Hicret, zafere inanıp hedefe kilitlenmektir
15 Kasım 2012... Yeni bir hicri yılın ilk günü... Yani, 1 Muharrem 1434... Ayın hareketlerini esas alan takvimin başlangıcı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-11-15 12:01:10
Hicret, İslam Tarihi'nin muhteşem olaylarından biri ve dönüm noktasıdır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) doğumu (571) veya İslam'ın başlangıç tarihi olan 610 yılı değil de; İslam'ın hamle ve aksiyona geçtiği Hicret'in (622) takvim başlangıcı kabul edilmesi çok anlamlıdır.
İslam, hayata hükmetmek, kötülükleri ortadan kaldırmak, belirleyici olmak için gelmiştir. Bütün iyilik ve güzellikler İslam'da toplanmıştır. O, Allah'ın hak dinidir. Batıl arızidir ve yok olacaktır: "Yine de ki: Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl yok olmaya mahkumdur." (İsra, 81) Yüce Rasül (s.a.v) buyurur: "İslam üstündür, ondan üstün bir şey yoktur.".
Efendimiz'in (s.a.v) 23 yıllık peygamberlik döneminin 13 yılı Mekke'de, 10 yılı da Medine'de geçmiştir. Mekke Dönemi iman, azim, sabır, direnme ve hazırlık dönemidir. Medine Dönemi ise, uygulama ve aksiyon dönemi. Yani, İslam davetinin bütün insanlığa ulaştırıldığı dönem.
Hicret, görünüşte vatanı terk etme, kaçma gibi görünse de; gerçekte vatanın korunması ve garanti altına alınmasını amaçlar. Hicret, tekrar dönmek için ayrılmaktır. İdeali unutmamak, hedefe doğru yay olup gerilmek, ok'u daha ilerilere fırlatmaktır. Adeta, bir atletin hız ve hamle yapabilmek için geçici olarak geri geri çekilmesi, sonra da daha uzun mesafeye atlamasıdır. Allah Rasülü (s.a.v) Mekke'de son ana kadar direnmiş; ancak evinin etrafı kuşatılıp can emniyetinin kalmadığı bir noktada hicret stardını vermiştir.
HİCRET İMANDA KARARLILIKTIR
Hani, Kureyşliler Allah Rasülü'ne (s.a.v) "Ne istersen verelim: Reislik, zenginlik, kadın... Yalnız şu söylediklerinden vazgeç" teklifi yapmışlardı ya! Kutlu Nebi (s.a.v) de "Bir elime ay'ı, bir elime güneşi bile verseniz davamdan vazgeçmem!" demişti. Bu söz dava karalılığının zirvesidir. Müşriklerin ay ve güneşi getirip avuç içine koyabilmeleri mümkün olmadığı gibi; Yüce Rasül (s.a.v), "Benim de İslam'dan vazgeçmem mümkün değil" mesajını vermiştir.
Bu kararlılık, Allah davasında samimi olan her Müslüman için en güzel örnektir. İnancının emniyeti için mala, mülke, dünya menfaatine ve vatana aldırış etmemektir. Müslümanın vatanı, inancını yaşayabildiği yerdir.
Bir Müslüman vatanında; ezan, namaz, cemaat, oruç ve İslam'ın diğer hükümlerini rahatça yaşayabilmelidir. Böyle bir özgürlüğün oluşması için elinden geleni yapmalıdır. Eğer, bu mümkün olmuyorsa, oradan hicret eder; fakat o toprakların da özgürleştirilmesi, yani İslam'ın yaşandığı yerler haline gelmesi düşüncesini hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Şu ayet bu gerçeği açıklar:
"Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.
Erkekler, kadınlar ve çocuklardan aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır." (Nisa, 97-98)
Hicret, yalnız savunmada kalan edilgen bir tavır değil; aksine küfre, zulme, kötülüklülere razı olmadığını gösteren aktif ve etkin bir duruştur. Müslümanların ve insanlığın huzur ve barış içinde yaşayabileceği adil bir düzen kurabilmek için yurdunu, malını, mülkünü, işini ve yakınlarını terk etmektir.
Hicret, inancı yaşama mücadelesidir. Aslolan İslam'dır. Allah'a kulluktur, hayatı kutlu bir dava uğruna harcamaktır.
SAMİMİYET SINAVI
2. Akabe Bey'atı'nda Medineli Müslümanlar Peygamber (s.a.v) ve sahabesini şehirlerine davet ettiler. Mekke'de bunalan müminler gizli veya açık hicrete başladılar. Hz. Ebubekir (r.a) de hicret etmek istedi. Yüce Rasül (s.a.v) "Acele etme! Umulur ki, Allah bana da izin verir" buyurdu. Daha sonra, birlikte hicret ettiler.
Sahabenin her birinin üstün özellikleri vardı. Fakat, Hz. Ebubekir (r.a) "Sıddik-i ekber - En büyük sadık" idi. Allah Rasülü (s.a.v), bu hareketiyle hicret gibi zor işlerin ancak sadıklarla başarılabileceğini gösterdi. Bu sebeple sadakat, bütün meziyetlerin önündedir.
Hicret, bedeviyetten medeniyete yürüyüştür. Tohumun kabuğunu çatlatıp filiz vermesi, bire bin katarak başağa durmasıdır. İnanç ve dava uğrunda yapılan fedakarlığın zirvesidir.
Hicret, inancı uğrunda dünyaya ait her şeyi terk edebilme fedakarlığıdır.
Hicret, esaret ve karanlığı yarıp özgürlük ve aydınlığa çıkma mücadelesidir.
Hicret, düşmanların "bitme noktasına getirdik" sandıkları inanca yeniden hız ve hamle kazandırmak, olayları belirleyici olma noktasına getirmektir.
Hicret, hangi gerekçe ile olursa olsun, Allah'ın indirdiklerinden taviz vermemektir. Tavize zorlayanlar karşısında yeni arayışlar içine girerek taviz verilmeyecek bir atmosfer oluşturmaktır.
Bütün bunlar, kararlı dava adamları ihtiyacını ortaya koyar. Çünkü, dava adamı yapılmaz sanılanları yapan, aşılmaz sanılan engelleri aşan insandır. Kendi iklimini oluşturan insan. Akşemsettin'in 2. Mehmet'e nasihatında olduğu gibi: "Şartlara teslim olma! Sen şartlara teslim olmazsan, bir gün şartlar değişir, sana teslim olur. Unutma ki, dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üstünden geçer."
"Allah yolunda hicret eden kimse, yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve Rasülü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra ölüm yetişirse, artık onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Nisa, 100)
Müminlerin 1434 Hicret yılını tebrik ediyorum.
Şakir Tarım / Milli Gazete
SON VİDEO HABER
Haber Ara