Kur'an, Akif'in sığındığı kapıydı
Geçtiğimiz günlerde ilk kitabını yayımlayan genç yazar Hatice İslamoğlu'nun, bu ilk kitabının başlığı Kur'an ve Akif başlığını taşıyor. Kitap Düşün Yayıncılık'tan çıktı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-29 09:30:15
Röportaj: Nil GÜLSÜM / MİLAT GAZETESİ
Hatice İslamoğlu, geçtiğimiz günlerde ilk kitabını yayımlayan genç bir yazar. ‘İlk kitap’ ve ‘genç bir yazar’ ifadelerine bakıp da, sade suya tirit konulara dalmış bir heveskar ile karşı karşıya olunduğu zehabına kapılmamak gerek. Zira Hatice İslamoğlu, çalışkan ve titiz araştırmacılara has bir ciddiyetle kalem aldığı ilk eserinde, İstiklal ve iman şairi Mehmed Akif’in şiirinde Kur’an’ın izini ve etkilerini ortaya koymuş. İslam alimi Mustafa İslamoğlu’nun hem talebesi, hem de kızı olan Hatice İslamoğlu yeni yayımlanan ‘Kur’an ve Akif’ kitabını anlattı.
Kur’an ve Akif adlı bir kitabınız yakınlarda yayımlandı. Mehmet Akif’i kısaca tanıtır mısınız? Kimdi, hangi şartların ve çağın mensubuydu?
Âkif bu çağın, adam gibi adamıdır. Bir cümle ile onu özetlemek gerekirse; o Kur’an’a kurban olmayı, cihana sultan olmaya yeğleyen bir mütefekkirdir. Âkif çağının mümeyyiz aklı, kafasını ve kalbini vahiy sofrasından doyuran bir dava adamıdır.
Akif’in yetişme çağında İslam’ın ve Kur’an’ın rolü nedir?
Dönem Balkan Harbi dönemidir. Meşrutiyet ilan edilmiş, Osmanlıdan kurtulma planları yapılmakta, ülke üzerinde sinsi oyunlar oynanmaktadır. O güne kadar yaşatılan görece dini değerler ve beşeri ölçüler gitmiş yerine batıcı aymazların iddia ettiği yaşam tarzını savunan ve benimseyen insanlar gelmiş, bu hayranlığı yaymak için zorbalığa başvurmuşlardır.
Kuran’ın dönüştürme ve değiştirme rolü arka plana atılmış, onunla yaşamak yerine onu özel günlerde anmakla yetinen Müslüman bir kitle oluşmuştur. Kuran’a özne değil, nesne muamelesi yapan Müslümanların bu zaafına dur demek için Âkif gibi yiğitler çıkmıştır. Lakin, eli sopalı Batı uşakları tarafından her fırsatta susturulmaya çalışılmışlardır. Tüm bu Kuran ve ezanı Türkçeleştirme çabaları, işte bu art niyetin arka planında yatan tuzaklardır.
Mehmet Akif’i yalnızca İstiklal Marşı ve Çanakkale Destanı ile tanıyanlar için kısaca Akif’in şiirinden söz eder misiniz?
Mehmed Âkif’i sadece şiirin içine mahkûm etmek, o dönemin zorlu koşulları içindeki misyonunu göz ardı etmektir. O yalnızca şiirleriyle halkın sevgisini kazanmış bir şair değil, bilakis güzel ahlakı ve örnek şahsiyetiyle toplumun birçok kesimine hitap eden bir dava adamıdır. Bir kere şunu söylemek lazım, Âkif’i bilmek için Kuran okumak, onunla ahlaklanmak ve Müslümanların davasına dert edinmek gereklidir. Bir kardeşinin günahına ağlamayan bir yüreğin Âkif’i anlaması beklenemez.
Akif inançlı ve dindar bir şairdi. Peki şiirleri ve inancı arasında nasıl bir bağ vardı?
Âkif’in manzumelerinde aşılanan ana fikir, hakikatin tek kaynağı olan vahiydir. Hastalara onunla şifa, dertlilere onunla deva bulunabileceği her fırsatta vurgulanır. Safahat’ında vurguladığı asrın idrakine söyletilecek olan İslam, onun yeni bir din dili oluşturma projesidir. Bu projenin ser levhası şiirinde bahsi geçen ‘asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı’ ile devam eden dizeleridir. Âkif’in manzumelerinin halk arasında bu kadar benimsenmesinin en önemli sebebi, bir kişinin değil, bir milletin çığlığını yansıtıyor, derdini anlatıyor olmasıdır. Âkif hakikati söylemede yalnızca bir ara kablosudur, o kulluğunu yerine getirmek için bu misyonu üstlenmiştir. Şu gök kubbede baki olan o hoş seda Âkif gibi yiğitlerin geriye bıraktığı eserlerdir.
Akif’in şiir damarında Müslümanların ahvali nasıl ele alınır?
Âkif’in manzumelerinde bahsi geçen Müslümanların ahvalini o döneme göre değerlendirmek lazımdır. Onun sığındığı tek kapı Kuran kapısıdır. Âkif Müslümanları da o kapıdan içeri girmeye davet eder. Şiirlerinde bir taraftan hürriyet, doğruluk, samimiyet, adalet gibi ahlaki kıymetleri telkin ederken, diğer taraftan cemiyetlerin çökme sebebi olan riyakarlık, münafıklık, korkaklık, dalkavukluk, tembellik gibi dönemin Müslümanlarının hastalıklarına şiddetle karşı çıkar.
Akif’in babası Arnavut, annesi ise Buhara kökenli bir Türk idi. Akif şiirlerinde ümmet ve ırk kavramlarını nasıl ele almıştır?
Şu dize sanıyorum bu görüşünü ifade etmek için yeterlidir; ‘Arabın Türke,Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!’ diye başlayan şiirin yine başka bölümünde, ‘Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri? Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!’ diyerek, bir milletin kavmini üstün görürken diğerlerini tahkir etmesini şer’en küfür kabul eder. Hucurat 13. Ayetin dediği gibi üstünlüğün takva (sorumluluk bilinci)nde olduğunu dile getirir.
Hatice İslamoğlu Erdem
Kur'an ve Akif
Düşün Yayıncılık
514 Sayfa
Akif’in yaşadığı çağın bir geçiş ve buhranlar devri olduğu düşünülürse, Akif’in İslam’dan ilhamla Müslümanlara verdiği mesaj neydi?
Siz bu soruyu sorunca aklıma direk ‘Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı, asrın İdrakine söyletmeliyiz İslamı’ dizeleri geldi. Asım nesli projesi işte bu dizelerle anlatılır. Müslümanlar bu mesajın hakkını verseler, gerisi gelir Allah’ın izniyle…
Akif’in çağdaşı Müslüman mütefekkirlerle teması yahut etkileşimi var mıydı?
Âkif’in temas kurduğu bir çok şair ve fikir adamı mevcuttur. Bunların başında Abduh ve Afgani gelir. Onların fikirlerini kendine yakın bulmuş ve o damardan beslenmiştir. Batılı şairlerden Victor Hugo’yu,Daudet’i, Zola’yı, Lamartine’ i de severek okuduğunu, özellikle Lamartine’i Fuzuli kadar kendisine yakın bulduğunu ifade eder. Yine çocuk yaşlarından beri doğulu şair Şeyh Said (Sadi Şirazi)ye karşı özel bir ilgisi vardır. Son olarak ‘ne öğrendiysem ondan öğrendim’ dediği babası, onun hayatında önemli bir yere sahiptir.
Akif’in ahlaken titiz ve dikkatli bir kimse olduğu sıkça tekrarlanır. Bu ahlaki titizlik hakkında neler söylersiniz?
‘Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?’ diyebilen kaç tane adam var ki.. O olmayı görünmenin önüne koyan bir adamdır.
Akif’in şiirinde Kur’anı nasıl görüyoruz?
Âkif’in manzumelerinde Kur’an dışında bir şey göremiyoruz. Onun şiirleri Kur’an’ın manzumei tefsiri niteliğindedir. Çoğu manzumede bir ayeti ser levha olarak alır ve ayetleri yaşanmış vakıalar üzerinden tefsir eder. Kur’an’ı metruk bir kitap olmaktan kurtarıp hayatın içine yerleştirerek, yeni bir din dili inşa etmek onun en büyük hedefi ve projesidir.
Kitabınızda bir ara başlık da şu: Kur’an’ın Mehmet Akif’i İnşası. Açar mısınız?
Evet. Nasıl ki bugün, hayat sigortası yapıyorlar. Âkif’de bir nevi hayat sigortasını Kur’an’ın ışığında görmüş, vahyin hem kendisinin hem Müslümanların hayat düsturu ve geleceğin garantisi olduğunu düşünmüştür. Şiirinin bir yerinde ‘alan sensin, veren sensin senin hükmündedir dünya’ diyerek vahye olan bu bağlılığını açık bir şekilde dile getirmiştir.
Sormadan olmaz: Akif’in yakılan Kur’an Meali hakkında neler söylersiniz?
Bunun ne demek olduğunu, bir eser ortaya koymanın nasıl sancılı bir süreç olduğunu bilenler anlar. Bir annenin, ümmetin felahı için yavrusunu çaresizce ateşe atmasının vermiş olduğu acıdan farksız olduğunu düşünmüşümdür hep. Ben Âkif’in o meale verdiği emeğin karşılığını, bugün fazlasıyla aldığını düşünüyorum. O meal kaybolmadı, yakılmadı. Orada yanan yalnızca sayfalardı. O sayfalardaki hakikatleri hiçbir Nemrut’un ateşi söndüremeyecekti. Bunu Âkif’de çok iyi biliyordu. O ödülünü Allah katında alacağına iman etmişti. İşte bu yüzden ‘yanıp parlayan nurun sönme ihtimali yoktur’ diyerek tarihe kutlu bir menkıbe yazmıştır. Onun yazdığı menkıbe, her babayiğidin yazacağı cinsten değildir.
Akif’in özlediği Asım’ın nesli ile Kur’an arasında nasıl bir bağ var?
‘İçinizden iyi ve yararlı olana çağıran, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk bulunsun’ Âli İmran 104 ayetinin manzumeye dökülmüş halidir Âsım nesli. Bu ayeti yaşayan herkes Âkif’in özlediği Âsım neslinin evladı, bu projenin müntesibidir.
Akif şiirlerinde Kur’anın hangi umdelerine daha çok vurgu yapmıştır?
Ümmetin ortak dertlerine derman olacak ayetler üzerinde durmuş, Müslümanlara tevekkül, azim ve sabır aşılamış, asabiyet ve tefrikadan kaçmalarını öğütlemiştir. Kitabımızda yer alan, ‘Mehmed Âkif’in Vaaz ve Hutbelerinde Geçen Âyetler’ başlığı onun üzerinde en çok durduğu ayetlerin listesidir.
Bir anlamda yukarıdaki sorunun devamı olarak sorayım: Akif bugün yaşasa, bugünün nesillerine Kur’anın hangi yönüyle daha çok seslenirdi?
Kuran her çağın hastalıklarına deva olabilecek en gelişmiş tıp, biyoloji, fizik ve kimya kitabıdır. Tarihlerin geçmişte duçar oldukları hastalıkların hepsi bugün de mevcuttur. O günün en gelişmiş şifa kaynağı Kur’an bugün şifa vermiyorsa, bu Kur’an’dan kaynaklanan bir sorun değil, onu hayatın dışına itenlerin sorunudur. Âkif bugün yaşasaydı ‘bu tespitler bu çağa gitmez’ diyerek sileceği hiç bir cümlesi olmazdı. Çünkü o güncel değil, evrensel bir kitabın damarlarından beslenmiştir.
Akif’in yazdığı şiirlerdeki Kur’ani öz ile daha sonra kurulan devletin şiir anlayışı arasında bir çelişki var mıydı sizce?
Hem ne büyük bir çelişki.. Onlar Âkif’i susturmak istediler, olmadı. Peşine hafiyeler taktılar, olmadı. Yerli şairleri sürgüne ihraç edip ithal şairler getirttiler. Yine olmadı. İthalci şairler öldü, unutuldu. Fakat Âkif hala yaşıyor. Aradaki farka anlamak için kimin ne ile anıldığına bakmak yeterlidir. Âkif şiire yeni bir anlayış getirmişti. O toplumun damarlarında oluk oluk akan şairane duyguları Kur’an’la beslemek istediği için dışlandı. O batının deli gömleğini giymek istemediği için damgalandı. Siz Tevfik Fikret ile onu aynı kefeye koyacak, bir de üzerine Oryantalist damgası vuracaksınız, biz de sessiz kalacağız öyle mi demek istiyor insan..
“Kur’an ve Akif” sizin ilk kitabınız ve doğrusu oldukça iddialı ve titiz bir çalışma. Çalışmalarınız ne yönde devam edecek?
Evet, ‘Kur’an ve Âkif’ ilk eserim. Daha doğrusu ilk çocuğum diyeyim..Mehmed Âkif adında bir oğlum var, artık biri ölümlü biri ölümsüz iki evladım oldu. Ben Âkif’ten çok büyük erdemler öğrendim. Dilerim onun değeri bu topraklarda hak ettiği yeri bulur ve bıraktığı eserler tarihe gömülüp giden tozlu sayfalar haline gelmez. Eserin devamı niteliğinde olan bir ikinci çalışma hazırlığındayız. ‘Âkif’in fikir dünyasını oluşturan şahsiyetler’ başlığı altında ikinci bir eser ile onun düşünce dünyası ve etkilendiği şahsiyetlerin hayatlarını işleyeceğiz Allah izin verirse.
Yazar Hatice İslamoğlu, Mehmet Akip Ersoy’un sığındığı kapının Kur’an kapısı olduğunu belirtiyor. İslamoğlu: “Akif’in manzumelerinde Kur’an dışında bir şey göremiyoruz. Onun şiirleri Kur’an’ın manzumei tefsiri niteliğindedir. Çoğu manzumede bir ayeti ser levha olarak alır ve ayetleri yaşanmış vakıalar üzerinden tefsir eder” dedi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara