Dolar

34,9538

Euro

36,6039

Altın

3.019,62

Bist

10.058,63

Bediüzzaman siyasal İslamcı mıydı?

Siyasi meslekte Humeyni ifratı Bediüzzaman ise itidali temsil etmektedir. Bu arada tefriti de temsil edenler vardır. Bunlar İslam’da siyaseti tümden reddedenlerdir. Ali Abduzzerazık ve günümüzde Muhammed Cabir el Ensari gibiler bunlara misal olarak verilebilir.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-28 15:09:24

Bediüzzaman siyasal İslamcı mıydı?
Mustafa Özcan'ın yazısı:

Bediüzzaman İslamcı mıydı? Şüphesiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. ‘İslamcılık ey iman edenler iman edin’ buyruğunun bir yansıması ve sırrının tezahürlerinden birisidir. Her daim tazelenmektir. Kur’an müminler için ‘salatı ikame ederler’ diyor. Biz buna namaz kılmak diyoruz. Kıyamı ikame etmek işte İslamcılıktır. Salih kul aynı zamanda muslih kuldur. Müslüman da zaruri olarak İslamcıdır. Özellikle de ulema ve mücedditler. İslamcılık Müslümanlığa cila ve vurgu yapmaktır.

Bediüzzaman İslamcıdır ama siyasal İslamcı mıdır? Bunu doğrudan kabul etmek de reddetmek de doğru değildir. Tartışmalı bir alandır ve Bediüzzaman bu hususta dalgalı bir mecra seyretmiştir. Bununla birlikte hayatının bütününden anladığımız paradigmasının yani sisteminin samimiyet ve ihlas üzerine kurulu olduğudur. İhlasın dışına çıkmaz ve Risale-i Nurları İttihad-ı İslam'a bile alet etmez. Manipülatif alanda deveran eden siyasete girmez Allah rızasının dışına taşmaz. Dolayısıyla siyaset bakışı çıkar değil ihlas eksenlidir ve manipülatif değildir ve bundan dolayı aktüel ve mülevves siyasetin kulvarlarına girmez. Menfaat üzerine deveran eden siyaseti canavarlık olarak görür. Aktüel siyasetin üslubu Makyavelli bir üsluptur.

Nazarında ittihad-ı İslam en büyük farize olmasına rağmen yine de Risale-i Nuru ona alet etmez. Burada daraltıcı ve indirgemeci olduğundan Bediüzzaman’ı siyasal İslam’a mal etmek sakıncalıdır. Zira bütüncüldür ve kuşatıcıdır, indirgemeci değildir. Ama şumulü ve dengesi içinde Bediüzzaman İslam’da siyaset olduğunu reddetmez. Gazali ve Şah-ı Geylani fiili cihattan bahsetmezler. Bu onların fiili cihadı inkar ettiklerini anlamına gelmez. Onlar manevi cihat yaparak gerçek anlamda fiili cihadın da yolunu döşemişlerdir. Zaten Bediüzzaman aktüel siyasete mesafe koyarak siyasal İslamcı olmadığını ortaya koymuştur. Siyasal İslam’ın kusurlu olduğundan yöntemine mesafeli dursa da hedeflerine ortaktır. Siyaseti yerli yerine koymak kaydıyla siyasetle ilgilenmek mümkündür ve belki matluptur. Fena fissiyaset olanlar ise dengelerini yitirirler. Bediüzzaman ticaretin ve siyasetin içine cemaati sokmak istememiştir. Zira cemaat merkezli ticaret ticari İslam olur.

Cemaat merkezli siyaset siyasi İslam olur. Bediüzzaman siyasetle ilişkilerinde kuralcı, seçici ve ahlakı esas alır.

Örnekler üzerinden yol alacak olursak… İran İslam cumhuriyeti tamamen siyasal İslam anlayışının ürünüdür. Sedat ile Humeyni ifrat ve tefriti temsil ederler. Enver Sedat bazı Batılıları takliden belki de Ali Abdurrazık’ın gecikmiş bir yankısı olarak ‘İslam’da siyaset ve siyasette İslam’ olmadığını söylemiştir. Bu bir tefrit halidir. Humeyni ise devirdiği Şah’ı karşılayan Enver Sedat’a mukabil ‘siyaset İslam’ın kendidir ve her şeyidir’ diyecektir. Şah’ın istihbarat şefi 1963 yılında Ayetullah Humeyni ile hapiste bulunduğu sırada görüşür ve onunla siyaset konusunda bir mutabakata varmak ister. Belki ondan Ayetulah Burecerdi’nin yolunu takip etmesini beklemektedir.

Görüşmesi sırasında siyasetin mülevves işler olduğunu ve dolayısıyla bunu kendilerine bırakmasını isteyecektir. Humeyni de ‘bizim zaten o tarz siyasetle işimiz olmaz’ diyecektir. Lakin bu pazarlıktan bir süre sonra hapisten çıkar ve akabinde hapisteki sözlerini reddedecek ve siyasi vurgusunu yapacaktır (El Hukemet el İslamiyye, s: 166,167, 168). Belki de hapisten çıkmak için Şah’a karşı takiyye prensibini kullandı. Humeyni’yi günümüzde siyasal İslam’ın baş temsilcisi olarak görmek mümkündür.

Bu da Sedat’a mukabil bir ifrat halidir ve her şeyi siyasallaştırmaktır. Sözgelimi Humeyni İslami Hükümet (Velayet-f i fakih) kitabında Hazreti Hüseyin’in kıyamını velayet-i fakih kıyamı olarak tanımlamıştır. Cafer-i Sadık hiçbir kıyama kalkışmadığı ve kalkışanları da desteklemediği halde onu da velayet-i fakihin bir rüknü ve destekçisi kabul etmiş veya öyle göstermiş ve etrafa kadılar atadığını söylemiştir.

Cafer-i Sadık’ın etrafa irşat ekipleri göndermesi ve hatta bunların bazı davaları çözmesi mümkündür. Lakin bundan yola çıkarak onun paralel bir devlet kurduğunu söyleyecek elimizde hiçbir veri yoktur. Hazreti Hüseyin’in Mina’da halka velayet-fi fakihi telkin ettiğini söylemiştir. Bunlar elbette zorlama ifadelerdir. Bazı gulat Şiiler imamları ilahlaştırdıkları gibi Humeyni’nin doktrininde fakihleri siyasi bir üst kasta çıkarma vardır. Siyasi ifrat hali vardır.

Zira, alimlerin önderliğini mutlak olarak görmektedir. İslam’da ahkam olduğunu ve dolayısıyla icra-i kurumlar da olacağını ve bunları ulemanın tedvir edeceğini söylemektedir. Elbette ahkam vardır ve bunu uygulayacak merci ve mekanizma da olacaktır. Lakin bunların bir fakihin altında hiyerarşik bir dizilme halinde olacağını tasavvur yanlıştır.

Burada gözetme, nezaret veya bütün sınıflarla birlikte ortak değerlerin ikamesini savunmak yerine ulemanın mutlak otoritesi savunmak hatalıdır. İdeal ararken adaleti ihlal etmeyelim. Sonra ulemanın en yetkinini hangi kriter veya hangi kurul tayin edecek? Sözgelimi Ali Hamaney hangi kritere göre en yetkin olmuştur? Yazının tamamını okumak için tıklayın
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara