'Aileyi de sinemayı da korumak devletin görevi'
Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği (TESİYAP), bir basın açıklaması yaparak son günlerde aile ve sinema üzerinden yürütülen tartışmaları değerlendirdi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-24 14:37:58
TESİYAP’tan yapılan açıklamada Sinema Genel Müdürlüğü’ne atanan Mesut Cem Erkul’un ‘aile filmlerinin destekleneceği’ yönündeki sözlerinden duyulan memnuniyet dile getirilirken, sinemacıların gösterdiği tepkiler eleştirildi. TESİYAP, sinemanın gişe ve sanat filmi ayırt edilmeksizin desteklenmesi gerektiğini de belirtti. Ayrıca Emek Sinema’sındaki kavganın da tamamen ticari ve rant kaygılarından kaynaklandığı bildirdi.
TESİYAP’IN kamuoyu açıklamasının tam metni şöyle:
Son on yılda Türk sinematografi endüstrisi, tarihinde görülmemiş bir yükseliş grafiğine imza attı. Sinema filmlerini ve televizyon dizilerini kapsayan bu endüstrinin hem yurt içinde hem de yurt dışında sağladığı başarı grafiği açıkça ortadadır.
Bu grafiğin değerleri iki ana veri üzerinden hesaplanmaktadır. Sinema filmleri için filme giden seyirci sayısı ve uluslararası festivallerden alınan ödüller. Televizyon dizi filmleri için ise seyredilme oranı ve yabancı ülke televizyonlarına satışları. Tabiî ki bu verilerin tamamı bakış açılarına göre tartışılır, ancak; olay bu olgu üzerinden gerçekleşmektedir.
Son on yıllık süreç bize gösterdi ki bu devasa endüstrinin aktif işletiminden kat ve kat daha büyüğü potansiyel rezerv olarak toprağın altında yatmaktadır. Başta sektörün üretici aktörleri olmak üzere, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve diğer devlet kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin bu potansiyel rezervin açığa çıkartılıp işletilmesinde dinamik unsurlar olarak pozisyon almaları gerekmektedir.
Tüm bu denklemler içerisinde Sayın Mesut Cem Erkul’un yaptığı açıklamalarla da sektörümüzün yeni bir kavşak noktasına geldiğini teyit etmiş oluyoruz. Ara yoldan ana yola çıkma hazırlıklarının yapılması gerektiği bir zamanda, bir grup sinemacının sektörümüz adına yaptığı ve medyada yankı bulan bu açıklamayı statik, korumacı ve dogmatik buluyoruz. Türk sineması artık dünya sinemasını şekillendiren, Ülke sineması kimliğine kavuşması gerekmektedir.
Başta sinemayı “sanat sineması” ve “ticari sinema” olarak ayrıştırmak sektörün kendi ayağına kurşun sıkmasından başka bir şey değildir. Sinema yapısı, üretim ve dağıtım süreçleri gereği ticari olmak durumunda olan bir sanattır. Bu ticariliğin nasılını konuşmak yerine kategorize edici, “aşağılayıcı” yaklaşım sektörün potansiyel rezervi adına hiç şık değildir. Bu ayrıştırıcı tavrın içinden biri çıkıp da “size giden destekler bizim filmlerimizin gişede kazandığı paralar” derse ne yapacaksınız. Kısacası bu “ayrıştırıcı” yaklaşımı sektör adına doğru bulmuyoruz. İşleyen dinamik bir sektörün nitelikli iş gücünü ve nitelikli işi ortaya koyacağını hepimiz biliyoruz.
“Sansür ve adam kayırma” “Çerçevesi müphem Türk aile değerleri” şeklindeki iki temel kavramsallaştırmanın yer aldığı basın bildirisine imza atan, birçoğunu yakınen tanıdığımız bu arkadaşların yaklaşımı bizi düşünceye sevk etmiştir.
Bugüne kadar yaptıkları hemen her çalışmada hem Bakanlık Destekleme Fonu’ndan hem de diğer devlet kurumlarından destek alan bu arkadaşlarımız “Sansür ve adam kayırma” derken bu zamana kadar var olan sistemin gideceği korkusunu mu yaşıyorlar!
Sinema Meslek Birlikleri Temsilcileri ve Bakanlık görevlilerinden oluşan destekleme kurumunun yapısını ve işleyişini sektörün üreten kesimleri çok iyi bilmektedir. Bu yapının daha “şeffaf” olması, değerlendirme kriterlerinin “nesnelliği” gibi tartışmalar Sinema Meslek Birlikleri olarak kendi içimizde devam ederken, Destekleme Kurulu’na gönderdiğimiz üyelerimizle de görüşlerimizi Destekleme Kurulu’na yansıtıyoruz.
“Çerçevesi müphem Türk aile değerleri” ifadesi sinema toplum ilişkisini ve de sanatın köklerini hiçe sayan bir yaklaşımın ifadesi olarak durmaktadır. Tüm sanat ürünleri üzerinde bulunduğu toplumsal zemin üzerinden vücut bulurlar.
Biz ortaya çıkan üründe sanatçının ayaklarını bastığı zeminle ilişkisini görürüz. “Çerçevesi müphem Türk aile değerleri” ifadesi bastığı zemine “şaşı” bakmanın ifadesidir.
İnsan değerli bir varlıktır, çünkü insanın değerleri vardır. Toplumların değerleri vardır. Tabi ki bu arkadaşlarımızın da değerleri var. Bu ifadenin de arkadaşlarımızın değerlerin bir değerlendirilmesi sonucu açığa çıktığı görülmektedir.
“Türk aile yapısının çerçevesi” tüm dünya tarafından hatları çok keskin bir şekilde bilinen bir yapıya sahiptir. Bu yapıya “Fransız” kalan ve “Fransız” bakan arkadaşlarımızın hangi zemin üzerinden “sanat” yaptığı ayrı bir merak konusudur.
Ülkemiz televizyon endüstrisinin tamamına yakınını ve seyircisiyle sinemada geniş kitleleri buluşturan sinema filmlerinin çoğunluğunu üreten üye portföyüne sahip TESİYAP olarak; son dönemde yol alan Türk sinemasının, sektörün dinamik yapısı ve işleyişiyle ülkenin mevcut potansiyelini açığa çıkartarak, yerelden evrensele kültürel iletişim kanallarını genişleterek yoluna devam edeceğini, Türk sinemasını var eden tüm çalışanlarıyla ve sinemasına sahip çıkan seyircisiyle paylaşıyor ve genel değerlendirmeyi kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
EMEK SİNEMASI
Emek Sineması'nın 9. İstanbul İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararını iptal etmesiyle yeniden sektörün gündemine geldiğini belirten Koç, konuyla ilgili şu görüşleri aktardı:
Son iki yıldır sektörümüzün ana gündem maddesi haline getirilmeye çalışılan “Emek Sineması’nın Durumu Ne Olacak” yaklaşımı 9. İstanbul İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını iptal etmesi ile yeniden sektörümüzün gündemine gelmiş oldu. Ülkemizin en önemli sinema ve film yapımcılarını bünyesinde barındıran yapımcı meslek birliği olarak başından bu yana ortaya koyduğumuz yaklaşımı kamuoyu ile de paylaşma gereği duyduk.
Paylaşma gereği duyduk çünkü; Ülkemiz televizyon endüstrisinin tamamına yakınını ve seyircisiyle sinemada geniş kitleleri buluşturan sinema filmlerinin çoğunluğunu üreten üye portföyüne sahip TESİYAP olarak; bu konuda kamuoyunda sadece iki yaklaşım varmış gibi bir algı üretildigini ve medyatik ses çıkarmanın haklı olduğu bir yaklaşimın kamuoyuna dayatıldığını görmekteyiz.
Öncelikle, Emek Sineması meselesi olarak ortaya konulan meselenin iki farklı sermaye yaklaşimının çatışması olarak görmekteyiz. Bu iki farklı sermaye yaklaşımını kurumlar ve şirketler üzerinden ifade etmek polemik yaratmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.
Ancak;
Güç dengeleri içinde sözü eğip bükmenin bir anlamı yoktur. Zihinsel berraklığın da sağlanması gerekmektedir. Bu Amerikan tarzı kapitalizim ve Avrupa tarzı kapitalizimin kendi içinde yaşadığı kültür politikası, dolayısıyla sermaye ( kar/zarar ) çatismasinin resmidir.
İşin bizi ilgilendiren ve rahatsızlığımızı oluşturan kısmı ise sinemanın bu çatismada bir maske, bir kılıf, olarak kullanılmasıdır.
Bu konuda yaklaşimımız çok açık ve nettir. Biz yapıların mitleştirilerek kutsanmasını ne kadar ilkel bir davranış olarak kabul ediyorsak, kültürel ve tarihi derinliğin ifadesi olan sembol yapıların insan üzerindeki, yaşayan zaman üzerindeki etkisinin de hoyratça görmezden gelinmesini de bu kadar ilkel bir davranış olarak görmekteyiz.
Tam da bu bağlamda dikkatleri ülkemizde sinemanın nabzının attığı yer olarak bilinen ve dünyada eşine az rastlanır bir cadde olan İstiklal Caddesi’nde ( Cadde-i Kebir’de ) yok olan sinema salonlarımıza çekmek gereğini duyuyoruz.
Yok olan ve yok olmamak için adeta can çekişen sinema salonlarımıza dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
9. İstanbul İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını iptal etmesi üzerine, aynı konuda patinaj yapılmasını artık yararlı bulmuyoruz. EMEK 'in işlevselliğine kavuşması gerçekliliği karşinda durmanın, asıl o zaman kaybolmuş EMEK'i tamamen kaybedeceğimizi düşünmekteyiz. EMEK 'in korunarak kat değiştirmesini sorun olarak görmemekteyiz. Yeter ki, EMEK işlevselliğine kavuşsun. Sadece EMEK’i değil EL-HAMRA’yı, RÜYA’yı, ALKAZAR’ı geri istiyoruz. Can çekisen ATLAS’a, BEYOĞLU’na, CİNE MAJESTİC’e el verilmesini, bu salonların yeniden sinemanın kalbinin attığı mekanlar olmasını istiyoruz.
İstiklal Caddesi’ne bir kimlik kazandırdığını düşündüğümüz bu salonların film seyretmek için gerekli teknik ve fizik şartlara kavuşturulmasını istiyoruz.
Ülke sinemamızı “ticari sinema” “sanat sineması” gibi ayrıştırmalara tabi tutmanın son on yılda hem gişede hem de uluslararası alanda ivme yakalamış ülke sinemamıza yapılacak büyük bir haksızlık olduğunu söylüyoruz.
Çikarlar arasına sıkışmış bir kültür sanat yaklaşımının dışına çıkılması gereğinin altını çizerken, kendi üretim süreçlerimizi, dolayısıyla kendi kültürel ve sanatsal yaklaşımımızı kendi zeminimiz üzerinden geliştirerek yol alabileceğimizi başta kamuoyu olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlara bildiriyoruz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara