Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Müslüman kadınlar adına Batılılar konuşuyor'

Yazar Yıldız Ramazanoğlu, emperyalist ülkelerin Müslüman ülkeleri işgallerine ahlaki bir alt yapı kazandırmak için, amaçlarının Müslüman kadını özgürlüğüne ve haklarına kavuşturmak olduğunu söylediklerini ancak kimsenin ölen kocalar, babalar ve oğullardan, harabeye dönen ülkelerden bahsetmediğini ifade ediyor.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-02 19:00:57

'Müslüman kadınlar adına Batılılar konuşuyor'
Müslüman kadını 'kurtarma'yı kendine görev bilmiştir Batılı. Barbar, ilkel Müslüman erkeğin inim inim inlettiği kadını özgürleştirecek, seçme seçilme hakkı verecek, birey yapacaktır. Bunun için bombalarıyla özgürlük, demokrasi getirir ülkelere. Yazar Yıldız Ramazanoğlu, katıldığı uluslararası kadın konferanslarında kullanılan dilden dehşete düştüğü için kaleme almış İşgal Kadınları kitabını. Müslüman ülkelerde katliam ve işgal tüm gücüyle devam ederken ölen kocalar, babalar, oğullardan hiç bahsedilmeyip kadınların özgürleştiği ve çok mutlu oldukları anlatılınca vicdani bir borç olarak yazmış bu kitabı. Ramazanoğlu'yla işgal kadınlarını konuştuk.

Kadınlar üzerine kitap yazmayı düşünmeyen birçok yazar vardır ama tanık oldukları durumlar onları bu konulara eğilmeye mecbur kılmıştır diyorsunuz. Sizin bu kitabı yazma nedeniniz ne oldu?

Karşılaştığım Batı orjinli İslami feminist söylemler. 2005'te Newyork'ta gerçekleşen Dünya Kadın Konferansı'na katıldım. Birleşmiş Milletler'in düzenlediği o konferansta bir çok oturum tamamen Müslüman kadınların kurtarılması fikri üzerine inşa edilmişti. Bir taraftan da Irak'ta inanılmaz bir katliam ve işgal devam ediyordu. Bunlara hiç değinilmeden Müslüman kadınları kurtaran ve işgallere zemin hazırlayan bir dilin olması çok rahatsız ediciydi.

ATEİSTLERDEN İSLAMCI KONGRE

Bu İslamcı feminist söylem Müslüman kadınlar tarafından mı oluşturulmuştu, yoksa Müslüman kadınlar adına Batılılar tarafından mı?

İşin ilginç tarafı genelde İslamcı kadınlar tarafından oluşturulan feminist bir söyleme güçlü bir ihtiyaç duyulmaması. Ekim 2005'te Barselona'da 1. Uluslararası İslamcı Feminizm Kongresi düzenlendi. Bu kongreyi düzenleyenlere baktığımız zaman kendini ateist agnostik olarak tanımlayan kadınların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Hatta bu kongrenin mimarlarından biri olan Amerikalı yazar Margot Badran, Ortadoğu çalışmalarıyla bilinir, kendisinin de İslamcı bir feminist olduğunu ve bunun için illa da Müslüman olmak gerekmediğini söylemişti.

Müslüman kadınlar adına Batılılar konuşuyor yani!

Evet, bu kongre gerçekten çok enteresan. İslam'ın kadına yönelik bütün ilkeleri, prensipleri tartışmaya açılıyor ve bazı ayetlerin yanlış ve geçersiz olduğu söyleniyor. Sonuç bildirgesinde ise beş milyon çocuğu yetim, binlerce kadını dul bırakan ve Irak'ı yüzyıl gerisine götürecek büyük bir yıkım ve katliamdan, işgalin yol açtığı acılardan söz etmiyorsunuz buna gerek duymuyorsunuz. Çok can yakıcı. Sadece hikaye yazma arzum var ama bu kitaplar benden vicdani bir borç olarak çıkıyor. Akademisyenler bunu çok daha iyi deşifre edeceklerdir fakat 2005 itibariyle emperyalist feminizm az tartışılıyor gibi gelmişti bana, biraz yeraltından giden bir konuydu sanki. Bu kitabı o günden tasarlamaya başlamıştım.

İşgalcilerin 'Müslüman kadını esaretten kurtarmak' bahanesi dünya kamuoyunda ne kadar inandırıcı bulunuyor?

