Peyami Safa ile Nazım Hikmet’in arası neden açıldı?
Peyami Safa’ya uygulanan ambargonun sebebi, Nazım Hikmet’le kapışmasıdır” diyen yazar Mehmed Niyazi, Peyami Safa ile Nazım Hikmet’in neden kapıştıklarını ve aralarının neden açıldığını şöyle açıklıyor:
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-26 15:16:53
Maalesef kültür hayatımız bir ideolojik kliğin tekeline girmiş gibidir.
Üniversitede hoca, köşe yazarı veya program yapımcısı olmuş bu zümreye mensuplar fikir ve sanat ürünlerini değerlendirip topluma, bilhassa yetişen nesle tanıtmakla kendilerini yükümlü saymazlar; sadece ideolojilerine mensup yazar ve şairlerin propagandalarını yapmakla görevli olduklarına inanırlar. Bu kesime dahil üniversite hocaları kendilerinden saydıkları romancı veya şairlerin oturdukları caddeleri, evlerinin numaralarını, kiminle, nerede, hangi yemekleri yediklerini okuyucunun zihnine çakmakla bilimsel bir iş yaptıklarına inanırlar.
Ne dev bir yazar olan Peyami Safa, ne de kıymetli mütefekkir Erol Güngör kesinlikle gündemlerinde yer almaz. Genç bir yazar, Atilla İlhan’a Peyami Safa ve eserlerini sorunca, şu cevabı alır: “O gelecekte okunacak romanlar yazdı.” İlhan, bu cevabıyla vicdanının teşekkül ettiğini gösterirken ne çare ki sebebini açıklayıp büyüklüğünü izah edememiştir. Kendi ideolojisinden olmayanın hakkını teslim etmek seviye meselesidir.
Peyami Safa’ya uygulanan ambargonun sebebi, Nazım Hikmet’le kapışmasıdır. Kendilerini Nazım Hikmet’in yandaşı sayanlar, bu olaya soğukkanlı yaklaşmazlar; mademki Nazım’la cedelleşmiştir, öyleyse düşmanımızdır, derler. Peyami Safa ile Nazım Hikmet arkadaştırlar; “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nu Nazım Hikmet’e ithaf eder. Kanlı bıçaklı olduktan sonra da ithafı kaldırmaz; sebebini soranlara; “O zamanki duygum öyleydi, o şekilde devam etmesi gerekir.” cevabını verir. Zira Nazım Hikmet gençken milliydi; nitekim İstanbul’un fethiyle ilgili şu dizeleri dünya görüşünü sergiliyordu; “Girdi Eğri Kapı’dan kır atının üstünde / Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde / O ne mutlu, mübarek kuluymuş Allah’ın / Belde-i tayyibeyi fetheden padişahın.”
“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nu gözyaşlarıyla okuduğunu söyleyen Nazım Hikmet, bu romanı “Resimli Ay” dergisindeki yazısında göklere çıkarır. Sonra Nazım Hikmet komünizmin propagandisti kesilince araları açılır. Çünkü Peyami Safa, Rusya’nın emperyalizmini gizlemek için komünizmi maske olarak kullandığına inanmaktadır. Dolayısıyla milletinin bekası uğruna Nazım Hikmet’e tavır alır, feci şekilde birbirlerine girerler.
Bütün komünistler, kendilerini onlara yakın kabul eden solcular Peyami Safa’ya düşman kesilirler; hatta onu jurnalcilikle suçlarlar. İddialarının mesnedi yoktur; zira Nazım komünist olduğunu gizlemiyordu, Safa da onun için “Allahsız bir komünistti” diye yeri göğü inletiyordu. Devlete jurnale ihtiyaç var mıydı?
Türk dünyasının büyük bir bölümünü yutarak güçlenen Rusya, bizi tehdit ediyor, Kars’ı, Ardahan’ı, boğazları istiyordu. Nazım Hikmet de onların düdüğünü öttürüyor; “Ey Lenin çocuklar, eylenin / Dünyada tek er Lenin” diyordu. Peyami Safa karşı çıkınca, Nazım Hikmet onu hedef tahtasına oturttu; “Sen çıkmadın/ çıkardılar karşıma seni / Killi, kara elleriyle tutup enseni / Gövdeni yerden bir karış kaldırdılar / Sonra birdenbire / Bırakıp yere / Seni pantolonumun paçasına saldırdılar” deyip durmuyor, onun yetimliğini ele alıp hücum ediyor; “Bir düşün ey yetimi Safa / Bir düşün ve hatırla ki son defa / O takma yeleli / Namık Kemal üstadın senin”.
Fakir ve acizden yana olması lazım gelen komünistin hırs gözünü öylesine bürümüş ki bir kader olan yetimliği diline doluyor. Sonra fakir bir öğrenci iken Peyami Safa’nın “Keteon” matbaasında şarkı sözü yazmasını kınıyor. Geçim temin etmesi için bir gencin şarkı sözü yazması ayıp mı? Tabii Nazım hiçbir hudut tanımıyor; Peyami Safa’nın babası olan İsmail Safa’nın arkadaşı olduğu için de Namık Kemal’e saldırıyor. Fikirlerini, eserlerini ele alıp eleştirmesi başka; ama rahmete kavuşmuş insanların şahsiyetini ele alması başkadır.
Peyami Safa ömründe “Bu benimdir” diyerek hiçbir şiir yazmadı. Nesirle Nazım Hikmet’in canını çıkaracağı muhakkaktı; ama onun silahıyla karşı koymayı tercih etti; “Gel bakayım / Gel ki büyük babaların Enver Paşa, Nazım Paşa konağında / Alıştığın gibi / Seni her gün dizlerimde hoplatayım / Şerefine bütün yetim çocukların / Anasını satayım”. Namık Kemal’i, tabii aynı zamanda babasını savunmak mecburiyetini duyuyor; “Gel bakayım seninle biraz konuşayım / Sencileyin bir coşayım / Bre … Toprak altında yatan / Namık Kemal’e, Safa’ya çatan/ Bre Türk düşmanı / Bre vatan haini şarlatan / Bre propaganda broşürü âlimi”.
Nazım Hikmet hiç düşünmüyor ki, dedeleri Polonya Yahudi’sidir; Rusya’dan endişe duyarak ülkemize sığınmışlardır. Şimdi ise o Rusya’nın davulunu çalıyor. Ayrıca o sırada fikir hayatımızda ırkî söylemlerin ağırlıkta bulunması da Peyami Safa’ya çok ciddi koz verirdi. İşte Peyami Safa’nın büyüklüğü burada karşımıza çıkıyor; onun dedelerinin Yahudi olduğunu ele alıp hücum etmiyor; çünkü bu bir kaderdir; bir insanı kaderinden dolayı suçlamak ilkelliktir. Önemli olan onun sözü ve yaptıklarıdır.
Yılın bugünlerinde kaybettiğimiz milletimizin altın beyini evladını rahmetle anıyorum.
Mehmet Niyazi / Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara