Yavuz Ulutürk'ün söyleşisi
Mart 2010'da yayın hayatına başlayan aylık edebiyat dergisi Edep, Nuri Pakdil'in bir sözünü serlevha yapıyor kendine: "İnsan seni savunuyorum sana karşı." Dergiyi Ankara'da, şair Arif Ay, tek başına yönetiyor.
Bir buçuk yılı geride bırakan Edep, sarı kâğıda basılı dört sayfayla başladı yolculuğuna. Şimdilerde sekiz sayfa yayımlanıyor. Lafını esirgemiyor, kelâmını dolandırmadan söylüyor. 18. sayısında, dergiyi yöneten Arif Ay ile Edep'i konuştuk.
Edep, bir buçuk yaşını bitirdi. Dört sayfa, zaman içinde sekize çıktı. Yola çıkarken ne murat etmiştiniz, okurunu buldu mu Edep?
Edep, hem yazar-şair kadrosunu hem de okurunu oluşturmayı murat etmişti. Her ikisi de süreç içinde oluşuyor ve oluşmaya da devam ediyor. Ayrıca Kültür Bakanlığı'nın kütüphanelerine de ulaşıyor. Özellikle gençlerin yetişeceği bir okul olsun istedik. Dergilerin önemli işlevlerinden biri de bu olmalı; yeni yazar ve şairler kazandırmalı topluma.
Edep'in ilk sayısı, "İdeolojiler öldü." diyenlere bir tepkiyle okura 'merhaba' diyor ve ekliyordu: "Değerlere sahip olmak, ilkelere sahip olmaktır." Edep'in kendi ilkeleri neler?
Söz konusu ilkeler sadece Edep'e ait ilkeler değil. Tüm Müslümanların sahip olması gereken ilkeler. Sahip olmakla kalmayıp, hayata geçirmeleri gereken ilkeler. Örneğin, faize ve faiz kurumlarına karşı olmak, zulme karşı olmak, kirli mülkiyete karşı olmak, servet yığma yerine paylaşmayı ve dayanışmayı ortaya koymak. Emeğin yüce bir değer olduğu bilincinden hareketle hak gasbına ve sömürüye karşı olmak gibi. Bir dünya görüşüne sahip olmalıyız. Bunun için de öncelikle İslam medeniyetinin kaynaklarına yönelmeliyiz. Onlardan beslenerek insana, tabiata ve çağa ilişkin yeni yorumlar getirmeliyiz, çözümler üretmeliyiz.
Hece ve Edebiyat Ortamı, şiir ve yazılarınızla göründüğünüz dergilerdi. Bahsettiğiniz ilkeli 'duruş'u bulamadığınız için mi Edep'e ihtiyaç duydunuz?
Yukarıda sözünü ettiğim ilkeler konusunda titizlik göstermedikleri için Edep'i yayımlamak zorunda kaldım. Amaç, bir dergide ürün yayımlamaktan ziyade o dergiyle bütünleşmek ve birlikte yol almaktır. Edebiyat dergisi öncelikle bunu öğretti bana. Öğretti arkadaşlığı, öğretti bağlılığı ve sorumluluğu.
Haliyle, uzun bir süredir başka dergilerde görünmediniz. Bir hayli yığınak yapmış olmalısınız... İlk sayılarda bitmez bir enerjiyle neredeyse kendi başınıza (müstearlar da var tabii) dolduruyordunuz dergiyi. Nedir sizi böyle coşkuyla yazdıran?
Sorumluluk bilinci. Küfür bir ân bile ara vermeden bütün kurumlarıyla çalışıyor ve boyuna karanlık üretiyor. Zulüm üretiyor. Bizim, aydınlığımızı insanlığa sunmada tembellik hakkımız olabilir mi? Bir de, şiir yazan çok ama yazı yazan çok az. Bu eksikliği gidermeye çalışıyorum. Tabii müstearlarla da olsa...
Muhalif bir dergi Edep. Daha adından başlıyor bu. Sanki mevcut edebiyat ortamında olmayanı ama aslında olması gerekeni sert bir şekilde hatırlatıyor...
Evet. Bütün davranışlarımızdan, yapıp ettiklerimizden sorumluyuz. Hesap gününün unutulduğu bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle yazarların ve şairlerin bu bağlamda sorumluluğu daha da fazla. Biri çıkıp şunu diyor: "Şiire bir görev yüklenmez. Yüklenirse, o şiir olmaz." Bu kişi sanki Şuara Sûresi'ni hiç okumamış. Bizim kul olarak yeryüzünde bir işlevimiz varsa ortaya koyduğumuz edebiyatın da bir işlevi olmalı. Edep'i muhalif kılan da bu: Mevcut edebiyat anlayışına ve ilkesizliğe karşı oluşu.
Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil adları önemli bir yer tutuyor dergide. Edebiyat Dergisi ve Diriliş ekolünün devamı diyebilir miyiz Edep'e?
Diyebiliriz tabii. Ülkemizde yerli edebiyatın temelleri bu dergilerce atıldı. Kendi medeniyetimizle bağımız bu dergilerle kuruldu. Bu dergilere "Büyük Doğu"yu da ekleyebiliriz. Yerellikten evrenselliğe bu dergiler sayesinde ulaştık. Sesimiz tüm insanlığadır. Çünkü evrensel ve ebedi bir dinin mensuplarıyız.
Peki, Edep'e gönderilecek ürünlerde nasıl bir ölçüt arıyorsunuz? Gelen ürünlerden memnun musunuz?
Edebî olması ön koşulumuz. Gelen ürünlerde memnun olduklarımız da var, olmadıklarımız da. Şair ve yazarlarımızla iletişim halindeyiz. Eksikleri, yanlışlıkları görüşerek birlikte gidermeye çalışıyoruz. Yazarlık uzun bir yoldur. Ustalığa sürekli yazarak ulaşılır. Kimi zayıf ürünler bu düşünceyle dergide yer almaktadır. Onlara kapıyı kapatmak yerine kendilerini geliştirmelerine imkân sağlıyoruz.
Son olarak, edebiyat dergilerinin yok olacağı, yerlerini e-dergilere bırakacağı yolundaki kehanetler için ne diyeceksiniz?
Adı üstünde "kehanet". Açıkçası ben, kâğıdın hayatımızdan çekilmesini insanlığın yok oluşuyla eşdeğer görüyorum. e-dergiler zaten var, e-kitaplar da çıkmaya başladı. Hepsi sanal sonuçta. Basılı derginin ve kitabın yerini asla tutamazlar.
Zaman