Hiç azımsanmayacak bir kitleyi ikna etmişlerdir her zaman. 18. yüzyıl sonunda gerçekleşen bütün o sömürgeci zihniyetin de temel argümanlarından biri. Yalnızca silahla gittiğinizde inandırıcı ve kalıcı olamazsınız. Bunu ahlaki olarak temellendirmek gerekiyor. En başat argümanlarından birisi; sürekli peçe altında tutulan, hakları çiğnenen, statü kaybeden, varlığı inkar edilen, Müslüman kadınlara hak ettiği yeri vermek ve onu seçen, seçilen biri konumuna getirmek. İddialar bunlar. Ortadoğu'daki bir çok işgalde baktığımızda bu argümanların ikiyüzlülüğü ortada. Yapılan yalnızca silahlı saldırı olmayıp nerdeyse bir medya savaşı da olduğu için medya marifetiyle kamu desteği sağlandı.

KADINA AYRIMCILIK BATI'DA DA VAR

Uluslararası toplumun işgallere ses çıkarmamasının sebebi bu mu?

Tabi ki bunun arkasına sığınmak kolay. Ama temel mesele yaşam tarzı dayatma. Hatta evrensellik zırhına bürünerek İslam dünyasını istila etmek kaynaklarını ele geçirmek. Afganistan'ı yerle bir edenler neden bir çivi bile çakmadılar acaba. Dün Contemporary İstanbul sergisine gittim. Dünyanın çok önemli galerilerinden ilham verici eserler vardı. Fakat başörtülü kadın bir çalışmada iradesiz kullanılan biri olarak anlatılmış. Bu ilginç ya da ezber bozan bir şey değil ki. Derine nüfuz eden bir şey yok bunda. Sen Müslüman kadını kavrayıp sözü kesilmeden, bastırılmadan, ne istediği, geleceğe nasıl baktığı, nasıl bir toplum tasavvur ettiği, nasıl bir hayal dünyası, gelecek tasavvuru olduğunu görüp yansıtabilirsen anlamlı bir iş çıkabilir. Sanat anlamların kesinliğinin bozulduğu, adalet duygusunun tecelli ettiği yerdir. Verili dünyada çok az insan zihinsel kuşatmayı aşabiliyor, çünkü çok emek ve bedel istiyor bunu başarmak.

İşgal edilmiş ülkelerdeki kadınlar bu söyleme inanıyorlar mı?

Iraklı ve Afganlı kadınlarla ilgili çalışmalarda çok açık bir şekilde görülüyor ki, aslında bu kadınlara vaat edilenler tamamen mizansen. İslam dünyası kadına bakış açısından pir-ü pak, kusursuz değil, İslam'ın kadın için vazettiği söylemlerle Müslümanların pratikleri arasında zamanla açılmış derin mesafeler var. Ama ilkesel olarak da böyle bir statü azaltıcı, şiddeti tasvip edici bir bakış açısı varmış gibi söz ediliyor. Şiddetle ilgili kimi gerçeklikler Batı için de geçerli olmasına rağmen görmezden gelinmek isteniyor. Avrupa Parlamentosu'nunTürk kökenli Hollandalı milletvekili Emine Bozkurt Türkiye ile ilgili raporunu yazarken 'Bu aynı zamanda Avrupa'nın ve dünyanın da sorunu, Avrupa'da da şiddet var ve üzücü durumlar yaşanıyor" cümleleri Hristiyan Demokrat üyelerin itirazlarıyla rapordan çıkarıldı.

Kadın örgütleri Müslüman kadını özgürleştirme masalına gerçekten inanıyorlar mı, yoksa bu bir tür işbirliği mi?

Katıldığım uluslararası kadın zirvelerinde sayısız Avrupalı kadınla bir çok görüşme yapma imkanım oldu. Aslında bir kızkardeşlik duygusu var. Son derece iyi niyetli bir damar tabi ki var. Müslüman kadınların İslam dünyasında çok ezildiği yerlerin olduğu doğru ve bunun nedenlerini tartışmak da ayrı bir kitap konusu. Batı'da Doğu'da diye konuşmayı hiç sevmiyorum fakat modernlik içinde Avrupalı kadınlar da aradığını bulmuş değil. Avrupa'da ayrımcılık çok oylumlu, rengine, inancına göre aşağıda tanımlanmak yetmiyor bir de kilolu sayılanlar, çekici bulunmayanlar, yaşı ilerleyenler iş hayatında ciddi ayrıma uğruyor. Müslüman, feminist, Hıristiyan ya da başka kültürlerden kadınlarla içtenlikli buluşmalar yaşadıktan sonra ortak kurtuluşa daha çok inanıyor insan, hepsini kızkardeşler olarak görüyorum.

İSLAMİ REFERANSLARA DAYANIYORUZ

İslam dünyasından bazı kadınlar da bu dili kullanıyor ama değil mi?

İslam'ın kadına ne kadar statü kaybettirdiğini dile getiren İslam dünyasından Neval el-Saadawi, Azer Nefisi gibi yazarlar üzerine de yazdım. Tekil hikayelerden yola çıkıp genellemelere gidiyorlar. Ben de İslam dünyasını geziyorum ve eşitliğin çok ötesinde, kadınlara değer veren, koruyan, kollayan, önünü açan inanılmaz erkeklerle karşılaşıyorum ve bunlar asla az sayıda değil.

Kadınlar hem işgalcilere hem de kendilerine yönelmiş geleneksel yargılara karşı çıkmaya çalışıyorlar mı? Yoksa işgale karşı durmak ön sırayı mı alıyor?

Tecrübe ikisine birden aynı anda karşı durulması gerektiğini öğretti Müslüman kadınlara. İkisi de aynı derecede kadını yok sayan bütün meziyetlerini ortadan kaldıran, kendini inşa etmesini, bu dünyada varoluşunu gerçekleştirmesini engelleyen şeyler.

Dünyanın bütün tecrübesinden, feminist kadınların iyi niyetli çalışmalarından da yararlanmak yapmamız gereken bir şey ama öte yandan Müslüman kadınların dayandığı kendi referansları var. Bu açıdan baktığımızda İslam'ın eşitlikten çok daha fazlasını, hakkaniyeti vadettiğini görebiliyoruz. İslam'ın statü kaybettirici, aşağılayıcı bir dili olsa neden Müslüman olalım o zaman. Onlarca yıldır Avrupalı kadınların ellerine çantalarını alıp Mısır'da, Lübnan'da Yemen'de İran'da, Türkiye'de araştırdıkları şey bu. Tarihin tozlu sayfalarına gömülmesi, bir masala dönüşmüş olması gereken bir inanç nasıl oluyor da günümüzde bu kadar canlı bir şekilde, milyonlarca kadının bu kadar aşkla şevkle bağlandığı, onun işaretiyle yol aldıkları bir referans kaynağı olabiliyor.

Türkiye'de zihinsel işgal var

İşgal kadınları başlığı altındaki bir kitapta Türkiye'de kadınların yaşadıkları var. İşgal altında mıyız?

Türkiye'deki kadınlara kültürel kolonyalizmin kodlarıyla yaklaşıldı. Fiilen işgal edilmedik ama zihinsel işgalin tezahürüydü bugüne kadar Müslüman kadınların üzerindeki baskılar. Müslüman kadınları belli bir kalıp içine sokmak, onu dar bir siluet içine hapsetme girişimleri… Hem Batıdaki modern tecrübeden, hem kendisine ait kadim İslami tecrübeden yararlanarak ve iki tarafın da eksikliklerini, insanı ve kadını zayıflatan taraflarını bertaraf edip, alabileceklerini almasını engelleyen bir zihinsel yapının olgunlaşma evresindeyiz. Buradan baktığımızda tabi ki en azından meşgul edildiğimizi, birkaç kuşağın hayatının çalındığını, bunun bizden sonraki kuşaklara da travmatik olarak yansıdığını biliyoruz.

Kendi değerlerimizi referans alan bir feminizm neden ortaya çıkmadı? Ya da çıkmalı mıydı?

Böyle bir hareket yok Türkiye'de. Çünkü Müslüman kadınlar çok güçlü bir şekilde İslami referansların onlara sağladığı insanlık boyutunu, o bütüncül eşitlik anlayışını, adaleti, hakkaniyeti, önlerindeki engelleri nasıl ortadan kaldıran bir söylem olduğunu biliyorlar. Öyle olmasa bu kadar şiddete baskıya maruz kalan insanların, hala seçilme hakkı teslim edilmeyen başörtülü kadınların İslami söylem içinde kalması mümkün olmazdı. Gencecik kızların dünyevi kayıplara aldırmadan, hatta ailelerinin 'geleceğin mahvolur' telkinine rağmen büyük bir inançla, coşkuyla, mutlulukla İslami duruş sergilemeleri çok kıymetli.(Yenişafak)
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara