Kürt sorunu yalnız çözülmez
Cumhuriyet öncesi ve sonrasında tüm ayaklanmaları bir yana bırakarak direkt olarak PKK’ya geldiğimizde Türkiye neredeyse 33 yıldır bu örgütle uğraşıyor.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-08-15 09:17:25
Örneğin 12 Eylül sonrasında Şam’a kaçan Abdullah Öcalan ve yandaşları kısa bir süre içinde Bekaa’da (Lübnan) örgütlenerek Türkiye için bir tehlike olabileceklerini kanıtladılar. Oysa o dönem Fırat meselesinden dolayı Öcalan’a destek veren baba Esad yönetimi kendi Kürtlerinin haklarını görmemezlikten geliyordu. Saddam ile ilişkileri bozuk olan baba Esad benzer şekilde Irak muhalefetinin bir parçası olarak Barzani ve Talabani’ye de sınırsız destek veriyordu. PKK ile savaşan Türkiye aynı zamanda Saddam için PKK kadar tehlikeli olan Barzani ve Talabani’ye yardım ediyor ve bu yardımı farklı boyutlarda hep devam ettirerek onların bugünkü duruma gelmelerini sağlamıştır. İran ile savaş halinde olan Saddam, 1986′da Türkiye ile imzaladığı anlaşma sonucu Türk ordusuna Irak’ın içine girerek PKK’lıları takip etme izni vermişti.
Türk ordusu ise o günden sonra 26 kez Kuzey Irak’a girerek PKK’ya karşı operasyon yaparken Mesut Barzani dolaylı-dolaysız PKK’ya yardım ediyordu. Ancak Türkiye 1997′de Talabani’ye karşı Barzani’yi destekleyince bu kez Barzani’nin peşmergeleri PKK ile çatışmaya başlayacaktı. Benzer olaylar İran için de geçerli. Örneğin 1980-1988 döneminde Saddam ile savaş halinde olan İran, kendi Kürtlerine nefes aldırmazken Barzani ve Talabani’ye hep kucak açmış ve Saddam’a karşı direnmelerine destek vermiştir. Oysa Şah 1974′te Basra Körfezi’nde iki ada karşılığında Kürtleri Saddam’a satmıştı. Ülkeden kaçan İranlı Kürtler ise Kuzey Irak Kürt bölgesinde barınmaktadırlar.
Tıpkı Türkiye’den kaçan ve 15 yıldır Mahmur Kampı’nda barınan PKK yanlısı Türkiyeli Kürtler gibi. İran’ın bu tavrına karşın Saddam da İran karşıtı Halkın Mücahitleri Örgütü militanlarına her türlü destek vererek karşılık vermeye çalışıyordu. Şimdilerde ABD’nin İran’ı rahatsız etmek için Kuzey Irak’a taşımaya çalıştığı örgütün o zaman Bağdat yakınındaki kamplarında binlerce militanı vardı. Tıpkı PKK’nın Kandil kampları gibi. İran’ın Saddam ile yaşadığı bu karmaşık ilişki bir dönem için Türkiye için de geçerliydi. İran devriminden sonra kaçan tüm muhalifler ve özellikle Halkın Mücahitleri liderleri ve militanları İstanbul’daydı. BU hatırlatmaları bir yana bırakarak bugüne gelelim. Bağdat ile ilişkilerinin giderek kötüleşmesine rağmen Ankara, Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi ile ilişkilerini her alanda ve derinlemesine geliştiriyor. Maliki’nin dediği gibi ‘Türkiye bu bölgeye bağımsız bir devlet olarak davranıyor.’ Oysa aynı Türkiye özerklik isteyen PKK ya da BDP’ye karşı savaş açmış durumda. Yine Kuzey Irak’taki Kürt Federe Bölgesi ile muhabbetini koyulaştıran aynı Türkiye, Kuzey Suriye’deki olası Kürt Federe Bölgesi’ni bir savaş nedeni olarak ilan ediyor. Kuzey Suriye’de Kürtlerin sahip olabilecekleri konumu kabullenmeyen Türkiye bir yandan PKK konusunda Esad’ı suçluyor diğer yandan Esad için PKK kadar tehlikeli olan Hür Suriye Ordusu’na her türlü desteği veriyor. Oysa daha 18 ay öncesine kadar Ankara ile Şam ve Tahran arasında PKK’ya karşı olağanüstü işbirliği vardı.
Özetle yine Türkiye, İran, Suriye ve Irak Kürt kartı üzerinden politika üretiyor ve birbirine karşı bu kartı kullanmayı sürdürüyorlar. Yani ders alan yok. Durum böyle olunca sorunun gerçek yaratıcısı olan emperyalist ülkeler, ki şimdi hepsi Türkiye’nin NATO müttefikleri, doğal olarak bu kartı daha zekice kullanıyor. İsrail ise tüm bu küçük ve büyük oyunların tam merkezindedir. Ta ki Türkler, Kürtler, Araplar ve Acemler akıllarını başlarına toplayıp ortak bir uzlaşmaya varıncaya kadar. Çünkü hiç kimse kendi Kürt sorununu tek başına çözemez. Yoksa adı ne olursa olsun Kürt sorunu bu coğrafyada bir yüz yıl daha hepimizi üzerek oyalar. Belki de bu nedenle emperyalist ülkeler 92 yıl önce Sevr’i askıya alıp önceliği Filistin’de bir Yahudi devletine vermişlerdi! Yoksa bizlerin iki yüz yıl Kürt sorunu ile uğraşacağımızı biliyorlar mıydı!!!
Akşam / Hüsnü Mahalli
SON VİDEO HABER
Haber Ara