Senem Aydın'a verdiği röportajda Bayülgen, “Koskoca Osmanlı İmparatorluğu, ‘Dallas’ dizisine dönmüş, bu cezalandırılmıyor. Ben, cezalandırılsın diye söylemiyorum ama sadece biraz adalet” diyor,
* “Gelecek sene, nah beş program yaparım” dediniz. Seneye bizi yalnız mı bırakacaksınız?
Seneye başka şey yapacağım. Beş gece talk show yok! Zirvede kanal değiştirdiğim, çok sermayeli bir gruptan az sermayeli bir gruba geçtiğim halde, çok sermayeli grubu aratamayacak, hatta onların arzu edeceği kadar çok izlendi program. Dolayısıyla bu, şu anda medyada bir gösterge oldu. Ben büyük kanalların bittiğine ve artık daha çok içerik üreten adamların başarılı olacağı bir teknolojinin, dönemin geldiğine inanıyorum. Dolayısıyla bundan 10 yıl önce söylenen “Content is the king/İçerik, kraldır” lafı yaşanmaya başlandı. Bunlar yaşanırken dizilerle videoculuk yapan adamların nereye gideceğini ve bunun yanında içerik üreten adamların nereye gideceğini hep beraber göreceğiz.
* Ekran yasağı gelen 12-19 Nisan tarihleri arasındaki programlar yerine ne yayınlanacak?
RTÜK sanıyorum ki bir belgesel tavsiye edecek. Zebralar olabilir, aslanlar olabilir, mimariyle ilgili güzel belgeseller olabilir. Ben de yayınlanacak bu belgeseli bekliyorum. Arkadaşlarım çeşitli türlerin çiftleşmesi hakkında belgesel yapmaya çalıştılar fakat henüz National Geographic düzeyinde değiliz. Ama cezalar artarsa biz de Afrika steplerinde kaplanı, zürafayı takip etmeye başlayacağız.
* Sizce ‘ideal’ düzenleme nasıl olmalı?
Televizyonculuk yapmak...
* RTÜK’ün diziler konusundaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de bütün dizilerde herkes her türlü gayrimeşru ilişkiyi kuruyor. Tecavüz eleştiriliyor derken tecavüz seyrediliyor. Koca dayağı eleştiriliyor derken kocaların hepsi dayak atıyor. İnsanlar dizilerde şiddete, cinsel suçlara, tacize, hırsızlığa, mesleksizliğe, kabadayılığa, her türlü eğitimsizliğe heveslendiriliyor. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu, ‘Dallas’ dizisine dönmüş, bu cezalandırılmıyor. Ben, cezalandırılsın diye söylemiyorum ama sadece biraz adalet.
* Kültür Bakanlığı’nın yasa taslağı yapımcıların canını sıkacağa benziyor.
Bu konudaki düzenlemenin ‘diziciler’i perişan hale getireceğine inanıyorum. İnşallah getirir! Çünkü bundan beş sene önce adı sanı duyulmamış yapımcıların bütün bu sektörü televizyoncularla ortak bir şekilde ele geçirdiklerini, AGB skandalı dahil her türlü skandala neden olduklarını gördük. Bu dizilerin hiçbiri ne Türk halkının zekasına, ne örf ve adetlerine, ne de ahlak anlayışına uygun. Benim başımın belası diziler! Televizyoncu olabilmek için televizyon içeriği üretmek lazım. Dışarıdan film ya da dizi alarak ancak dışarıdakileri zengin edersiniz.
“Hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum”
* Haftanın beş günü ekrandasınız...
Hiçbir şovla, hiçbir televizyon programıyla karşılaştırılamayacak kadar hızlıyız. Haber merkezleri kadar hızlı mıyız? Hayır. Kimi haber programları kadar hızlı mıyız? Yarışıyoruz. Ama habercileri bir kenara ayırmak gerekiyor. Onların işleri hakikaten ağır, büyük sorumluluk isteyen işler. O kısımda çalışan herkese çok saygı duyuyorum. Onun dışında müzik, eğlence, sohbet falan gibi konularda hakikaten herkesten daha hızlı, daha zeki, daha çalışkanız.
* Yayın hayatına başladığınız günkü Okan Bayülgen’le bugünkü arasında ne fark var?
Aynıyım, bir değişiklik yok. Bence o zaman da anlamsızdı, bugün de anlamsız. Hayatı anlamlandırmaya çalışıyoruz, şu işi ya da bu işi yaparak. 16-17 senede oldu. Şuradan şuraya geldim gibi bir şey söz konusu değil. Ben vatana millete yararlı bir adam değilim. Kendimi hiç öyle görmedim. Ben gençlerle beraber biraz daha akıllıca bir eğlence yapmaya çalışıyorum. Bütün yaptığım şey bu.
* Baba olmak hayatınızı nasıl değiştirdi?
Hiçbir değişim olmadı. Çünkü ben doğurmuyorum, öyle bir organizmaya sahip değilim. Baba olarak daha sorumluluk sahibi bir herif oldum. Serseriliği özlüyor muyum? Bazen. Şu anda benim için öncelikler değişti, hepsi bu. Bendeki değişiklik de çocuğun yaşıyla orantılı olacak. Şimdi 2.5-3 yaşında. Altı yaşında bende daha çok değişiklik olacak.
* Televizyon seyircisine olan tavrınız daha anlayışlı artık.
