Dolar

34,8685

Euro

36,6367

Altın

3.019,87

Bist

10.022,94

Alevi ezberi bozuluyor

Bejan Matur bugünkü yazısında Alevilik'i sorguluyor... 'Sahiden Alevilik hakkında ne biliyoruz? Alevilik siyasetin alanına çekilip siyasallaştırılırken, geride, toprağın altında kalan tarihsel miras, kültürel birikim hangi ellerde neye dönüşüyor?'

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-12-14 07:05:00

Alevi ezberi bozuluyor
Alevi ezberi bozuluyor

Boğaziçi Üniversitesi çok önemli bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Üç gün sürecek konferansın konusu şu: "Osmanlı Coğrafyasında Alevi-Bektaşi Toplulukları: Kaynaklar, Paradigmalar, Tarih Yazıcılığı."

Konferansın açılışını yapan ünlü tarihçi Prof. Cemal Kafadar; 'güçlü duygusal ve siyasal rezonanslara sahip bir konuda' söz almanın zorluğuna değindi.

Zaten konferansı önemli kılan da alışılmış duygusal ve siyasal algıları aşıp tarihe, görmezden gelinen kaynaklara bakmak konusundaki iddiası. Her biri kendi alanında tanınan tarihçilerin sunumlarından öğreneceğimiz Alevilik, günümüze aktarılan bilginin hangi noktalarda sakatlandığını deşifre ediyor.

Daha başlarken toplantıdan çıkan sonuç; Aleviliğin sadece resmî devlet söyleminde değil, Osmanlı tarihiyle ilgili akademisyenlerin gözünde de yeterince bilinmediği ya da bilinmek istenmediği şeklinde.

Sahiden Alevilik hakkında ne biliyoruz? Alevilik siyasetin alanına çekilip siyasallaştırılırken, geride, toprağın altında kalan tarihsel miras, kültürel birikim hangi ellerde neye dönüşüyor?

Bu türden kaygılarla yola çıkan her akademisyenin ta en başa, Osmanlı erken modernleşmesine gitmesi kaçınılmaz. 16. yüzyılda yaşanan Osmanlı-Safevi mücadelesinin Sünni ve Alevi kimliklerinin konumlanışına etkileri zannedildiğinden daha önemli çünkü. Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı'nın 16. yüzyılda geçirdiği mimari dönüşümün bile yaşanan o tarihle ilişkili olduğunu bilmek şaşırtıcı sahiden. Zaten sıradan bir gözle bile Hacı Bektaş Dergâhı'nı ziyaret ettiğinizde, oradaki estetiğin, kültürel motiflerin nasıl bir başka gelenekçe devralınıp sahiplenildiğini hayretle fark ediyorsunuz. Aleviliğin o mirastan mahrum bırakılması, birikimini kaybetmesi tarihî gerçeklerle alakalı olduğu kadar, tarih yazımı ile de alakalı ne yazık ki.

Söz konusu konferans, Osmanlı tarih yazımının Aleviler ve Alevilik söz konusu olunca hiç objektif olmadığını bir akademi ciddiyeti ile deşifre ediyor. Bu alanda saygı gören isimlerin (Fuat Köprülü gibi) Aleviliğin kaynaklarını tanımlama ve yorumlama konusundaki tarafgirliği, College of William and Mary üniversitesinden Ayfer Karakaya Stump'un, "Vefaîlik, Bektaşîlik ve Anadolu'da Heteredoks İslam'ın kökenleri meselesi: Köprülü paradigmasını yeniden düşünmek" başlıklı sunumunun konusuydu. Karakaya sunumunda dikkate değer tezler ileri sürdü; öncelikle Fuat Köprülü'den başlayarak Anadolu'nun dinî ve kültürel tarihinin belli boyutlarıyla doğrudan Orta Asya ile ilişkilendirilmesi eğiliminin sebeplerine değindi. Anadolu'da heteredoks denilen İslam'ın oluşumunda Irak kaynaklı mistik hareketlerin, özellikle de Vefaîliğin rolünün nasıl görmezden gelindiği ve Vefaî mirasının zamanla Bektaşîliğe nasıl entegre edildiği hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu. Anadolu dinî tarihine dair literatürde sıkça başvurulan "halk İslam'ı" ve "kitabi/yüksek İslam" gibi birbirinden kesin sınırlarla ayrılmış zıtlıkları Vefaîlik örneği üzerinden tartışmaya açan bu tebliğ önemli bir tartışma başlatıyor.

Yine benzer konuda Markuss Dressler; M.Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, Irene Melikoff ve Ahmet Yaşar Ocak gibi seçkin bilim adamlarının Kızılbaş Alevi ve Bektaşi tarihi üzerine yaptıkları çalışmaların oluşturduğu literatürü irdeliyor. Bu literatürün ortak noktası; heteredoks, senkretizm, popüler/halk İslam'ı, Türk İslam'ı ve Şamanizm gibi kavramlar üzerinden bir anlatı oluşturmaları.

Dressler'in iddiası şu: İslam içi farklılığın anlatımında objektif sınıflandırma araçları olarak muamele gören bu kategoriler, aslında dine dair modernist söylemin öz, sınır, teolojik, evrimsel, gelişme gibi kavramlarda yansımasını bulan kuramsal ve yöntemsel varsayımlarına dayanıyor. Tebliğinde söz konusu kavramların işleyişinin eleştirel bir değerlendirmesini yaparak, Kızılbaş Alevilik ve Bektaşiliğin din ve İslam olguları ile ilişkilerinin kavramsallaştırılmasında yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu savunuyor.

Aleviliği mevcut sistem içinde hak ettiği yere oturtmakta zorlanmamızın sebepleri arasında yer alan tarih yazımına somut örnekler üzerinden bakmamızı sağladıkları için başta Prof. Cemal Kafadar olmak üzere konferansa emeği geçen herkese teşekkür borçluyuz.

Haber Ara