrem’i sevmeye vakti yoktu gibi bir durum yok ortada. Ata da biniyor, binmesi gereken zamanda, ama ömrünün çoğunu da haremde geçiriyor. Harem de bunun için yapılmış zaten. Gayet teferruatlı, her şeyin kurala bağlı olduğu bir kurum burası. Şimdi çıkıp, “Bizim atalarımız, ecdadımız haremde oturmazdı” diyorlar. Nereden biliyorsunuz nerede oturduğunu?

Kardeşini öldürmeyen tek padişah Kanuni, çünkü kardeşi yok!

- Fetih 1453 filminde ise cinsellik neredeyse hiç yoktu. Fatih’in haremi yok muydu?

Var tabii. Yalnız Fatih’in cinsel tercihleri de öyle çok göreneklere uygun değil! Avni mahlasıyla yazdığı divan şiirlerinde bu açıktır. Gulamperest eğilimleri var. Birçok Osmanlı padişahında var bu.

- Peki ya kadınlarla arası iyi değil mi?

Fatih’in kadınlarından bir Gülbahar vardır mesela. Onun Hristiyan kaldığı, Müslüman olmadığı bilinir. Fatih Camii’ndeki külliyenin içindeki mezarına da bir tür “cadı” muamelesi ederler hâlâ. Gülbahar’ı bir türlü benimseyememişlerdir.

- Peki “Maneviyat bakanlığı kuralım” diyen AK Partili Milletvekili, “Ecdadımızın hataları varsa onlar da söylensin” diyor. Bunlar o hatalar mı sizce?

Hayır. Bunlar hata falan da değil. Platon gayet açık bir şekilde, “Kadın erkek ilişkisi önemli bir şey değildir. Olur ama en çok çocuk yaparsın. Ama iki erkek arasındaki ilişkide entelektüel bir denklik, bir paylaşım vardır. Bu daha soylu bir ilişkidir” diye anlatır. “Vay efendim nasıl der!” diye, şimdi “Platon’un hataları” diye kitap mı yazacağız? Her devrin kendine göre ethosu var. O ethos içinde yapılabilecek şeyler var, yapılmayacak şeyler var. Geçen televizyonda o milletvekiline soruyor Cüneyt Özdemir, “Kardeşlerini öldürenler ne olacak?” diyor... “İşte böyle hatalar yapanlar varsa onları eleştirebiliriz” diyor. Beş saniye sonra da, “Ama herkesin bir kutsalı var efendim” diyor. Kutsalı var mı, yok mu belli değil. Her cümlede bir ayrı mantıkla konuşuyor. Burada da üç tane padişah kardeşini yanlışlıkla öldürmüş diye bir durum yok. Birinci Ahmed’e kadar öldürmeyen yok. Öldürmeyen bir tek Kanuni. Çünkü kardeşi yok!

Muhteşem Yüzyıl Kanuni’den daha fatih!

Ne olduysa, Başbakan Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisine yönelik tarihsel eleştirisiyle oldu. Muhalefetin “Gazze’de ne işiniz var? Suriye ile neden ilgileniyorsunuz?” eleştirilerine cevaben, “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz. Ama bunlar ecdadımızı televizyon ekranındaki o ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisindeki gibi tanıyor. Bizim öyle bir ecdadımız yok! Biz öyle bir Kanuni tanımadık! Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık! Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda, o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmeniz, anlamanız lazım. Ve ben o dizilerin yönetmenlerini de, o televizyonların sahiplerini de milletimizin huzurunda kınıyorum. Ve bu konuda ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum. Böyle bir anlayış olamaz. Bu milletin değerleriyle oynamaya, milletçe gereken dersin, milletçe gereken cevabın hukuk içinde verilmesi gerekir” dedi kelimesi kelimesine...

Millet hâlâ diziyi fevkalade merakla izlemeye devam ediyor. Sadece Türkiye’de değil, ecdadımızın gittiği her yerde, hatta Viyana kapılarının bile ötesinde! Frenk diyarında, Çek Cumhuriyeti’nde, Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Rusya’da, tam 22 ülkede... Anlayacağınız eleştirilen dizi, Kanuni’den daha fazla fatih! Ama mesele bu değil. ‘Muhteşem Yüzyıl’ koskoca Osmanlı’yı çok mu yanlış tanıtıyor? Ecdadımızı küçük mü düşürüyor?

Mesele sadece diziyle sınırlı da kalmadı. Başbakan bir diğer konuşmasında bu kez de Fatih Sultan Mehmet’ten bir örnek vererek tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı: “Tarihimiz savaşlardan, entrikalardan, haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. İstanbul’un fethinde, Bizans’ın hanımları, Fatih Sultan Mehmet’i, Akşemseddin’i karşılarken, ‘Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demişlerdir. Çünkü birinde adalet, birinde zulüm vardı.”

Sonra anlaşıldı ki, bunu diyen Bizans kadınları değil, Ortodoks Grandük Notoras... Ve bu lafın muhatabı da Katolikler... Yani tarih biraz karıştı! Herkesin kafası da...

Peri masalı değil bu, tarih!

Tüm bu tartışmalar devam ederken, bir AK Parti milletvekili hemen bir kanun teklifi hazırladı, tarihi olayları ve şahsiyetleri küçük düşüren, aşağılayan ve çarpıtan filmlere yönelik... Meclis’ten çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor, zira mesele ecdad olunca, MHP’nin işi sahiplenmemesi mümkün değil!

Şimdi herkes o dizinin yayınlandığı televizyonun sahibinin bu baskıya ne kadar direnebileceğini tartışıyor...

Ben işin sansür, demokrasi, yargının bağımsızlığı gibi zaten herkes tarafından konuşulan kısmını bir yana bırakayım dedim. Ecdadımıza merak sardım. Sultan Süleyman gerçekten 30 yıl at üstünde miydi, yoksa Hürrem’e şiir mi okurdu? Gözdelerine yüzük mü yapardı? Ya da Fatih Sultan Mehmet bir özgürlük savaşçısı mıydı? Madem öyleydi, neden İstanbul’un fethinden sonra üç gün talan yapıldı, ki talan derken burada Bizanslı hanımları da talan etmek var mıydı? Peki Fatih’in hareminde neler oluyordu?

Ecdadımızı küçük düşürmek değil mesele, gerçekler üzerine ecdadımıza sahip çıkmak. Zira kapı gibi tarihsel belgeler varsa bir yerlerde, adama gülerler sonra... Herkes kahraman ecdada sahip çıkar. Gerçekten geçmişine sahip çıkmak ise hatasıyla sevabıyla olmamalı mı? Bu tarih sonuçta, peri masalı değil!

İşte bu sebeple Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü Murat Belge’yi ziyaret ettim. Bakmayın bu titrine sadece... O Osmanlı tarihi, sosyoloji ve kültür alanında Türkiye’nin sayılı aydınlarından biri. Ayrıca yıllardır bu tarihi, özel gezilerde rehberlik yaparak bizzat anlatıyor. İstanbul’un taşını, toprağının altını üstünü biliyor. Pek çok kitabı var, bizi en çok ilgilendiren ise ‘Osmanlı: Kurumlar ve Kültür’... Bu soruların yanıtları ayrıntılı olarak o kitapta var. Mutlaka okuyun, çok şaşırtıcı bilgilerle karşılaşacaksınız...

Sözü çok uzattım. Sıra Belge’de...

Osmanlı laik bir imparatorluktu!

- Kanuni de öz oğlu Mustafa’yı boğdurtuyor ama, değil mi?

Evet. Oğlunu aynı çadırda boğdurtuyor. Ve bütün o gürültü patırtıyı dinliyor.

- Hürrem Sultan’ın etkisiyle boğdurttuğu söyleniyor...

O da doğru. Hürrem tabii kendi doğurduğu çocukların padişah olmasını istiyor. Bunun için de uğraşıyor.

- Sizin bilgilerinizle dizideki Kanuni örtüşüyor mu peki?

Bu dizileri, filmleri yapanlar ortalıkta söylenenlerin aksine olumlu bir renge boyuyorlar tarihi kişilikleri aslında. Mesela Kanuni önce Pargalı’yı boğdurttu, o engel ortadan kalkınca da Mustafa’yı boğdurttu. İkisinin arası çok fazla değil. Kanuni’nin Pargalı’yla gençlik ilişkisinin ne olduğu da gayet şüphelidir.

O zamanlar biseksüel bir düzen vardı!

- Yani orada da Platon’un dediği gibi bir entelektüel denklik mi var?

Evet! O zaman biseksüel bir düzen var. Sadrazam İbrahim Paşa, ki biliyorsunuz Makbul İbrahim Paşa diye de bilinir zaten, sarayın içinde padişahın bulunduğu kısımda yatma ayrıcalığına sahip tek sadrazamdır. Başka da hiçbir sadrazama bu ayrıcalık verilmemiştir.

- Yapacakları yeni seferleri konuşmak için verilmiş olamaz mı bu ayrıcılık?

Herhalde gece de ata binip Gülhane Parkı’nda geziyorlardı!

- Peki Osmanlı padişahları ne kadar dindar?

Bu ilginçtir... Bizim Genç Osman dediğimiz, İkinci Osman bu sarayın cariye ve cariyeden çocuk geleneğini bırakıp, müftünün kızıyla evlenmeye kalkar, onu da bu yüzden tahttan indirip öldürürler. Çünkü yeniçeriler huylanırlar. “Bu adam bizi yok etmek istiyor, bunun için halkı arkasına almak istiyor, ondan önce biz davranalım” diye isyan ederler. Tabii bir de Mekke’ye gidip hacı olmaya kalkar Genç Osman. Bu da dini bir prestij olarak algılanır.

- Muhafazakârların çok sahip çıktıkları Abdülhamid nasıl bir padişah peki?

Abdülhamid, aslında muhafazakârların çok da sahip çıkmasını gerektirecek bir padişah değildir. Özel hayatında şarabını da içer, akşamları yemek üzerine bayağı pahalı Fransız konyağını da içer. “İslamcı” diyorlar ama İslamcılığı tamamen araçsaldır. İmparatorluğu başka türlü bir arada tutma imkanını göremiyor çünkü. Tanzimat demişler, herkesi eşit vatandaş ilan etmişler. Ama gecikerek yapmışlar, Hristiyanları tutamıyorlar... “Ama bu topraklarda Arnavutlar var, Boşnaklar var, Pomaklar var, Torbeşler var, ben de halifeyim, belki onları Müslümanlıkla bir arada tutabilirim” diyor. Çünkü diğer tarafta da Çerkezler var, Kürtler var, Araplar var. Onlar da Müslüman. Onun muhafız alayı adeta politikasının özeti gibidir zaten. En kalabalık birlikler Arnavutlardır, ikinci Araplar gelir, üçüncü Çerkezler... Bir de 100 kişilik Kürt bölüğü vardır. Herkese gidip “Benim esas evlatlarım sizlersiniz ama...” deyip mavi boncuk dağıtır. Böylece hem Müslümanları “Ben halifeyim” diye bir arada tutmaya çalışır hem de dış politikada üç büyük düşman, yani ‘Düvel-i muazzama’ olan Britanya, Fransa ve Rusya’ya karşı bunu kullanır. Çünkü oralarda da bol miktarda Müslüman var. “Ben halifeyim, beni sinirlendirmeyin, o Müslümanlara söylersem” gibi şeyler der onlara da... Ama akıllı bir adam olduğu için de hiçbir zaman yapmaz bunu. Sadece bir poker masasında blöf olarak onları korkutmak üzere böyle davranır.

Abdülhamid dindar bir padişah değildi

- Peki genelde ne kadar Müslüman bizim ecdadımız? Genç Osman Mekke’ye gitmeye kalktı dediniz...

Gitmek istiyor ama gidemiyor. Çünkü ulema, “Padişahlar için vacip değildir” diyor. Yani hacca gitmek yasak değil ama gerekmeyecek bir şey.

- Hiç hacca giden padişah var mı?

Yok. Mekke’ye birçok parasal yardım yaparlar, bina yaptırırlar ama kalkıp giden yoktur.

- O zaman Osmanlı laik bir imparatorluktu diyebilir miyiz?

Elbette bugünkü anlamda laik diyemeyiz. Ama o günün koşulları içersinde laiktir. Mesela Bizans zamanında kilise olup da camiye çevrilmemiş kaç yapı bilirsiniz İstanbul’da? Bir Fener’de var, tepede... Ona Fatih ferman vermiş, “Camiye çevirmeyin” diye. İkincisi de Aya İrini. Niye Aya İrini camiye çevrilmedi? Çünkü Topkapı Sarayı’nın bahçesinin içinde ve padişahların ihtiyacı yok böyle bir şeye. Topkapı Sarayı’nda cami vardır. Ama saraydaki adamların gitmesi için yapılmıştır, padişahın gitmesi için değil. Padişah herhangi bir yerde kılar namazını. Bir de cuma namazı var. “Cuma selamlığı” denir. Hemen hemen kural olarak padişahlar hep Ayasofya’ya gider, cuma namazını cemaatla birlikte kılar.

- Peki Osmanlı İmparatorluğu için seküler diyebilir miyiz?

Şöyle diyelim; padişah sonunda kendisi ulamedan gelmiyor. Ama ulemanın tepesinde. Dolayısıyla son söz seküler güçte. Bu aslında Bizans’tan devralınan bir gelenek. Padişah en üstün otoriteydi, şeyhülislamın fetvaları padişahın buyruğunun gölgesindeydi. Yani hiçbir zaman şeriat devleti değil Osmanlı. Zaten büyük İslam devletlerinden hiçbiri şeriat devleti olmamıştır. Hanefilik de bunun için en çok büyük İslam devletlerinin kabul ettiği mezhep olmuştur. Çünkü padişaha, yani devletin başındaki adama kanun yapma imkanını tanır.

- En dindar padişah hangisi peki? Namazında niyazında olan? Abdülhamid değildir dediniz...

Evet değildir, onun politikaları içindedir dindarlık ve halifelik. II. Bayezid’e sofu derler. Babası Fatih hiç öyle değil ama. Hatta Topkapı Sarayı’nın duvarlarına pornografik resimler yaptırmış İtalyan ressamlara... Onların hepsini oğlu Bayezid kazıttırır. Fakat din üzerinden politika yapan, önemli bir dönemeç yaratan Yavuz Selim’dir. Çünkü o sırada İran’da Şah İsmail Şii’liğin başına geçince Yavuz Selim de Osmanlı’yı oldukça katı, Ortodoks bir Sünni devlete çevirir.
SON VİDEO HABER

Münbiçli Arap esnaf, PKK/YPG'yi anlattı

Haber Ara