Yok öyle bir şey! İçerikle ilgili... Salı, çarşamba, perşembe başka bir durum söz konusu; cuma, cumartesi başka. Birinde “Katkın için teşekkür ederim” diyorum. Çünkü seyirci gerçek bir kişilik olarak aramış ve hakikaten memleketi ya da toplumun bir bölümünü ilgilendiren bir konuda kendisini örnek göstermiş. Ama cuma ve cumartesi günleri çoğunlukla kafa bulmak için arıyorlar. Ben de onlarla kafa buluyorum.
* Özellikle hafta sonu yayınları stand-up’a dönüyor.
Haftada beş gün program yapmanın ısısıyla makine sürekli çalışıyor. Hafta sonuna geldiğimizde daha tahammülsüz biri haline dönüşüyorum. Yani 100 metreyi daha az saniyede giden bir motora dönüşüyorum. Dolayısıyla karşıma gelenler “Ben popçuların şahıyım, haydi bakalım buna göre ilgi” dediği zaman zıvanadan çıkıyorum. O da çok komik oluyor.
* Gençlerin saygı duyduğu bir isimsiniz. Bu nasıl bir sorumluluk yüklüyor omuzlarınıza?
Gençlerle karşılıklı birbirimize bakıyoruz. “Sen bana ne kadar hitap ediyorsun?”, “Tamam da, sen bana ne kadar hitap ediyorsun? ” diye. Saygı ve sevgi üzerine kurulu değil.
* Bu sektöre gençler yetiştirmek gibi bir planınız var mı?
Öyle bir planım ya da ulvi heyecanım yok. Bunu zaten senelerdir yapıyorum. Ekibimin yaş ortalaması 20-25. Bu da benim kendi yoğurt yiyişim.
* On8 TV (Gençlik Kanalı) yayın hayatına ne zaman başlayacak?
Bu konuda zaten şu anda TV8 içerisinde sıkıştırılmaktayım. Çünkü teknik malzeme geldi. Bütün sistem yeni ölçüm yapacak şirketin (TNS), ölçüme ne zaman başlayacağını bekliyor. Bu ölçümlerle beraber aslında bütün televizyonlar yollarına devam edecek.
iŞARET DiLi ÇEViRMENLERi NE DiYOR?
Neslihan Kurt: Okan Bey, işitme engellilerle ilgili yaptığı bir program sırasında çevirmen aradıklarını söyledi. Biz de o duyurunun üzerine başvuruda bulunduk. Burada olmak büyük bir şans. Sabah haberlerini çeviren bir arkadaşımız var ama programlar adına bir ilk bu. Anlatırken yüz ifadelerimizi belirginleştirmemiz lazım. Gülme, kaşları çatma, şaşırma ifadeleri onlar için bir avantaj. Amacımız ekrana çıkıp kollarımızı sallamak değil. Amaç, bir şeyleri fark ettirmek. Benim annem babam da işitme engelli. Biz hem işitme engelli hem de konuşan, duyan çocuklar oluyoruz.
Tuğba Sarıçiçek: Benim de annem ve babam işitme engelli. Konuşmayı öğrenirken işaret dilini de öğrendik. O yüzden işaret diline ana dilimiz diyoruz. Programda çevirmenlik yapmaya başlayalı iki ay oldu. İşitme engeliler dünyasından çok güzel tepkiler alıyoruz. Türkiye’de 3.5 milyon civarında işitme engelli var. Onlar kendilerinin önemsendiğini fark ediyorlar artık. Ama hastanelerde çevirmenlerin olmaması büyük bir eksiklik bence.
REYHAN TÜYSÜZ: “KENDiMi GÖSTERMEK GiBi BiR DERDiM YOK”
* ‘Kral Çıplak’ı Okan Bayülgen’le birlikte sunuyorsunuz. Sizin için ekran önünde olmak nasıl bir deneyim?
Okan bir gün dedi ki, “Bundan sonra çarşambaları birlikte oturuyoruz masaya.” Yine yapımcı kimliğimle orada oturduğumu düşünüyorum. Kendimi göstermek gibi bir derdim yok.
* Okan Bayülgen zor bir insan mı?
Dışarıdan bakınca öyle göründüğünü biliyorum ama Okan’la çalışmak zor değil. Ekranda çok doğal bir yayın stresi var. Bazen “Allah’ım bu saatler geçse” dediğim oluyor. Çünkü doğal olarak etkileniyoruz.
* Nelere önem veriyor Okan Bey?
En ufak detaya kadar ilgilenir. İşine çok önem veriyor. Her şeyi çok ince eleyip sık dokuyor ama bunu yaparken rahatsızlık vermiyor. Hata yapmanıza toleranslıdır, anlayışla karşılar.
* Ekip değişikliğine neden gidildi?
Herkes kendi tercihlerini kullandı. Okan da büyük bir anlayışla karşıladı elbette.
* Yeni ekibe alıştınız mı?
Adaptasyon süreci yayın başladığı döneme denk geldi. Zordu. Ama alıştık, gidiyor. Bu sektörde hiç kimsenin yeri doldurulmaz değil. Bir tek Okan olmazsa program olmaz.
* Yasaklı konuk listeniz var mı?
Olmaz olur mu? Bizi sevmeyenler var, bizim sevmediklerimiz var. Bizi onaylayanlar var, bizim onayladıklarımız var. ‘Star star’ insanlar biraz zorlayıcı olabiliyor. Biz de gerilmeyelim, eğlenelim derdindeyiz.