Bu savaş kimin için?
AK Parti hükümetinin en büyük siyasi hatası İmralı tarihinin üstünü örtmesi, ve bu tarihin Ergenekon bağlamında hesabını sormamasıdır. Kürt açılımının can damarı buydu, ama hükümet bunu görmedi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-25 13:30:54
Bundan sekiz yıl önce, 2004 yılında, PKK’de ve Öcalan’ın tutulduğu İmralı Adası’nda önemli gelişmeler yaşandı.
Güçlü gibi görünen bir barış umudu daha yok oldu.
Devleti yönetenler, daha doğrusu Kürt sorununda süreci her bakımdan kontrol edenler, Türkiye’ye karşı öyle büyük bir ihanetin içindeydiler ki, fırsat bu fırsat deyip tercihlerini PKK’nin dağdan indirilmesi yönünde değil, PKK’yi dağda tutarak, onun gücünü, AK Parti iktidarını devirmek için girişecekleri darbe sürecinde (öncesinde ve sonrasında) işe yarayacak bir enstrüman olarak “değerlendirme” yönünde kullandılar.
Oysa İmralı’da PKK’nin bütün paradigmalarını daha yargılama aşamasındayken yaptığı savunmalarla altüst eden Abdullah Öcalan, silaha ve silahlı mücadeleye dair umutları yok eden açıklamalar yapmış, PKK’nin önüne hak temelli ve Türkiye’yi de hiçbir şekilde zorlamayacak bir mücadele anlayışı ve talepler manzumesi koymuştu.
Öcalan’ın formüle ettiği bu mücadele anlayışının zaman içinde PKK’de hiçbir karşılığı kalmadı ve PKK Öcalan’ı da öteleyen Silvan gibi hamlelerle kapılarını barışa, demokrasiye, sivil mücadeleye ve nihayet kendi liderine ve Türkiye’ye sonuna kadar kapattı.
Kürt siyasetinde yaşlı kuşağı temsil eden aktörler, böylesi vahamet dönemlerinde susmayı ve arka planda durmayı tercih eder, ama BDP’nin genç yöneticileri sürecin sözcülüğünü yapmaya çalışırlar.
Bu genç liderler de, bugünlerde, inanarak mı söylüyorlar bilmiyorum, ama PKK’nin son savaş hamlesiyle Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele edip, Oslo sürecini yeniden talep ettiğini ifade ediyorlar ki buna inanmak mümkün değil.
Bu ülkede bebeklerin öldürüldüğü, sivillerin katledildiği bir hafızaya iyi gelebilecek her ne varsa, yapılmadan, ve en önemlisi silahları susturmak yerine, bebeklerin bile öldürüldüğü bir dönemin hafızasını yeniden ateşlemek yoluyla Öcalan’a özgürlük talep etmenin ve Oslo’yu istemenin akılla bağdaşır bir yanı var mı?
Gerçek olan şu ki Türkiye’yi yeniden masaya davet etmenin yolu Antep’te katliam yapmaktan geçmiyor.
Silahları susturmaktan ve Ortadoğu’daki Şii ittifakından çekilmekten geçiyor.
PKK bu Şii ittifakının bir parçası olmaya devam ettikçe, ne Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele ettiğini söyleyebilir, ne de Oslo’yu yeniden talep ettiğini iddia edebilir.
Çünkü bu ittifakta yer alan güçler, Öcalan’ın özgürlüğünün veya ev hapsinin konuşulduğu bir Türkiye’yi, ve Oslo sürecini istemezler.
Normal olarak bu iki şeyin, PKK’nin talepleri olması gerekir, ama Osman Öcalan’ın aynen ifade ettiği gibi, PKK kendisi için değil başkaları için savaşıyor.
Başkalarının savaşı demek her şeyden önce, AK Parti hükümetinden kurtulmak ve bunun için bir Kürt-Türk savaşını yaratacak siyasi koşulları yani halkı hedef alan katliamları göze almak demektir.
Dolayısıyla bu strateji tek başına PKK’nin kotardığı bir strateji olmaktan uzak olduğu gibi, PKK eylemleri de “şımarıklık” ve “etkinlik” gibi kelimelerle açıklanamaz.
PKK’nin son on yıllık tarihinde iki önemli dönemeç var.
İlki Kandil’de 2004’te PKK’ye savaş kararı aldırılan kongre.
İkincisi Silvan saldırısı ve bu saldırıdan sonra Şii ittifakının kontrolünde ete kemiğe bürünen son savaş hamlesi.
Osman Öcalan’ın Bugün gazetesine verdiği söyleşi bu tarihî dönemleri çok iyi açıklıyor. Ama dikkat ettim medya bu söyleşiye pek ye vermedi.
PKK’yi dün ve bugün, kim, kimler bu konumda tuttu ve tutuyor, kardeş Öcalan’a kulak verelim isteseniz:
“Meseleye üç ana noktadan bakıyorduk. Birincisi örgütün yaşam tarzı değişmeli, daha çok bireyin ihtiyacına cevap veren örgüt olmalı. İkincisi dış ilişkiler sistemi bütünüyle değişmeli. Üçüncüsü Kürt hareketine yönelik hegemonyacı tarz bırakılmalı. ‘Siyasal çözüm üzerinden ilişkiler geliştirilmeli’ dedik. Ancak bu çabalarımız başta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından destek görmedi. Şahsımın tasfiyesi için uğraştılar.
2002 yılında, PKK'nın varlığına son verip KADEK ile esnek ve siyasi bir çözümü arayacaktık. Ancak devlet, Ergenekon ile müdahalesini yaptı.
Türk devleti, Suriye ve İran istihbaratı ittifak içerisinde tasfiyemi esas aldı. Örgütü siyasal bir güç haline getirme çabalarımız ortak girişimlerle sonuçsuz bırakıldı.
2002-2003 yıllarıydı. Biz silahın devreden çıkartılması, halkın siyasi bir güç haline getirilmesi ile çözüme gidilmesine inandık. Bu işin düşüncesini oluşturarak yapmak istedik.
Ergenekon çözüm istemedi. Bütün bu güçler karşımızda birleşmişken bizim siyasi bir arayış ve çaba içerisinde olmamız başarı şansımızı azalttı. Böylelikle dışlandık. İran, Irak, Suriye rant sağlıyor, savaşın bitmesini istemez. PKK herkese hizmet etti ama bir tek kendisine hizmet etmedi. PKK’nın bugün yürüttüğü savaş birçok güce hizmet ediyor.”
AK Parti hükümetinin en büyük siyasi hatası İmralı tarihinin üstünü örtmesi, ve bu tarihin Ergenekon bağlamında hesabını sormamasıdır. Kürt açılımının can damarı buydu, ama hükümet bunu görmedi.
AK Parti ordunun darbe heveslerini kırdı, ama aynı ordunun içindeki Ergenekoncuların PKK’yi kullanarak tezgâhladıkları büyük oyunu yani Fırat’ın ötesindeki Neo-İttihatçı ve Şii dayanışmasını görmezlikten geldi.
Kürt sorununda doğru bir algının oluşması, bugün artık, PKK’nin son Kürt isyanı olduğunu tekrarlayıp durmaktan geçmiyor. Maalesef bu isyan o isyan değil artık.
Osman Öcalan’ın ifade ettiği gibi, sorun, PKK’nin kendisi için değil başkaları için savaşıyor olmasıdır. O “başkaları” Baasçılar, Mollalar vs. olabilir. Tümüne savaş açamazsınız.
Ama o başkaları asıl olarak Türkiye’deler ve İmralı sürecini bir ihanet sürecine dönüştürmekten yargılanmadıkları sürece, bu ülkenin vatandaşlarının uğradığı ihanetin boyutlarını, yani hakikati görmesi asla mümkün olmayacak.
SON VİDEO HABER
Haber Ara