Abdülhamid'in İngiliz Şeyhi: Abdullah Quıllıam
1893 yılında II. Abdülhamid tarafından Britanya Adaları Şeyhi olarak takdir edilen ve karizmatik bir vâiz olan Quilliam, Viktorya zamanı Liverpool şehrinde İslâmiyet’i kabul eden önemli sayıda kişinin oluşturduğu, son derece dikkat çeken bir Müslüman cemaati vücuda getirdi.Yazışmalarında “Kulları İngiliz Müslümanı” veya “Şeyh Abdullah Kuviliyam” gibi imzalar kullanan Quilliam, Osmanlı Nişanı ve Şeyhu’l-İslâm pâyesine sahiptir.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-03 10:36:29
Timetürk / Haber Merkezi
İngiltere’de İslâm ve Müslümanların tarihi ile ilgili bir konu gündeme gelince, hiç şüphesiz Şeyh Abdullah Quilliam (1856-1932) ilk akla gelecek isimlerden biri. Nitekim 1 Nisan 2010 tarihinde İngiltere’deki Kube Publishing Yayınevi’nce neşrolunan Viktorya Zamanı Britanyası’nda İslâm: Abdullah Quilliam’ın Hayatı ve Zamanı adlı eser Ron Geaves tarafından hazırlanmıştır. Ron Geaves, Liverpool Hope Üniversitesi’nde ‘Karşılaştırmalı Dinler’ alanında çalışmalar yapan bir araştırmacı olup, özellikle ‘Güney Asya Dinleri’ ve ‘Din’ konularında uzmanlaşmış bir profesör.
Ron Geaves’in Abdullah Quilliam’ın hayatını konu aldığı eserinin, bu konuda yapılmış en kapsamlı ilk çalışma olduğu belirtilir. Kitabın kapağında eser şu ifadelerle tanıtılır: “1893 yılında Osmanlı Halifesi II. Abdülhamid tarafından Britanya Adaları Şeyhi olarak takdir edilen ve karizmatik bir vâiz olan Quilliam, Viktorya zamanı Liverpool şehrinde İslâmiyet’i kabul eden önemli sayıda kişinin oluşturduğu son derece dikkat çeken bir Müslüman cemaati vücuda getirdi. Başarılı bir avukat olan Quilliam, şehrin fakir insanlarının hakları için mücadele etti.”
Belki de önümüzdeki aylarda yine İngiltere Müslümanları veya Britanya Adalarında 1770-1918 arasında İslâm’ın serüvenini ele alan bir başka eserin yayınlandığını göreceğiz. Bu eserin yazarı Yaqub Zeki, İngiltere’deki Şeyhu’l İslâm’ı tanıtmaktan çok, Britanya Adalarındaki Şeyhul İslâmlığın konumunu tartışmaya açmaktadır. Onun yaklaşımına göre Quilliam, Osmanlı bürokrasisi için İngiltere basınındaki ilgili haberleri ya İngiltere Elçiliği ya da doğrudan saraya bildiren veya raporlar veren bir haber kaynağı idi. İkinci olarak, Sultan II. Abdülhamid, Quilliam’a tarafsız bir kişi olarak güvenmiş olup devlet idaresinin iç politikasıyla ilgisi olmadığını göz önüne alarak onu 1894 yılında Şeyhülislâmlık pâyesi ile taltif etmiştir. Yaqub Zeki, bunun en belirgin sebebinin, Osmanlılarla Habsburglar arasında Bosna konusunda ortaya çıkmış olan benzeri olaylarda ve konularda Osmanlı hâkimiyeti dışındaki Müslüman azınlıkları desteklemeye yönelik olabileceğini düşündürmektedir.
Hem kendisine hem ailesine Osmanlı Nişanı verildi
Bu konudaki görüş ve yorumları daha da zenginleştirmek mümkün. Ancak, biz bu yazımızda daha çok Abdullah Quilliam’ın Osmanlı sarayı, bir başka ifade ile Yıldız Sarayı ile ilişkilerine dair Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi’nde bulunan birkaç belgeyi tanıtmakla yetineceğiz. Arşivde yer alan belgelerden ilki; 1306/1890 yılına ait olan, Abdülhak Hamid’in İngiltere Star gazetesinde o zaman Quilliam ile gerçekleştirilen bir röportajın kendi takdimi ile yapılmış bir tercümesini ihtiva eden bir metin. Tarafımızdan yayınlanan bu belge, Quilliam’ın Osmanlı devlet erkânı tarafından tanındığını ve hakkında sarayın bilgilendirildiğini gösteren bir rapor hükmünde. Artık bundan sonra Abdullah Quilliam sık sık yazışmalara konu olmuş; ya kendisi tarafından ya da farklı kaynaklarca hakkında bilgiler akmaya devam etmiştir. İşte bunlar arasında, Quilliam’ın faaliyetleri, Liverpool’daki Müslüman cemaati, onlar hakkında İngiltere basınında çıkan haberler ve yorumlar ile doğrudan kendisi, ailesi veya yakınları hakkında yaklaşık 20 sene (1890-1910) süren farklı zamanlarda yapılmış yazışmalar bulunmaktadır. Abdullah Quilliam tarafından bizzat yazılmış olanlarda, çok sade olarak mührü ile “Kulları İngiliz Müslümanı” veya “Şeyh Abdullah Kuviliyam” gibi imzalar attığı görülür. Bu arada kendisinin Liverpool’da çalışma bürosunun anteti olarak görülen “Office of the sheikh-ul-İslam of the British İsles” veya “Abdullah Kuviliam İngiltere Şeyhlu’l-İslâmı” ibareleri, doğrudan kendisinin Şeyhu’l-İslâm olarak kabul edildiğini veya kendisine bu pâyenin verildiğini gösterir.
Ayrıca faaliyetleri sebebi ile takdir edildiğini gösteren taltifnâmeler verildiğini de belgelerden anlamak mümkün. Nitekim Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Baş Kitabet Dairesi’nce kaleme alınan bir taltifnâmede Abdullah Quilliam’a 4. dereceden bir Osmanlı Nişanı verildiği anlaşılıyor.
“Ma’rûz-ı Çaker-i kemineleridir ki
İngiltere devlet-ı fahimesi teb’asından Abdullah Quilliam Efendiye dördüncü rütbeden Osmânî nişân-ı âlisi ihsân buyrulmasına mebni mu’âmele-i lâzimenin îfâsı şeref-sudûr buyrulan irâde-i seniyye-i Cenâb-ı Hılâfet-penâhi îcâb-î âlîsinden olmakla ol bâbda emr u ferman Hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fî 24 Zilhicce sene (1)315 ve fî 4 mayıs sene (1)314. Ser kâtib-i Hazret-i Şeyriyâri Muhsin”
Devlet tarafından üstün hizmet karşılığı verilen, çoğunlukla süslü ve kıymetli taşlarla bezenmiş bir çeşit madalyon olan “Nişân-ı Osmânî”nin yalnız Abdullah Quilliam’a değil, aynı zamanda ailesi efrâdına da verildiğini görüyoruz. Buna örnek olarak, 121 irade numaralı belgeyi aşağıya aktarıyoruz:
“Ma’rûz-ı Çâker-i kemîneleridir ki,
Abdullah Quilliame Efendi’ye altın ve gümüş imtiyaz madalyası ve zevceleri Hanna Hadice Quilliam ve Meryem Quilliam hanımlara ikinci rütbeden şefkat nişân-ı Hümâyûn ve kerimeleri Hanife ve Meryem Quilliam hanımlara ammi Ğulâm Ali Quilliam Bey’e Zayi’ madalyası ve mahdûmı Muhammad Efendi’ye beşinci rütbeden Mecîdi nişân-ı zîşâne ihsan buyuruldığından muâmele-i lâzimenin îfası şeref-sudûr olan irâde-i seniyye-i Cenâbı Hılâfet-penâhî-yi îcab-ı âlîsinden olmağla ol bâbda emr u ferman Hazret-i men lehû’l emrindir. 13 Zilka’de (1) 322 /6 Kanûnîsânî sene (1) 320 ser Kâtb-ı Şehriyarî Muhsin”
Bu belgeden anlaşıldığına göre, Abdullah Quilliam’ın 2 eşi bulunmaktadır. Ayrıca 2 kızı ile 1 oğlunun adı geçtiği gibi, amcası da zikredilir. Böylece, sadece kendisi hakkında değil, ailesi hakkında bilgiye ulaşıldığı gibi, onların Müslüman olduklarını da öğrenmemiz bakımından arşiv belgeleri önem taşır. Bu belgede adı geçmeyen küçük oğlu Ahmed hakkında da, İstanbul’da “Mekteb-ı Sultanîye’ye meccânen ve leyli (yatılı) olarak” kaydedildiğini gösteren bir başka belgeden bilgi sahibi olmaktayız.
Abdullah Quilliam’ın Osmanlı hudutları içinde de faaliyet gösterdiğini ve bu görevlerinin günü gününe takip edildiğini Yıldız Saray-ı Hûmâyûnu Baş Kitâbet Dairesi’ne gelen bir başka telgraftan anlıyoruz.
Manastır’dan Şifre:
“Dün akşam buraya vâsıl olan Abdullah Quilliam Efendiye hurmet-i lâzime ifâ ve ahvâl-i sâbıka ve hâzırayâ dâir İngiliz Matbûûatının hılâf-ı hakîkat nerriyâtını mâdde-i tekzîb idecek ma’lûmat-ı sure-i mükemmelede ihzâr kılmakda olduğu ma’rûzdur. 18 Şubat (1)320 Vâli Hâzim”
Birkaç örnek belgeden ve eserlerinden de anladığımıza göre Abdullah Quilliam ile ilgili yapılacak araştırmalarda Osmanlı arşivinde bulunan onlarca belgenin mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Hatta yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, İngiltere’de yayınlanan çalışmalar gözden geçirilmeli ve yine İngiliz arşivleri de mutlaka taranmalıdır. Bu yolla sâdece Abdullah Quilliam’ın hayatı hakkında bilgiler elde edilmekle kalınmayacak, aynı zamanda İngiltere’de İslâm’ın ve Müslümanların tarihi hakkında da yeni bilgi ve belgelere ulaşılacaktır.
Osmanlı yayıncılığında Quillam’ın İslam medhiyesi
Arşiv belgelerinin yanında, dönemin Osmanlı matbuatında da Abdullah Quilliam hakkında haber, yazı ve yorumların yayınlandığı biliniyor. Biz bunlardan Quilliam’ın İslâm dini ile ilgili diğer eserleri yanında; Sebilûrreşad Kütüphanesi’nin 13 numaralı yayını olarak Ulemây-ı İslâmiye’ye Bir Suâl ve Abdullah Quilliam Efendi’nin Cevâbı adıyla Tevsî’-ı Tıbâ’at Matbaası’nda yayınlanmış olan 32 sayfalık bir risâleye dikkat çekmek istiyoruz. Bu risâleyi Türkçeye yakından tanıdığımız Aksekili Ahmed Hamdi, Arapçadan tercüme etmiştir. Hacim olarak ufak olsa da muhteva bakımından kıymet-i hâiz olduğunu belirten Ahmet Hamdi Aksekili, bu kitapçıktan Quilliam’ın, İslâm dininin geçmiş dinleri nesh etmesinin tabii bir durum olduğuna, bununla beraber İslâm dininin ilelebet bâki kalacağına işaret ettikten sonra, İslâm’ın bütün dinlerin en tercihe şayânı ve efdali olarak kalacağını belirttiğine dikkat çekerek şunu ilâve etmektedir: “Medeniyet ne kadar terakki etse yine kavâid-i İslâmiye hâricine çıkılmayacağını itiraz kabul etmiyecek bir sûrette isbat ediyor.”
Kaynak: Derin Tarih Dergisi Prof.Dr. Mehmet Şeker -Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara